Söylenileni yeniden söylemek

Abone Ol

Edebiyatın dönüştürücü, gizemli gücü, insanların iç ve dış dünyalarında, ortaya çıkan çalkantıları, sevgileri ve nefretleri, doğallığı içinde keyfiliğe düşmeden, yansıtmasından kaynaklanır.

Edebiyatın insanda toplumu, toplumda insanı gören, hayata bütün olarak bakma zorunluluğu, edebiyatçıyı edebiyatın bir dalına, takılıp kalmaktan kurtarır. Bu yüzden büyük edebiyatçılar, yalnızca roman, yalnızca şiir, yalnızca deneme dememişlerdir. Edebiyatta insanın, iç dünyasının derinliklerine inmeden, tutum ve davranışlarını yönlendiren dinamikleri kavramadan, kişisel ve kamusal bütün alanlarıyla, hayatın bütünlüğünü anlamak ve anlatmak mümkün değildir. Birbirleriyle iç içe olan, özel ve genel hayat arasında birbirini etkileyen, çok boyutlu karmaşık ilişkiler vardır. İnsanların çalkantılı, iç ve dış dünyaları edebiyatın olduğu kadar, bilimin de ana konusu olmuştur.

Edebiyat ve bilim birbirleriyle, iletişim ve etkileşim içinde, birlikte yaşadıkları ortak bir alan oluştururlar. Edebiyatın her alanının bilimin her alanıyla, bilimin her alanının edebiyatın her alanıyla, sonuna kadar yardımlaşması gerekir. Bilimin verilerinden yararlanmayan edebiyat, edebiyatın verilerinden yararlanmayan bilim olmaz. Tarih içinde insanlığın bilgi ve bilgelik birikimi, bilim ve edebiyatın, birbirlerini besleyen verileriyle zenginleşir.

İnsanlığın tarihi boyunca, edebiyatın ve bilimin öncüleri, ölümlülükten ölümsüzlüğe, kötülüklerden iyiliklere, mutsuzluktan mutluluğa, savaş yapmaktan barış yapmaya, insanı ilgilendiren her alanı ele almışlar, enine boyuna incelemişlerdir. Onlar insanın iç ve dış dünyasında, yeri olan her konuyu, didik didik etmesini bilmişlerdir. Bunun için “Karakterler” kitabında La Bruyere, “Gökyüzünün altında söylenmedik söz yoktur” demektedir.

 Tarih her döneminde, edebiyat ve bilim dünyasının zirveleri, insanların iç dünyalarının derinliklerinde, bilinmeyen dünyaların kapılarını açarak, dış dünyalarını da iç dünyaları gibi, zenginleştirilmesinin yol ve yöntemlerini araştırmışlardır. Onlar güneş altında söylenmedik sözleri, söylenen sözleri, yeni sözlerle söylemişlerdir. Hayata anlam kazandıranlar, insanı iç ve dış dünyasıyla, güzelleştirme yolunda, büyük sancı çeken edebiyatçılardır.

 İnsanlığın aradığı bilgi ve bilgeliğin, yüzyıllar boyunca söylenenleri, yeni bir dille yeni yüzyıla taşımadan, bulunması mümkün değildir. İnsanlık tarihinin ölümsüz eserlerini, yeni yüzyıla taşıyacak olanlar, insanların iç dünyalarıyla birlikte, dış dünyalarını da güzelleştirmenin sancılarını çekenler olacaktır. Onlar bilinen sözleri, bilinmeyen sözlerle söyleyerek, insanların düşünce ve eylem dünyalarına, yeni ve gizemli kapılar açacaklardır.