En iyi öğrenme şekli soru sormaktır derdi, okul yıllarında evimizin baş öğretmeni saygıdeğer babam.
Soru sormaktan asla çekinme derdi, bir öğretmen, bilmiyorsa dahi muhakkak araştırır öğrenir ve sana öğretir, bundan dolayı da çok mutlu olur derdi.
Okul yıllarında sınıfta o kadar çok soru sorardım ki, ilkokul, orta öğretim, lise ve üniversite dahil hiçbir hocamdan bu konuda bir yadırgama, bıkkınlık, yorulma, davranışı görmedim, hissetmedim. Bilakis derse ve konulara olan ilgi ve merakım onları hep memnun ederdi. Hepsine bu vesile ile şükranlarımı ve hürmetlerimi arz ediyorum.
Dersin bitimine beş, on dakika kala arkadaşlarımdan sesli ve yazılı mesajlar alırdım, telefon ile değil tabi ki de, o yıllarda. Lütfen soru sorma, rica ediyoruz ders arasını zamanında verelim, anlamında. Hoca soruları yanıtlarken ders arası geçiyor ve yeni ders zamanı geliyor, sevgili arkadaşlarımdan bu yazıyı okuyan olursa, muhakkak hatırlarına gelir, haklarını helal etmelerini diliyorum.
Soru sormak demişken, uzun bir giriş oldu fakat anlatmadan geçemedim. O yıllarda hocalarımıza sorup öğrendikçe sorularımıza yanıt aldıkça, kendimizi ( eğitim ve öğretim yıllarında) daha kararlı daha özgüvenli hissediyorduk sanıyorum.
Hayata, yani okul sonrası gerçek hayata başladıktan sonra bu soruların bazıları hatta birçoğu bizim çalıştığımız yerlerden çıkmadı, soru sorduğumuz hocalarımız okullarda idi, her daim yanımızda olamazlardı ve biz de öğrenci değildik artık.  Öyle ki sorular biriktikçe birikti, anlamlandıramadığımız, ölçüp biçip bir türlü adını koyamadığımız sorular ve bulamadığımız cevaplar. Arkadaşlarımın kaçırmak istemedikleri 'bir teneffüs süresi' zamanla, sorular cevapsız kaldıkça, cevaplar bize öğretilenlerden çok daha farklı oldukça, kaybettiğimiz bir kaçteneffüs değil, yıllarımız oldu belki de. 
Soru sormak en güzel  öğrenme şekli ise, içinden çıkamadığım sorularla yazmak istedim,  bir ihtiyaçolması ve siz  kıymetli okurların yaklaşımı fikir  ve cevapları okul yıllarında olduğu gibi çok kıymetli.
Hayatta sorularımızın yanıtını kimlerden alırız, kimlere sorarız, çok bilinmeyenli denklemleri?
Bu anlamda 'insan insana' iletişim çok kıymetlidir, hayat yolculuğundaki virajları almada hayatı önem arz eder, yazı vesilesi ile olması ise bu kıymeti artıran bir faktör, objektif olma ve farklılıklara açık olma anlamında. Öyleyse, aklımda 'cevaplarını yerli yerine koyamadığım' deli sorulara gecelim. 
Güzel  cevaplara istinaden isabetli sonuçlar üzerinde ayrıca yazar, çizer, doğruluğunu pekiştiririz ümidindeyim, fakat önce cevapları bilmek lazım, bilmeden, emin olmadan üzerine yazmanın, konuşmanın çok da doğru olmadığı kanaatindeyim.
Aşırı empati yapmak, her şeye evrensel bir hoşgörü ile yaklaşmak, doğru ve yanlışı ayırt etme, takdir ve tenkit etme noktasında bizim sorgulama yeteneğimizi zamanla yok eder mi? Yetersiz bir sorgulama ile sorumsuzluk duygusuna ya da duyarsızlığımıza neden  olur mu?
Mantığın kabul etmediği bir merhamet olumlu sonuçlar doğurur mu?
Akıl, mantık ve vicdan arasında kalındığında, bu ikilemdeki denge nasıl kurulmalıdır? Neye göre hangisi ağır gelmelidir?
Hayatta yaşadığımız olaylar, bizim tamamen kendi algı şeklimizle mi alakalıdır? Yoksa doğru tektir, somuttur, olumsuzu algılara yükleyip  insanları, olayları ve hayatı temize çıkarmanın alemi yok mudur?
Hep kapatıcı olmak, hep iyi tarafından bakmak, 'gerçeklik bakış açımızı' kör eder mi?
Nihayetinde yanlışa yanlış demek de bir insanlık erdemi olarak  gereklidir, adalet duygusunun zedelenmemesi ise ayrıca çok mühim. Öyleyse bu dengeyi, ölçüyü tutturmak, adını koymak insanî boyutta çok zor, kendi adıma.
Bu ölçüyü Rabbimiz İslam ile koymuş, yol göstermiş, örneğimiz de var şükürler olsun, sonsuz  salat ve selamımız olsun Efendimize.
Bu da hepimiz tarafından bilinen bir çıkış noktası elbette.
Cüz-i irademizle bunların ölçüsünü, tartısını, adını koymak, formülüze  etmek mümkün müdür?
Bazen boşa koyarsınız dolmaz, doluya koyarsınız almaz. Çözüm mü?  İllaki, her şeyin bir çözümü vardır, çözüme kavuşan durumlarda ise, neyin neye göre doğru olduğu, hangi gerekçe ve formüle göre yol bulduğunu sorgularsın, etik mi değil mi.?
Gelin birlikte bulalım bu soruların cevaplarını.
Akıl ve tecrübe her zaman bir başkasında daha üstün hal üzeredir kanaatindeyim. Her ne kadar bir başka akıl ve tecrübe üzerinden hayatına devam eden biri olmasam da, artık buna hayati anlamda önem veriyorum. Bunun adı, gerekçesi yorgunluk mu, olgunluk mu? derseniz, yorgunluk derim, çünkü olgunluk için yürünecek yol uzun görünüyor.
Buyurun, birlikte düşünüp, birlikte fikredelim.
Saygı,  hürmetlerimle.