Soba seramonisine özlem 

Abone Ol

Zamane mevsimleri,  devrin değişimine ayak uydurdu. Sonbaharı bahar gibi yaşarken, bir anda kış geliyor haberleri ile teyakkuza geçtik.  

Büyüklerimizin anlattığı eski kışları yaşamıyoruz. Toprağın, doğanın hasretle beklediği yağışlar düzensizleşti. Haberlerde, belirli bölgelerdeki kar yağışlarını takip edip, kar kürelerini izleyerek kar özlemimizi gideriyoruz. Hatta bin bir masrafla kar görmek, şömine karşısında oturmak için kış tatili yapanlarımız var. Bir balık lokantasına gidip ortaya kurulmuş soba görünce, çocuklar gibi şen oluyoruz. 

Kar haberleri okurken, sobalı yıllar aklıma geldi.  Sobayı, zahmetli bir ısınma aracı gibi  görmemek lazım. Sosyal yönü güçlü, maddi manevi kültürün bir parçası olan soba, şömine, mangal, insanları birleştirici, paylaşmaya katkısı olan güçlü birer iksirdir. 
Yaz sonu, sonbahar başı alınan odun, kömürün odunluklara taşınması, yerleştirilmesi ile başlar seramoni. Bir zamanın meslekleri arasındadır, odun hamallığı, odunculuk. İşyerlerinin önünde satılan mermer soba altları, çeşit çeşit soba aksesuarları. Ticari ve işgücü yönünden bakınca soba ile ilgili her şey başlı başına bir sektör oluştururdu. 

Kalorifer kullanımına geçilmeden evvelki devirde sobanın sezonu vardır. Özellikle Doğu Anadolu gibi karasal iklimin hakim olduğu bölgelerde  29 Ekim bayramı çıktı mı ya da meteoroloji durumuna göre 10 Kasım geçti mi evlerde “sobayı kuralım” denilir. Maaile soba kurma keyfi yaşar. Bazı evlerde bu görev babanındır. Bazı evlerde anne çocuklar ile eğlence haline getirip kendi aralarında halleder, akşama yorgun gelen babaya bir jest, sürpriz olur. Birisi boruyu tutar, diğeri dirsekleri getirir, mermeri, muşambası tam bir seremonidir. Bazen baştan aşağı patır patır dökülen borular işin hem zorlu hem keyifli yanıdır. Beceri ister soba ve zorunlu olarak el becerinizi geliştirir. Bir taraftan da zahmetsiz, rahmet olmadığını yerleştirir çocukların bilincine, yaşam becerisi kazandırır. 
 
Sobanın ilk çıtırtısı evin neşesidir. Ihlamur mevsiminin geldiğinin de habercisidir. Özel ıhlamur çaydanlıkları ortaya çıkar. Ihlamur kokusu odayı sarar, çaydanlık kapağının fokurdaması, çocukların eğlencesidir. Kahvaltıda dahi ıhlamur tüketilmeye başlanır.
İlk gece çocukların keyfine diyecek yoktur. Büyük ihtimal sobalı odada yatarlar. Akşamdan iyice kor gibi olan kömürün kızılı tavana vurur. Böyle romantik odada kâbus görmek kimin haddine, en tatlı hayallerden rüyalara doğru yolculuk başlar. Sabah oda çoktan soğumuştur. Anne olmak bu ya, yataktan çıkmadan sıcacık odada gözler yine tatlı bir çıtırtı ile açılır. 

Misafir gelir. Sobanın etrafında oturulur. Kestane pişirilir. Mandalina, portakal kabukları doğal esanstır. Kolonya dökülüp toz, mikrop kırılmaya çalışılırken harlanan alevler hem korkutur, hem eğlendirir. Bazı kuzineli sobalarda peksimetler, kekler pişer, ıhlamur ve hamur kokuları birbirine karışır. Kaloriferli evde oturanlar azınlıktadır. Çevrede mutlaka sobalı evde oturan bir yakın vardır. Sevdiklerini ziyarete ilave, oraya koşarak gitmek, sobaya olan tutku, özlemdir. 

Tabi baca tüter, kurum dökülür saçılır, bazen kestaneler patlar odayla bir her taraf kirlenir. Kara sobanın karanlık tarafları da vardır. Ama meşguliyet bedenen yorsa da ruhen iyi gelmiş olmalı ki o dönemin insanlarında genel bir  dinginlik, sabırlı, huzur gözlemlenir. Aileler birlik içinde mutludur. Soba başlarında oluşan muhabbet, huzur, neşe bulaşıcıdır,  zincirleme devam eder gider. 
 
Ailelerin hayatını  internet, televizyon, çeşitli  bağımlılıkların arasında sıkıştıran dünyamızda, zamansızlık, insanların birbiri ile görüşmeye fırsat bulamaması, istisnalar olsa da yaygın bir sorun. Sevdiklerimizin gözlerinin içine bakmak, kestane partileri, kitap okuma saatleri, internetsiz oynanan oyunlar, masallar, şiirler, ısınan sadece evler değil yüreklerin olduğu, ilişkilerde çatışmaların uzatmadan çözüldüğü günlerden çok mu uzaktayız?