Hacettepe Ü niversitesi nden 1999 yılında mezun olduktan sonra mesleğimi icra etmek için İstanbul a geldim.
Yeni mezun olmuş gençbir fizyoterapist olarak heyecanı ve umut içindeyim.
'Hastalarıma faydalı olacağım onları en iyi şekilde tedavi edeceğim, hepsinin şifa bulmasına vesile olacağım'
Bu arzu ve heyecan ile Doktor İsmail Maraş ın yanında çalışmaya başladım. İşe başlayalı bir ay olmuş ve süre çabucak geçivermişti.
Dr. İsmail Hoca ve ekibindeki doktorların bana klinikteki hastaları yönlendirmelerini benim de onlara fizik tedaviyle birlikte tamamlayıcı tıp uygulamaları yapacağımı düşünüyordum.
Ben bu beklenti içindeydim ama Dr. İsmail Maraş, nedense beni yanında tutuyor, uygulamaya dâhil etmiyor sadece sürekli kendisini izleyip gözlemlememi istiyordu.
'Ben nasıl hasta muayene ediyorum'
'Hastaya nasıl yaklaşıyorum'
'Nasıl ilgi ve alaka gösteriyorum'
'Sadece onların hastalıklarını değil, duygu durumlarını, sosyal durumlarını, ailelerini, çevrelerini nasıl sorguluyorum'
'Hastalarıma olan samimiyetimi, yaklaşımı mı, her şeyimi gözlemle'
'Tıp eğitimi sadece bir doktorluk ve sadece bir fizyoterapistlik değil' diyordu.
İlk başta bunlar benim çok garipsediğim ifadelerdi. Bunca yıl okuduğum modern tıp ile bilimin en üst seviyede olan teknolojik imkânlarını kullanarak en iyi tedavi çözümlerini ortaya koyacakken, tıp sahasındaki en güncel gelişmeleri bilen birisi olarak en iyilerden olacakken, bu kadar teknik bilgi, okumalar, pratik uygulamalar, literatür çalışmaları ile uğraşmışken nasıl olur da bu kitaplarda yazılı olmayan sözleri gözlemleyecektim?
Hastalık yoktur hasta vardır
Ben hastalarla sohbet edeceğim, ailesini soracağım, hayatını soracağım, sosyokültürel durumlarını inceleyeceğim, onlarla arkadaşlık muhabbeti, kardeşlik muhabbeti, aile eş dost muhabbeti yapacağım. Ben bunlar için mi okuyup fizyoterapist olmuştum?
Benim yapmam gereken fizyoterapistlik idi doktor arkadaşımın yapması gereken ise doktorluk. Biz tıp hizmeti verecektik.
Beni ne ilgilendirirdi ki hastaların osu, busu?
Ben hastalığına bakarım o kadar. Hasta da tedavi görür ve iyileşir iş biterdi sonuçta.
Bizim eğitimimiz bunları kapsıyordu çünkü. Biz 'hastalık yoktur hasta vardır' ifadesini bilmiyorduk. Bilsek de bizim için önemli değildi. Çünkü biz, eğitimimizin ilk yıllarından itibaren farkında olsak da olmasak da düşünce olarak branş sahibi oluyordu. Uzmanlaşıyorduk. İçimizden birisi ta o zamanlar demişti ki:
'Ben zaten pediatriyi sevmiyorum. Bu sahada çalışmayacağım için dersleri de benim için önemli değil, sınavı veririm iş biter'
Bir başka arkadaş:
'Ben ortopediye hastayım kardeş. Bu dersi adam gibi yaparım, bir de üzerine uzmanlık aldığım zaman değme keyfime'
Bu şekilde hepimiz modern tıbbın tam da istediği gibi insanı makine gibi gördük. Hal böyle olunca uzmanlıklarımız da makinanın parçaları oluyordu. Ama bunu o zamanlar fark edemiyorduk.
Sana tıbbı göstereceğim
Esasen Dr. İsmail Maraş Hocayı çok methetmiş olmasalardı onun bu sıra dışı tembihlerine sabredemezdim.
Ama 'vardır bir bildiği' diye düşünmekten kendimi alamıyordum. Ben bu düşünceler içerisindeyken bir gün bana ne dedi biliyor musunuz?
'Hakan, bak seni çok iyi anlıyorum. Düşünceni, aklından geçenleri çok iyi hissediyorum. Sabır göstermiş olmanı da takdir ediyorum. Şimdi sana tıbbı öğreteceğim. Tıp alanında yayınlanmış olan eski kitapları benim kitaplığımdan alabilirsin. Onları al ve oku.'
'Peki hocam ama neden eski kitapları tavsiye ediyorsunuz, yeniler daha güncel değil mi?'
'Tabi ki de güncel ama yeni kitapların birçoğunun ilaçve cihaz firmalarının sponsorluğunda yayınlandığını biliyorsun değil mi?'
'Yani?'
'Parayı veren düdüğü çalar' demiş Nasrettin Hoca değil mi? Hal böyle olunca tedbirli olmakta fayda var. Eski tıp kitapları ile yeni kitaplardaki bilgileri karşılaştırmak gerek. Eğer eskiyi bilmezsen yeni bilgileri yorumlayamazsın. Başkalarının yorumlarına mahkû m olursun. O zaman da işin doğrusunu yanlışını seçemezsin.'
'Fizyolojiyi, fizyopatolojiyi, biyokimyayı, farmakolojiyi, temel tıp bilimlerini mutlak çok iyi bilmeniz lazım. Dikkat et, tıpta en fazla gelişme cerrahi alanda olmaktadır. Temel bilimler genelde değişmez. Çünkü tıbbın esasıdır. Cerrahi alanlar sürekli gelişmeye daha açıktır. Maalesef son yıllarda kimi ilaçve cihaz firmaları tıp kitaplarının sponsorluğunda temel bilgilerden çok cerrahi ve uygulama alanlarına destek vermektedir.
Ve maalesef son yıllarda mezun olan arkadaşlarımızın birçoğunda temel tıp bilimlerinde maalesef yetersizlikler açık bir şekilde görülmektedir. Bu da bizi hayli üzmekte ve gelecek için kaygılandırmaktadır'
Şimdi geldiğimiz nokta
Dr. İsmail Hoca, vizyon sahibi bir hekim olarak bana bu hatırlatmayı 1999 yılında söylemişti. Aradan 20 yıla yakın bir zaman geçti. Şimdi geldiğimiz noktada görüyoruz ki bırakın kimi tıp kitaplarının sponsorluğunu, Dünya da bile tıp fakültelerinde verilecek derslerin ne olacağını artık ilaçve cihaz firmaları belirler duruma gelinmiştir.
Bu çok vahim bir durumdur. Dolayısıyla sadece ülkemizde değil tüm dünyada tıp eğitiminin kalitesi tartışılmaktadır.
Hemen hemen birçok yerde artık fizyopatoloji dersi okutulmamaktadır. Peki fizyoloji ve fizyopatoloji bilmeyen bir sağlıkçı hastasına nasıl sağlıklı bir yaklaşım sunar?
Elbette ki tekniker konuma düşerek tahlile göre, rapora göre, MR`a göre uzmanlık yapmaya başlar.
Sonra verilerdeki sonuçlara göre 'al bu ilacı kullan, 'Size şu operasyonu gerçekleştireceğiz' vb. der ve bilerek bilmeyerek sistem çarkının içinde bir dişli haline gelir.
Biz burada asla uzmanlık yapmaya, ihtisaslaşmaya karşı değiliz. Tabii ki uzmanlık olacak, elbette ki özel alanlarda yetişmiş birçok uzman arkadaşımız olacak. Bizim altını çizerek belirtmek istediğimiz konu hangi hekim hangi alanda uzmanlık öğrenecekse öğrensin ama önce temel koruyucu tıbbı öğrendikten sonra;
Çünkü temel koruyucu tıbbı bilen bir hekim ve sağlık profesyoneli beslenmeyi bilecektir. Gıdayı bilecektir, baharatı bilecektir. Böylece örneğin kendisine kalp damar veya şeker hastalığı için veya metabolik bir rahatsızlığı için gelen hastasına ezbere 'beslenmene dikkat et ve şu ilaçları al' demeyecektir. Ne yiyip içmesi gerektiğine nelerden uzak durması gerektiğine de bir hekim bilgeliğiyle güven ve yön verebilecektir.
Bir örnek vaka
Yakında şahit olduğum bir olayı da bu arada sizinle paylaşmak istiyorum. Yaklaşık 30 sene önce Ü lseratif Kolit teşhisi konmuş bir hastamız bize boyun ağrısı şikâyeti ile gelmişti.
Sohbet ederken kendisinin ülseratif kolit hastası olduğunu ve 30 yılı aşkındır bu rahatsızlığın kendisinde olduğunu belirtti. Amcası da Türkiye nin ünlü gastroenteroloji hocalarından birisiydi. 85 yaşında eski hocalardan ve tıbba hâkim olan hekimlerden...
Tedavisini, beslenmesini, ilacını 30 yılı aşkındır amcası takip ediyormuş. 30 yıldır da hastalığıyla ilgili problemi yok. Ü stelik kefir, turşu, baharat ve birçok şey dahi yediğini belirtti. Oysa bu hastaya bugünün rutin bilgilerimize göre baharatı, turşuyu, yoğurdu, kefiri, salçayı ve daha birçok gıdayı hemen yasaklarlar. Klasik bir diyet ile birlikte yoğun bir ilaçtedavisine alırlar hastayı. Fakat hastamızın hekim olan amcası bunları yasaklama yerine ölçülü ve doğal yapılmış hali ile tüketilmesini tavsiye etmiş hatta nasıl yapılacağına kadar tariflerini bile birer birer vermiş, çünkü biliyor; Ve zaman içerisinde bağırsak florasını düzenleyerek hastasının sağlığını korumuş. Esas olan da bu değil miydi? İyileştirirken başka zararlar vermemek.
Sonuçolarak değerli okuyucularımız tıp ve sağlık tahlil tetkik ve basit bir hesap işi ile sınırlı değildir. Biyolojik bir canlı olan insana tahlil ve tetkike göre mühendislik hesabıyla tıbbi yaklaşım olmamalıdır.
Yukarıdaki belirtilen birçok faktör dikkate alınarak hastaya bir bütün halinde yaklaşım sağlanmalıdır. Kaldı ki tıp eğitimi hayat boyudur üniversite ile başlar hayatın sonuna kadar devam eder.
Tecrübeli ve temel tıbba hâkim hocaları bulup onların bilgi ve tecrübelerinden istifade etmek lazım. Yılar öncesinde tıp eğitiminde eğitimle birlikte hoca öğrenci arasında usta çıraklık ilişkisi esastı. Bugün hekimliğin, materyalist modern tıbbî bakış içinde kaybolmaması için, hastaya yine önceden olduğu gibi bütünsel yaklaşım sağlayabilmek için her zamankinden daha fazla usta çıraklık ilişkisine ihtiyacı vardır.