Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
İbrahim Ethem Gören
İbrahim Ethem Gören

Şiirin ilhamla yoğrulmuş hali “Sevincin Bayram Işıltısı”ndan Açılmış Bir Sohbet…

Değerli okuyucularımız. Bugün değerli yol arkadaşım, hezarfen (avukat, arabulucu, yazar, şair, vitray ustası, kaligraf) Sait Edip Akdağ’ın şiir kitaplarına müşfikâne nazar edeceğiz.  Sait Edip Akdağ, otuz beş yıllık şiir yolculuğunda hakikat arayışını estetik bir dille buluşturan mümbit bir kalem. Münbit kalemin meyveleriyse “Aşk Burcu, Mevsimler Boyu Aşk, Aşina Şevk Kıvamı, Gönül Yarısı, Ruhum Gök Çizgili, Hoş Şeyler Zamanı (Hikâye), Sevincin Bayram Işıltısı, Beşli Şiir Şavkı (5 şiir kitabı bir arada), Eşref Saatli Şiir Güncesi ile Şimşir Parıltılı İz’den sonra, Sevincin Bayram Işıltısı’ndan ibaret…

Bugünkü yazımızın öznesinde muhatabımızın son göz ağrısı Sevincin Bayram Işıltısı var. Avukat, şair Sait Edip Akdağ’ın son eseri Sevincin Bayram Işıltısı, beş Ramazan boyunca her gün bir cüz Kur’ân-ı Kerîm tilâvetinden sonra gönlünde doğan mânâ ışıltılarının şiire dönüşmesiyle meydana gelmiş manevî yoğunluklu bir şiir kitabı. Eserdeki her şiir, Ramazan günlerinde seçilen bir âyetin çağrıştırdığı derinlik, duygu ve tefekkürün mısralara yansımış hâli.

Akdağ’ın poetik dünyasında şiir; “kulun en sessiz duası”, kelime ise “hakikate açılan nurlu pencere”dir. Kitap bu anlayışın bir tezahürü olarak tasavvuf, zaman, rahmet, bereket, gönül, seher ve feyz gibi manevî temaları modern serbest şiirin imkânlarıyla harmanlıyor.

Sevincin Bayram Işıltısı’nda şairin kendi poetik çizgisi olarak tanımladığı “Özleşim” ekolünün izleri, hem gelenekle kurduğu bağı hem de çağdaş söyleyişe açılan yenilikçi dilini şiir sevdalılarının irfanına arz ediyor…

Sevincin Bayram Işıltısı yalnızca Ramazan’ı anlatan bir şiir toplamı değil; Hakk Kelâmı ışığında içsel bir yolculuk, modern insanın ruh arayışına rehberlik eden tefekkür menzili…

Şairin, Konya’nın manevî ikliminden, Mevlevî irfanından ve hukukçu kimliğinin adalet duygusundan beslenen enfüsî (içsel) zikir sesleri esere ayrı bir derinlik katarken,  “Dualar düettir” ve “Karanlık ne kadar koyu olursa olsun Allah’ın rahmeti daima tazedir” gibi mısralar, kitabın ruhuna sinmiş umut ve teslimiyet iklimini yansıtıyor.

Akdağ’ın okuyucusundan bir istirhamı var: Bu eseri “bir bilgi yığını” olarak değil, “bir gönül sofrası” olarak okuyunuz. Zira her şiir tefekkür ederek anlaşılacak mânevî bir yol arkadaşlığı sunar.

Hâsılı, Sevincin Bayram Işıltısı, şairin uzun şiir yolculuğunun olgun bir durağı; hakikat arayışının, estetik kaygının ve Ramazânî feyzin iç içe geçtiği huzurlu, derinlikli ve çağrışım yüklü bir eser olarak öne çıkıyor.

Hezarfen Sait Edip Akdağ ile şiiri, kitabın ruh köklerini, şiirinin iç mimarisini ve okuyucuyla gelenek arasındaki köprüyü konuştuk.

İbrahim Ethem Gören: Üstadım evvelemirde yeni kitabınız hayırlı, bereketli olsun. Tebrik ediyorum. “Sevincin Bayram Işıltısı” ismiyle okurla buluşan bu hacimli eseriniz, beş yıllık Ramazan birikiminin mahsulü. Bir proje olarak bu kitap fikri nasıl doğdu ve süreç nasıl işledi?

Şair Sait Edip Akdağ: Rica ederim. Bu güzel sohbet için asıl ben teşekkür ederim. Kitabım planlanmış bir projeden ziyade, yaşanmışlığın, hissedişin ve manevi bir seyirin tabi bir neticesi olarak doğdu. Her Ramazan, bir cüz okumanın ve o cüzden bir ayetin gönlümde açtığı ışıltıyı, hissettirdiği titreşimi mısralara döküyordum. Yıllar geçtikçe bu birikimin bir bütün teşkil ettiğini fark ettim. Her biri ayrı bir Ramazan gününün, ayrı bir ayetin yansıması olan bu şiirler, “Sevincin Bayram Işıltısı” adı altında gönlün bir çağlayanı olarak vücut buldu.

Kitabın omurgasını, her Ramazan günü okunan bir cüzden seçtiğiniz bir ayet ve o ayetin ilhamıyla yazdığınız şiir oluşturuyor. Kur’an-ı Kerim’in lafzı ile şiirinizin lisanı arasında nasıl bir ilişki kuruyorsunuz?

Kur’an-ı Kerim sonsuz bir ilahî kelam ve mana okyanusu. Benim yaptığım, o okyanustan bir damlayı alıp, kendi gönlümün aynasında seyrederek onu şiirsel bir çiye dönüştürmek. Ayetler, hakikatlerin mutlak ifadesidir. Şiir ise o mutlak hakikatin, insan ruhunda, fanî bir kalpte uyandırdığı duygu ve düşüncenin izdüşümüdür. Ayet vahyin sesi; şiir ise kulun, o sese verdiği aşk ve hayret dolu bir cevap niteliğindedir.

Eserinizin CV kısmında; klasik şiirimizin hece ve aruz ölçüsünü çağdaş bir söyleyişle harmanlayan “Özleşim” ekolüne dahil olduğunuz belirtiliyor. Şiirdeki bu estetik anlayış ve tercihi biraz açar mısınız?

“Özleşim” bize ait olan iki büyük vezin hazinesini, aruz ve heceyi, modern duyarlılıkla sentezleyen bir arayış. Bu köklerimize bağlı kalarak yeniyi inşa etme çabasıdır. Aruz’un müzikalitesi ve derinliği ile hece’nin duru ve yalın anlatım gücünü aynı potada eritmeyi hedefler. Amacım, geleneğin sularında yıkanmış, ancak çağın ruhuna hitap edebilen bir ses olabilmektir.

Şiirlerinizde “aşk” kavramı merkezi bir role sahip. Bu aşkı, hem ilahi bir bağlanış hem de beşeri bir duygu olarak ele alıyorsunuz. Tasavvufi gelenekteki aşk anlayışı ile şiirlerinizdeki aşk teması arasında nasıl bir bağ var?

Hakikî aşk zaten tek kaynaktan neş’et eder. Beşeri aşk ilahi aşkın bir tezahürü, bir yansımasıdır. Tasavvuf bu hakikati sistemleştiren bir ilim ve hâl dilidir. Şiirlerimde bir gülün yaprağında, bir seher yelinde, bir insan özündeki kemali gören ve onunla Yaradan’ına ulaşmaya çalışan bir gönlün arayışı vardır. Aşk bu yolculuğun hem yakıtı hem de rehberidir.

Bir avukat ve hukuk müşaviri olmanızın şiirlerinizdeki adalet, hak, sabır, ölçü gibi kavramları işleyişinize nasıl bir katkısı oldu?

Hukuk, adaletin toplumsal düzlemdeki tezahürü ile uğraşır. Şiir ise aynı hakikatlerin gönül iklimindeki yankısıdır. Mesleğim bana insanın, toplumun ve ilişkilerin “olmazsa olmaz”ı olan adalet, denge, sabır ve hakkaniyet kavramlarını her gün tefekkür etme fırsatı veriyor. Bu kavramlar, sadece mahkeme salonlarında değil, kalbin en kuytusunda da yer bulmalı. Şiirlerim bu kavramların gönül toprağına atılmış tohumlarıdır.

“Ruhum Gök Çizgili” ifadesi kitap boyunca sıkça karşımıza çıkıyor ve hatta bir şiir kitabınıza da isim olmuş. Bu metaforla neyi anlatmak istiyorsunuz?

“Gök Çizgili” ufuk çizgisi gibi sınırsızlık ile sınırlılığın, madde ile mananın, dünya ile ahiretin kesiştiği yeri temsil ediyor benim için. Ruhum bir yanıyla bu fani dünyada, diğer yanıyla sonsuzluğa, göklere uzanmış durumda. Bu bir arada olma hali, bir gerilim değil; bir ahenk, bir bütünlük arayışıdır. Ruhun mülk ile melekût arasındaki o ince çizgide duruşunun bir ifadesidir.

Şiirlerinizde tabiat, yağmur, gül, badem, çiçekler, dağlar ve deniz belirgin imgeler olarak öne çıkıyor. Bu imgeler sizin için ne ifade ediyor?

Tabiat, Allah’ın ayetlerinin somut ve tecelli ettiği mekandır. Mesela gül “Cemal” isminin; dağ, “Kadir” isminin; yağmur damlası, “Rahman” ve “Rezzak” isimlerinin tecellisidir. Bu imgeler benim için ilahi kudretin satırları gibidir. Onlara bakarak onlarla mısralaşarak Hakk’ı okumaya çalışıyorum.

Kitabın “Önsöz Yerine” bölümünde “Mana deryasından şiir iklimine geçilir” diyorsunuz. Bu geçişi şairanelik ile dindarlık arasında nasıl sağlıyorsunuz?

Sanırım buradaki kilit nokta niyet ve bakış açısı. Eğer sanatı Hakk’ı arayışın bir vasıtası olarak görürseniz, bir gerilim değil, bir tamamlayıcılık ortaya çıkar. Şiir benim için bir nevi tefekkürdür. Kelimelerle, ritimlerle ve imgelerle yapılan tefekkür. Dolayısıyla mana deryasından şiir iklimine geçmek bir duraksama değil bir devamlılıktır. İkisi de aynı hakikatin farklı dillerle ifadesidir.

Beş yıllık süreçte 2017’den 2021’e kadar şiirlerinizin tematik veya üslup olarak tekâmül geçirdiğini düşünüyor musunuz?

Elbette. Tıpkı bir insanın ruh halindeki iniş çıkışlar gibi her yılın, hatta her Ramazan’ın ayrı bir rengi, ayrı bir derinliği oldu. İlk yıllarda daha çok şahsî bir coşku ve manevi haz ön plandayken, zamanla daha toplumsal, daha hikemî bir söyleyişe doğru yöneldiğini hissediyorum. Pandemi dönemine denk gelen 2020 Ramazanı’nın şiirlerimde sabır, teslimiyet ve dünyanın faniliği temalarının daha belirginleştiğini söyleyebilirim.

“Müjdeler Çiçek Açar”(s.155) şiir başlığı çok güzel bir ifade. Bu umut ve müjde vurgusunu, modern insanın buhranları içinde nasıl mânâlandırmalıyız?

Modern insan maddi bolluk içinde manevi bir kıtlık yaşıyor. İnancın, ümidin ve sevginin yerini kaygı, yalnızlık ve anlamsızlık aldı. “Müjdeler Çiçek Açar” ifadesi tam da bu noktada bir panzehir sunuyor. Diyor ki; ne olursa olsun, karanlık ne kadar koyu olursa olsun, Allah’ın rahmeti ve müjdesi daima tazedir. Tıpkı toprağın altından filizlenen bir çiçek gibi. En zor anlarda bile kalpten bir umut, bir ışık yeşerebilir. Bu naif bir iyimserlik değil, imanın getirdiği bir gerçekliktir.

Şiirlerinizde anne, çocuk ve aile gibi temalara da rastlıyoruz. Örneğin “boncuklarım” diye nitelendirdiğiniz çocuklarınız… Bu insani ve duygusal bağlar, sizin şiir ve tasavvuf dünyanızda nerede duruyor?

Aile dünyadaki cennet bahçemizdir. Eş ve çocuklar, bize emanet edilmiş en kıymetli nimetler. Tasavvuf dünyayı terk etmek değil, dünyayı Hakk’ın hatırı önemli saymak ve onunla Hakk’a yönelmektir. Çocuğumun gülüşündeki masumiyette Yaradan’ın “Latîf” ismini, eşime olan sevgimde “Vedûd” ismini görmek… Bu bağlar, beni dünyaya bağlamaz; bilakis her biri bir pencere olur ve bana O’nu gösterir.

Kitabın son bölümlerinde, özellikle 2021 Ramazan’ında, “hikmet” vurgusunun daha da arttığını gözlemliyoruz. Bu olgunluk döneminize mi işaret ediyor?

Belki de öyle! Zaman geçtikçe coşkunun yerini bir miktar sükûnet, arayışın yerini ise bulduğunu idrak etme ve onun hikmetini anlama çabası alıyor. Hikmet, eşyaya ve olaylara Allah’ın kelêmıyla bakabilme becerisidir. Sanırım yaşlanmak da biraz budur; daha az konuşup, daha çok anlamaya çalışmak. Şiirlerim bu hâlin yansıması olarak daha hikemî bir dil tutturmuş olabilir.

“Dualar Düettir”(s.22) diyorsunuz bir şiirinizde. Bu çok çarpıcı bir ifade. Kulun duası ile Allah’ın icabeti arasındaki bu diyalogu nasıl açıklarsınız?

Dua monolog değil, diyalogdur. Kul “Ya Rabbi!” diye seslenir; Allah “Buyur ya kulum” ile cevap verir. Bu en büyük düettir. Kulun yalvarışı ile Rahman’ın rahmetinin buluştuğu an… Duanın kabul edilmesi, sadece istediğimizin olması değildir. Bazen “Hayır” cevabı da bir icabettir. Çünkü O, bizim için neyin hayırlı olduğunu bilir. Bu düet güven ve teslimiyet üzerine kuruludur. Dua, insanın hakikatiyle yüzleştiği andır. Şiir o yüzleşmenin en narin biçimidir.

Şiirlerinizde Konya’nın kültürel ve manevi ikliminin hissedildiğini söyleyebilir miyiz? Mevlâna Celaleddin-i Rumi geleneğinin sizdeki yansımaları nelerdir?

Konya, benim hem doğduğum hem de manen yeniden doğduğum şehir. Onun toprağına, havasına ve suyuna sinmiş olan muhabbet, hoşgörü ve irfan iklimi, ister istemez ruhunuza işliyor. Mevlâna Hazretleri aşkın, sabrın ve kemalin sembolüdür. Onun “Hamdım, piştim, yandım” sözündeki sırlı yolculuk, her şairin ve aşıkın yol haritası gibidir. Bu topraklarda nefes alan her şair, onun nefesinden bir şeyler taşır muhakkak.

Hüsn-i hat, kaligrafi, vitray ve fotoğraf gibi farklı sanat dallarıyla da ilgileniyorsunuz. Bu disiplinler arası geçişler, şiirinize nasıl yansıyor?

Bize ait bütün güzel sanatlar, aynı hakikatin farklı tezahürleridir. Hat, harflerin şiiri; şiir, kelimelerin musikisidir. Vitray, ışığın ve rengin dansı; fotoğraf, bir an’ı ebedileştirme sanatıdır. Hepsi bir noktada birleşir: Güzelliği aramak ve onu ifşa etmek. Bu farklı disiplinler, bana olaylara ve duygulara farklı açılardan bakma, farklı formlarda ifade etme kabiliyeti kazandırıyor. Şiirlerimdeki görsel imgelerin gücü belki de buradan geliyordur.

Bu vesileyle tekrar tebrik ve teşekkür ediyorum.

Ben teşekkür ederim. Sorularınız, kitabın ruhuna nüfuz eden, düşündürücü ve keyifli bir sohbete vesile oldu.

 

İbrahim Ethem Gören – 09 Aralık 2025

Yazı No: 704

YORUMLAR

Bir adet yorum var

  1. Yılların şahitliğinde gönül yoldaşlığıyla, arkadaşlık eylemişliğin vefalı kalemdaşı, sevgili ve saygıdeğer İbrahim Ethem Bey kardeşimin satırlarıyla ziyadesiyle berhüdar olmuşluğun zirvesindeyim.. Mütevazı mısralarıma taçlık eden Ayet-i Kerimeleri, tesirli ifadesiyle odak noktasına şeref levhası yapan röportajını hürmetle selamlıyorum..
    Daha nice yıllar; mümbit muharrir İbrahim Ethem Beyefendi’nin gönlüne ve kalemine Yaradan güç ve kuvvet lütfeylesin..

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

SON HABERLER

ÖNE ÇIKANLAR