Ü stad Necip Fazıl Kısakürek. 'Bir gün anlaşılır şiir/Çoğu gitti azı kaldı/Ekmek gibi azizleşir/Çoğu gitti azı kaldı' diyordu. Nitekim üstadın dediği gibi de oldu. Bir zamanlar şiir ufkumuzun üzerini örten kara bulutlar biiznillah dağıldı çoğu gitti azı kaldı!
Ü stadların gönülleri dil olup konuşmaya başlayınca yok oluşun yamaçlarında seğirten has şiirimiz saf diliyle naif bir mukavemet göstererek kendine geldi.
Ü stadlar hayatımızdaki şiirî halin yok olup gitmemesi için uhdelerindekileri mısralara döktüler. Çünkü yok oluşun yamaçlarında dolanıveren şiiri eski mahfili olan zirvelere taşıyacak yeni nefeslere ihtiyacı vardı şiirimizin yiğitlik meydanının. Şiire ve şairine sahip çıkacak şiir dostlarına da;
'Şirin yeri titrek gönüllerdir.'
'Şirin yeri titrek gönüllerdir. Birinden havalanır diğerine konar' diyordu Şair Osman Bülent Manav. Titrek gönüllerden, mâşuk yüreklerden, mahzun kalplerden sudû r eden şiirin daha bir hayli sahip çıkılmaya ihtiyacı var. Şiirin yaşaması aranmakla, şairinki arınmakla olur. Ve dahi 'müşterisiz meta zayidir.'
Şair, gönlündeki sızıların tercümanıdır. Izdırabını hoş kokulu mısralara gönül rahatlığıyla emanet eder ve tarihe mâl olur.
Her şeye rağmen şiir hayatiyetini devam ettiriyor. Ve dahi şairlerimiz adlarını, Bâkî `nin, Nedim`in, Fuzuli`nin, Haşim`in, Yahya Kemal`in, Necip Fazıl Kısakürek`in, Sezai Karakoç`un isimlerinin yer aldığı esame çizelgesine kaydettiriyor.
'Şimdi şiirimizi yaşayacağız.'
Yakın zamanlarda âvâzını pek işitemediğimiz Nizamettin Kırımlı &ndash kendisine selâm olsun- yerden göğe kadar haklı: 'Yeni bir fetih yürüyüşü bu. Silâhlarımız kelimelerimiz. Şiirlerle şah damarından yakaladığımız her bir beden fethedilmiştir. Kelâmın sihriyle, şiirin cazibesiyle dalgalanıp duruluyor ya kalpler. Ne gâm parasızlığımız, ne gâm pulsuzluğumuz. Okuyabiliyoruz ya... Çok şükür artık şiir de yazacağız. Yazmak yetmez! Şimdi şiirimizi yaşayacağız.'
Evet, şimdiki zaman şiirimizi yaşama vakti. Bu kadar kelâm, sözü, şiiri yaşayan, hisseden bir şaire, Sait Edip Akdağ`a getirmek içindi.
'Şair, şiirin mimarıdır.'
Şair Edip Akdağ şiirin ve hayallerinin peşinde dört nala giden bir süvari. Ona göre hayaller duygusal insanların ve özellikle şiir yüreklilerin önemli yaşam kaynaklarından biri. Ve dahi Sait Edip`in hayalleri ilhamın beyaz atlı prensi. Yine muhatabımıza göre ilham, şiirin projesi şair, şiirin mimarıdır.
Bu satırlar, şairimize ait: 'Edebiyatta önce hayaller tohum olarak ilham tarlasında toprağa düşer. Sonra bu hayaller sombaharlarda çiçeğe durur. Yazda meyvelenir ve bütün güzelliğiyle hayatta can bulur. Ve şiir olarak nam salar.'
Sait Akdağ şair olarak nam salmış biri. 30 yıllık şiir yolculuğunda koltuğunun altına 'şimdilik' kaydıyla beş şiir kitabı sığdırmış. Altıncısının ise eli kulağında!
Aşk Burcu, Mevsimler Boyu Aşk, Aşina Şevk Kıvamı, Gönül Yarısı ve Ruhum Gök Çizgili, Sait Akdağ`ın okuyucularıyla buluşan ve içinde aşka, hayata ve hakikate dair birbirinden âlâ yüzlerce şiir bulunan kitaplarının serlevhalarını oluşturuyor.
Hezarfen bir şahsiyet;
Sait Edip Akdağ için hezarfen bir şahsiyet dememiz vakıa mutabık olacaktır. Evet, Konyalı Şair hezarfen bir zat. El-hak elinden pek çok şey gelir. Şiir yazar, ebru yapar, vitray donatır, hatta mahirdir, tezyinatta usta; Okuduğu, yazdığı kitapların cildi dağılacak olsa şirazesini diker, minyatürde ustanın fırçasını bıraktığı yerden alıp eşya tasvirine devam eder. Mevlânâ şehrinde oturduğu semtin camiinin bir duvarı hasar görecek olsa kesme taşlar ile duvarı yeni baştan inşa eder, sıvasını yerli yerince yapar, üzerine bir de kalemişi desenlerini iliştirir.
Mütemadiyen çalışır.
Mütemadiyen çalışır. Bir işte yorulduğunda dinlenmek için başka bir işe koyulur. Çünkü ona göre hayat yoğunluğunun arttığı ve yorgunluğun insan omuzlarına çöktüğü zamanlarda gönül çatısının çelenklerine gözlem kuşlarının gövelliğinin kondurulduğu anlar olur. O gövel güvercinler dağların aralarında kalmış günün her saatinde güneş ışığını tayf gibi soğurup yoğuran göl parıldamasında yıkanır. Şiir ilhamının mayalanmasıdır bu. Evet, şairin ilhamı her dem yeniden, yeni baştan mayalanır. Böylelikle şairin mısraları büyülü izlerin peşine düşüp giden ahuların gözlerinin doğal ışıltılarının parlaklığında yüzen hayat iksirlerinde can bulur;
Ve duygular;
Ve duygular; Şair, hakikatli şair duygularına biiznillah hâkim olur. Duygularının ve dahi bedenin esiri olmaz. Çünkü o 'men aref' sırrına mazhar olmuştur. Duyguların param parça, hislerin lime lime olduğu, hayallerin yaya kaldığı ayışığında şairin tertemiz fıtratı ateş gözlü ilham perisine ayar çeker!
Şair rehberdir, beyancıdır.
Sait Edip Akdağ`a göre şair, şiir güneşinin doğumunu gerçekleştiren kutlu kişidir. Rehberdir, öncüdür, beyancıdır. Beyancının şiiri ve dolayısıyla şiir kitabı ise şairi mutlak hayata ve mutlak hakikate bağlayan can damarıdır. Kelâm sihirdir, kelâmın ustası şiirdir.
Şiir mahza sihirdir.
Aşk Burcu`nun müellifine göre şiir mahza sihirdir, şair kelime katarının kervanbaşıdır. Kelam kemâlâtına aracı olabilmek ve kısa hayat yolculuğunda ötelere, ötelerin ötesine sarkaçlanabilecek şiir molası vermek ise aliyy`ül-âlâ bir keyfiyettir.
İçten, duygulu, heyecanlı ve bir miktar gizemli;
Akdağ`ın saf, içten gelen, kendine özgü bir dili ve şiir/kelime/mısra kurgusu var. Bunun içindir ki şiirin şirinlikleri cıvıl cıvıl; Küçük çocuklar nasıl daha sevimli, daha cana yakın, daha içten, daha yapmacıksız, daha doğal ve daha cimcime`yse Akdağ`ın şiir pınarının gönül coğrafyası da öyle; İçten, duygulu, heyecanlı ve bir miktar gizemli;
Şairin kimi mısraları gizem yüklü. Araplar bu vadide 'el mânâ fî batn`ış-şair/Şairin manası (muradı) karnında gizlidir.' demekle haklı. Kitap okurken, çay içerken
bir de ışığa selâm verirken mısralara içten ve gönülden gülümseyen şairin dizelerini çözebilmek için bazen yoğun, nitelikli çaba sarf etmek gerekiyor.
Şiir hayattır.
Sait Usta`ya göre şiir hayattır, bir adım öte hayatın tâ kendisi. Böyle olunca şiir her zaman aynı çeşnili sevimbazlık ve ritim trendinde olmayabilir. Aslolan şiirin güzellik destanı olmasıdır.
Ustamızın şu cümlelerini bir önceki cümleyi dikkatlice okuduktan sonra irdelemekte fayda var: 'Şiir sonsuzlukta çiçeğe durmak, hiçsolmayacak bitkilere kök olmaktır. Güle göz kırpan menekşenin, lâleye selam gönderdiği nâmedir şiir. Sümbülün taçyaprağından, nergise cümbüş davetiyesidir yine şiir. Öyledir ve öyle olmalıdır.'
Şair Sait Edip Akdağ`ın eşarını ve eserlerini tahlil etme ve tadına varma bağlamında kaçzamandır beklediğimiz vakt-i merhû n gelmişken üstadımızın âvâzını hep birlikte anlamaya devam edeceğiz. Bu bir bağlangıç; Devamı önümüzdeki günlerde gelecek inşallah.
Şimdiki zaman, Sait Akdağ`ın dizelerine sağılan ak süt gibi ilham perilerinin, duygu yaylasının akça yürekli gönül beyinden selâm taşıyan şiiriyle hemhâl olmanın vaktidir.
 
AYZADE YÜ REKLERİN YILDIZ KÖŞESİ (Şehitlik)
Çanakkale`de gönüllere düşen kıvılcım al bayrağın yıldızıdır.
Cemreler yüreklerine düştü sombahara eremedi bedenler.
Ve gittiler dönemediler; Kırkikindi yağmurlarını göremediler.
Kutup yıldızlarından geceler kenti kuran gençlik,
Ayzade yüreklerin yıldız köşesine kurulur her dem şehitlik.
Cemreler yüreklerine düştü sombahara eremedi bedenler.
Ve gittiler dönemediler; Kırkikindi yağmurlarında çimemediler.
Gün doğanda alnına gün batanda gönlüne,
Akça düğün muştusu gibi dolanmış diline,
'Zaferim hediyemdir' diyerek koşmuş alp erenler ölüme.
Cemreler yüreklerine düştü sombahara eremedi bedenler.
Ve gittiler dönemediler; Kırkikindi yağmurlarını sevemediler.
 
Onların da hayallere vardı zümrüt yaylalarda boy vermiş,
Papatya yanağında sevdalar ki menekşe morunda yeşermiş.
Mavi düşlerin ak güvercinleri sevgi taşımış yara,
Yavru emziren göğüslerin yüreği dua ulaştırmış civanlara;
Cemreler yüreklerine düştü sombahara eremedi bedenler.
Ve gittiler dönemediler; Kırkikindi yağmurlarında halleşemediler.
Bin yıllık zaman kesiti bin bir ışıkla uyanarak,
Lavlaşan boğazın sularını ılıttı kutsayarak.
Ölüp de ölünmezliğin meçhulde silinmezliğin,
Yurt ağacının gölgesinde tarihte bilinmekliğin,
Kandan mürekkebiyle destanlaştılar sonsuza değin.
Cemreler yüreklerine düştü sombahara eremedi bedenler.
Ve gittiler dönemediler; Kırkikindi yağmurlarını sezemediler.
 
GençOsman oradaydı Sultan Murat`la birlikte,
Ulubatlı Hasan sancaktarlığında Fatih bütün haşmetiyle cenkte.
Yavuz Sina Çölü`nden yetişti atının yelesi kumlu,
Osman Gazi atının kuyruğunu bağlamış Orhan`ıyla kurumlu.
Yıldırım tüm sadeliğiyle Anadolu`yu takmış peşine,
Siperlerin gerisinden yetişiyor her 'imdat' sesine.
Cemreler yüreklerine düştü sombahara eremedi bedenler.
Ve gittiler dönemediler; Kırkikindi yağmurlarında sevinemediler.
'Gerginleşen sinirimiz top olup boşalsın sırtlara,
Kanımız sellercesine boğsun düşmanı vermesin sıra.
Sakarya`m şakısın Kızılırmak vadilerinde şad olsun soyumuz,
Dehşetin göbeğinden pür nur doğsun yurdumuz.
Toros yaylalarında ahu gözlü ceylanlar,
Yunus Emre nefesli ninnilerle efelensin aslanlar; '
Diyen gönüllerinin ritmiyle ötelerin ruhu oldular;