Bahçeşehir Ü niversitesi Eğitim Yönetimi Alanı (M.A) Yüksek Lisans mezunu ve Almanca Öğretmeni Şengül KARA ile söyleşimize devam ediyoruz.
AY: Okullarımızda test çözdürmekten 'sanat eğitimi' ikinci planda kalıyor. Bu doğru mu? Sanat eğitimi, çocuklarımıza ne kazandırır?
KARA: Maalesef okullarımızda sanat eğitiminin, çoğu zaman bir planın parçası bile olmadığı da söylenebilir. Bazı okullarımız sanata çok önem vererek bu süreci güzel ve verimli yürütüyor. Tabi memleketimin bütün okullarında bunun böyle olmasını arzu ederim. Özellikle ortaokul ve lisede tamamen sınav ve test odaklı bir eğitim uygulandığından, okullarımızda test çözdürmekten sanat eğitimini unuttuk.  Öncelikle sanat derslerini 'ikinci planda kalan dersler' pozisyonundan kurtarmalıyız. Bu derslerin hayatımızda matematik, sosyal bilimler ve fen bilimleri kadar önemli olduğunu anlamamız lazım. Sanat eğitimi bir devlet politikası olarak desteklenmeli ve benimsenmelidir. Gerek ortaöğretim gerekse ortaokul kademelerindeki destekleme ve yetiştirme kurslarında, sanat eğitimine yönelik derslerin açılamaması da bu acı gerçeği gözler önüne sermektedir. Çocuğun var olan yaratıcılık potansiyelini ortaya çıkarıp geliştirmesine yardımcı olunmalıdır. Ü lkemizde sanat eğitimine yeterince değer ve önem verilmeyişinin birçok sebebi var Eğitim sistemimiz, sosyo-kültürel çevre, okul idaresi, öğretmen, öğrenci en önemli etken öznelerdir. Mesela görsel sanatlar dersinin yalnızca boyama, çizme gibi görülmesi çok üzücüdür. Ayrıca bu eğitimin 'bir yaratıcılık veya bir yetenek sorunu' olduğu algısından da hızlıca uzaklaşmalıyız. Sanat eğitimi, öğrencide özgün buluş ve yaklaşımları destekler, gözlem yapmayı ve pratik düşünmeyi geliştirir. Olayları, olmadan beyinde gerçekleştirebilme gücünü artırır ve sentez yapmasına yardımcı olur. Test çözdürerek bunu başaramazsınız.
AY: Öğrencileri yaratıcılığa yönelterek, onun duygusal ve duysal, bilgisel, bilişsel eğitim ihtiyaçlarını karşılamak mümkün mü?
KARA: Evet, sanat eğitimi ile bunu başarabilirsiniz. Çocuklarımız hayata atıldıklarında, güçlü bir şekilde var olabilmeleri için onların 'kişisel yeteneklerini' ön plana çıkartmalı ve geliştirmeliyiz. Çocukların kendilerini özgür hissedebilecekleri ve düşüncelerini özgürce aktarabilecekleri ortamların oluşması gerek. Bu da sanatla mümkündür. 'Yaratıcı beyinler daha kaliteli bir yaşamın kapılarını aralarlar.'
AY: Prof. Dr. Selahattin Turan, bir önceki röportajımızda `Veliyi eğitmeden öğrenciyi eğitemezsiniz.`` demişti, katılıyor musunuz? 
KARA: Bir çocuğun kişilik yapısı oluşurken, anne ve babanın çok büyük katkısı vardır. Anne-baba en önemli rol modeldir. Çocukları kitap okumaya teşvik ediyoruz, ancak evde anne-baba okumuyor. Sorumluluk sahibi olun diyoruz, veli çocuğun ödevlerini yapıyor. Cep telefonunu çok kullanmayın, zamanınızı kaliteli kullanın diyoruz, akşam evde anne-baba elinden telefonu bırakmıyor; Bu uzaktan eğitim sürecinde velinin eğitimi daha da önem kazandı. Bilinçli veli bu süreçte öğretmene ve öğrenciye çok destek oldu. Zamanı kaliteli kullandılar. Hatta bazı velilerimiz bu durumu lehlerine çevirerek çocuklarını daha iyi tanıma imkânlarına sahip olduklarını söylediler. Çocuklarının eğitimlerini daha yakından takip etme fırsatına eriştiler.
AY: 'Türküler, bizim kültür mirasımızdır. Okullarımızda çocuklarımıza popülist şarkıları öğretmek yerine türküler öğretelim. Okullarımızdan mezun olan her çocuğumuz birkaçtürkü söylüyor olabilsin...' diyorsunuz. Türkiye eğitim sistemi bunu başardı mı? Başaramadıysa neden?
KARA: Yine önceki sorunuzda da belirttiğim gibi ülkemizde 'sanat eğitimi bir devlet politikası' olarak benimsenmeli. Köy enstitüleri zamanında bunu başarmıştık. Bunları görmezden gelemeyiz. Liseyi bitiren her çocuk en az bir müzik aleti çalmalı ve birkaçtürkü bilip söyleyebilmeli. Hatta hangi yörenin türküsü olduğunu ve hikâyesini bilmek, o kültürün diğer kuşaklara aktarılmasında da gizliden bir görev üstlenmiş olur. Konfüçyüs   'Bir ülkenin doğru yönetilip yönetilmediğini, ahlak açısından yücelip yücelmediğini anlamak mı istiyorsunuz? O ülkenin musikisini dinleyin' der. Popülist şarkılara baktığımızda da dilimizin ve değerlerimizin de nasıl bozulduğunu görebiliyoruz. Türküler bizim kültür mirasımızdır ve kültürümüzün en önemli öğeleri arasında yer alır. Tarihten günümüze bir köprü niteliğindedir. İnsanların acısını, hüznünü, sevincini paylaşır. Türkülerin içindeki tek nokta `insan olmaktır``. Okullarımızda, öğrencilerimizin  öncelikli olarak 'iyi insan' olmasını istiyoruz. Rahmetli Neşet Ertaş üstadın dediği gibi `Nerede bir türkü söyleyen görürsen korkma, yanına otur. Çünkü kötü insanların türküleri yoktur.`` Liseden mezun olan her öğrencimizin bir keman, piyano veya bağlama çalarak mezun olması ancak bir eğitim politikası geliştirerek olacaktır. Çocuklarımızı sınav kaygısı ile tüm zamanlarını test çözmekle geçirterek çok yönlü insanlar yetiştiremeyiz. Güzel okul örnekleri görünce gönlüm biraz rahatlıyor. Okul koridorlarından bir bağlama sesi duymak kadar güzel bir his yok. Bir öğrencimizin bir türkümüzü piyona eşliğinde söylüyor olması beni umutlandırıyor. Bağlama çalan okul müdürleri, öğretmenlerimizi görünce gözlerimin içi parlıyor ve geleceğe umutla bakıyorum. Ben de amatör olarak bağlama çalmayı öğreniyorum ve kaligrafi ile uğraşıyorum. Sanatla ilgilenmek her şeyden önce insanın olaylara karşı farkındalığını arttırıyor.
Devam edeceğiz;