Nasıl ki vücuttaki kalbin durması hayati fonksiyonları tehlikeye atıyorsa, sanayinin durması da ekonomiyi aynı şekilde felç edebiliyor. Üretimdeki yavaşlama, iş kayıpları, ihracatın azalması ekonominin damarlarına yayılan bir hastalık gibidir.
Son dönemde sıkça rastladığımız “mali istikrar güçleniyor”, “dengeler sağlanıyor” gibi ifadeler ekonomik tablonun iyileştiğini düşündürebilir. Ancak sanayideki daralmayı görmezden gelmek bu iyimser tabloyu gölgede bırakacaktır. Ekonomik büyümenin lokomotifi olan sanayi, tıpkı kalbin tüm organlara kan taşıması gibi ekonomiye can damarı sağlar. Bu can damarının kesintiye uğraması hizmet sektörü, tarım gibi diğer alanların da zayıflamasına neden olacaktır.
Ekonominin bir bütün olarak işlediğini unutmamalıyız. Bir sektördeki sorun tüm sistemi etkiler. Bir sektörün yaşadığı sorunlar diğer sektörler üzerinde domino etkisi yaratabilir ve ekonomik toparlanmayı tehdit edebilir. Bu nedenle sadece finansal göstergelere odaklanmak yerine sektörün yaşadığı sorunlara kalıcı çözümler üretmek gerekir.
Sanayi sektöründeki daralma birçok faktörün bir araya gelmesiyle oluşur: küresel rekabet, teknolojik değişimler, enerji maliyetleri, çevre düzenlemeleri, finansal krizler, siyasi istikrarsızlık gibi. Bu faktörler üretim maliyetlerini artırır, rekabet gücünü zayıflatır ve yatırımları azaltır.
Yüksek faiz oranları enflasyonu kontrol etmek için kullanılan araçlardan biridir. Ancak aşırı yüksek faiz oranları kredi maliyetini artırır, bu da hem tüketicileri hem de yatırımcıları etkiler. Bu ekonomik büyümeyi yavaşlatır, istihdamı olumsuz etkiler ve büyüme oranlarını düşürür. Hükümet de yüksek faiz oranlarının etkisini hisseder; borçlanma maliyetleri artar, bütçe harcamaları azalır ve vatandaşların cebine daha az para girer.
Ekonominin bu zor dönemden çıkabilmesi için faiz oranlarının makul seviyelere düşürülmesi ve üretimi destekleyen politikaların benimsenmesi gerekiyor. Aşırı hızlı faiz indirimi enflasyon riskini artırabilir; bu nedenle faiz indirimleriyle birlikte ek önlemler de alınmalıdır. Özel sektöre destek sağlanmalı, vergi gelirleri artırılmalı ve bütçe disiplinine önem verilmelidir. Merkez Bankası şeffaf iletişimle enflasyon beklentilerini kontrol altında tutmalı ve fiyat istikrarını sağlamak için gerekli adımları atmalıdır.
Ekonomik başarı, toplumun tüm kesimleri birlikte çalıştığında mümkündür. Hükümetten sivil toplum örgütlerine, işverenlerden çalışanlara kadar herkes siyasi farklılıklarını bir kenara bırakmalı ve ortak bir amaç için bir araya gelmelidir. Bu ortak amaç, ülkemizin ekonomik sorunlarını çözmek ve daha adil ve müreffeh bir gelecek inşa etmektir. Sadece birlikte çalışarak ekonomideki olumsuz eğilimi durdurabilir ve ülkemizi daha güçlü bir konuma taşıyabiliriz. Bu ortaklık, ülkemizin geleceği için kritik öneme sahiptir.
Sektörde yaşanan daralmanın nedenleri detaylı bir şekilde analiz edilmeli ve sektöre özgü kapsamlı destek programları başlatılmalıdır. Ar-Ge yatırımları teşvik edilmeli, üretimde verimlilik artırılmalı ve yeni pazarlara açılma yönünde adımlar atılmalıdır. Ekonomik göstergeler arasındaki denge korunarak sürdürülebilir ekonomik büyüme sağlanmalıdır.
Ekonomik büyümenin meyvelerinin tüm vatandaşlara eşit şekilde dağıtılmasını sağlamak için sosyal politikalar güçlendirilmelidir. Gelir eşitsizlikleri azaltılmalı ve toplumda barış ve refah sağlanmalıdır. Ekonomi yönetimi kısa vadeli çözümler yerine uzun vadeli stratejilere odaklanmalıdır. Küresel ekonomik gelişmeleri yakından takip ederek ülkemizi olası krizlere karşı daha dayanıklı hale getirecek önlemler alınmalıdır.
Ekonomimizin bu zorlu süreci atlatabilmesi için tüm paydaşların ortak bir hedef doğrultusunda çalışması ve ülke çıkarlarını ön planda tutması gerekmektedir. Bu şekilde geleceğe daha yaşanabilir bir ülke bırakabiliriz.