Gazeteci yazar, şair Ekrem Kaftan, içinden edebiyat, kültür, sanat, kitaplar ve İstanbul geçen 30 yıllık çalışma hayatının ardından 2019 yılında emekli olduktan sonra memleketi Denizli’ye yerleşmişti.
Yazımıza, gazeteci, yazar, şair, hususi kütüphaneci, âşık, Seryazgan Ekrem Kaftan’ın kısa hayat hikâyesini değerli İttifak gazetesi okuyucularımızın irfanına arz ederek başlayalım: Ekrem Kaftan, 27 Nisan 1966’da Denizli’nin Tavas ilçesine bağlı Vakıf Köyü’nde, dört kardeşin en küçüğü olarak dünyaya geldi. Fakir bir ailenin çocuğu olarak çok zor şartlar altında büyüdü. İlkokulu köyünde, ortaokul ve liseyi Tavas’ta bitirdi. 1987 yılında İstanbul Üniversitesi Basın Yayın Yüksekokulu’nu kazanarak İstanbul’un yolunu tuttu. 1988 yılında gazeteciliğe başladı. Kültür sanat muhabirliğini tercih ederek, meslek hayatı boyunca İstanbul’un kültür hayatını ve kültür adamlarını yakından takip etti.
Zekeriya Beyaz’dan engel!
İlk profesyonel romanını 1991 yılında yazdı. İlk romanı 1995 yılında, ilk şiir kitabı 1997 yılında yayınlandı. Gazeteciliğin yanında şiir ve roman yazarak, edebî hayatını sürdürdü. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyal Yapı Sosyal Değişme Kürsüsü’nde yüksek lisans yaptı. Ancak, “Cumhuriyet Döneminde Türkiye’de Sivil Din Eğitimi” başlıklı tezi, 28 Şubat sürecinde, jüride bulunan Zekeriya Beyaz’ın engeliyle karşılaşınca tez savunmasına girmedi.
1999-2009 yılları arasında Moral FM isimli radyoda kültür sanat programı hazırlayıp sundu. Türkiye Gazetesi’nde kültür sanat muhabirliği, Eminönü ve Bağcılar Belediyesinde kültür sanat ve basın danışmanlığı, Anadolu Ajansı’nda yöneticilik ve muhabirlik hayatının ardından 28 Şubat 2019’da emekli oldu. Doğup büyüdüğü köyüne dönerek, İstanbul’da meslek hayatı boyunca sahip olduğu kitaplarla halka açık bir kütüphane kurdu.
Ekrem Kaftan evvelemirde şair bir şahsiyet.
Ekrem Kaftan evvelemirde şair bir şahsiyet. Şiirlerini hece ve aruz vezninin âhengiyle kaleme alıyor. Kaftan’ın şiir okuyucularına mesajı net: Hakikatli şair, dünyanın fani olduğunu unutmadan dünyadan da nasiplenerek Allah'a yakın kul olmalıdır!
Kaftan nezdinde şiir metafizik bir kavram.
Şiiri metafizik bir kavram olarak ele alan Ekrem Kaftan şiir kitaplarında ümitsizliğin, karamsarlığın, vuslata erememenin, yâre kavuşamamanın derin sancılarını dillendirirken "Ben karamsar biri olduğumu düşünmüyorum. Bununla birlikte şairler şen-şakrak adamlar da değildir. Şairlerin şen-şakrak oldukları görülmemiştir.” diyor.
Şiirin var olma mücadelesine kadim bir dille destek veriyor.
Şiir kitaplarında siyaset, ekonomi ve teknolojinin egemen olduğu günümüz dünyasında şiirin var olma mücadelesine kadim bir dille destek veren Ekrem Kaftan’ın telaşı bu süreçte sözlerinin, daha doğrusu asliyet ve terkip şuuru yüklü kelâmının kalıcı olmasına yönelik. Şu beş cümle Seryazgan’a ait: “Gerçek şairler mutlu oldukları anlarda şiir yazmazlar, yazamazlar. Karnı tok adam şiir yazamaz. Necip Fazıl Kısakürek büyük şiirlerini hep yarı tok, yarı aç zamanlarında yazmıştır. Dolayısıyla şairler dünyaya herkesten farklı bakarlar, dünyanın geçici olduğunun farkında olup iz bırakmanın gayreti içinde olurlar.”
Müstesnâ âşık!
Kaftan için “Müstesna âşık” demiştik. Gönlü, şiirlerinde döne döne, yana yana aşığına dil olup uzanan Ekrem Kaftan, pek çok şair gibi “gül”e sevdalı. Kendine has kokusu ve latif görüntüsüyle “gül” ve dahi “gül”ün şair nezdinde ifade ettiği aşkın mânâlar ve o mânâların arka planı Ekrem Kaftan’ı kendinden geçiriyor! İşte o vecd halinde yazdıkça yazıyor!
Ümit ile korku arasında gidip geliyor!
Muhatabımızın metafizik endişesi var. Elbette böylesi endişeler içinde bulunanlar ümitle korku arasında sarkaçlanır. Dolayısıyla o da şiir ikliminin solmayan gül bahçelerinde recâ ve havf arasında mütemadiyen gidip geliyor. Bunun zâhirî adı aşk olsa da ve dahi aşk, her ne kadar dünyaya ait bir kavram şeklinde telakki edilse de Sergaygazn nezdinde ilahi bir lütuftur ve aşkın ahirete dönük bir yüzü vardır. Buradan hareketle “aşkı gerçekten yaşayanlar ancak ilahi lütfa mazhar olacaklardır." şeklinde bir hükme varsak sezâdır.
İki bin yıldır beklenen şair!
Şiirlerinde “Kâfî” mahlasını kullanan Ekrem Kaftan, dost sohbetlerinde 2 bin yıldır beklenen şair olduğunu söylüyor. 2 bin yıl olmasa da son 30 yılın şairleri arasında münhal bir mevkie konumlandırılabilecek yazımızın kahramanı bu iddiasını, “Evet doğrudur, 2000 yıldan beri beklenen şairim. Bunun hükmünü tabii ki tarih verecektir. Herkesin bir iddiası vardır. Her şair "beklenen şair" olduğunu düşünür ve iddia eder. Her veli beklenen mehdî olduğunu iddia eder; ben de 2 bin yıldır beklenen şair olduğumu iddia ediyorum.
Mehmet Niyazi Özdemir “Bu millet adam olacaksa Ekrem Kaftan'ın şiirlerini/kitaplarını okuyarak adam olacak” der. Varsın kitaplarımız az okunsun, bunun hükmünü tarih verecek.” cümleleriyle temellendiriyor.
Seryazgan!
Yazımızın serlevhasında şiir kumaşına mütenasip bir kaftan giydirmenin vaktinin gelip de geçtiği muhatabımız için “Seryazgan” tavsifini kullandık. Kaftan’ı yakından tanıyanlar mezkûr tabirin yerindeliği hususunda mutabakata varacaktır. Ziya Paşa elhak doğru söylüyor! “Âyinesi iştir kişinin lafa bakılmaz/Şahsın görünüz rütbe-i aklı eserinde.” Hezarfen Ekrem Kaftan’ın eserlerine dikkatlice bakanlar, “seryazganlık/başyazarlık” ve “âşıklık” evsâfının mûcibince amel ettiğini görecektir.
İlk göz ağrısı Beyaz Zambak Gölgesinde
Miladi takvimin yaprakları 1997 yılını gösterirken ''Beyaz Zambak Gölgesinde'' serlevhalı ilk şiir kitabıyla okuyuculara “merhaba” diyen şair, geride kalan yirmi beş yıllık süreçte sekiz şiir kitabı daha yayınlamaya muvaffak kılındı: Gülistanbul (1999), Yaristanbul (2001), Sebebi Sensin (2005), Son İstanbul Şiirleri (2007), Bâd-ı Sabâ’ya (2007), Aşkı Şairler Korur (2011), Uzak Aşk’a (2018), Hilâl’in Hüznü (2021).
Bâb-ı Âlî’de 33 Yıl
Kerem ile Aslı (Hikâye-1995), Yeryüzü Melekleri (Roman-1995) ve Kızıl Rüzgâr (Roman-2002), Üç Siyah Darbe (2008), Darbenin Gölgesinde (2021) kitaplarını telif eden Ekrem Kaftan, Divan Şiirinden Seçmeler (2005) ve Türk Romanından Bir Demet İstanbul (2018) isimli çalışmalarını üç cilt halinde yayınladığı Bâb-ı Âlî’de 33 Yıl isimli hatıratıyla taçlandırdı.
2019 yılında emekli olunca Denizli’ye yerleşti.
Hocalık vasfı da bulunan Ekrem Kaftan, öğrencilik yıllarında (1988) Zaman gazetesinde başladığı gazetecilik serencamına mezkûr mevkûteyi yayınlayanların niyetini 25 yıl öncesinden sezerek 1991 yılında bırakmasını bildi. Akabinde Türkiye gazetesinde uzun yıllar edebiyat, geleneksel sanatlarımız, medeniyetimizden kaybolup giden güzellikler özelinde araştırma, dizi yazıları ve mülakatlar yayınlayan; Türkiye gazetesinden ayrıldıktan sonra çalışma hayatına Anadolu Ajansı’nda devam eden Ekrem Kaftan buradan 2019 yılında emekli oldu ve memleketi Denizli’ye yerleşti.
Ekrem Kaftan, merak edenler için çalışma hayatının ardından Denizli’ye yerleşme fikrinin arka planını anlatıyor: “İstanbul’dan ilim, fikir, kültür ve sanat adına alınabilecek ne varsa aldığımı düşünüyorum. Meslek hayatımda yoğun çalışma ve stresten kaynaklı şeker ve tansiyon hastalıkları zuhur etti. Doktorlarım İstanbul’u terk ettiğim takdirde sağlığımın düzeleceğini ısrarla söylediler. Bütün bu sebepler, benim köyümde kütüphane kurma hayalimle birleşince Denizli’ye dönmeye karar verdim. Ancak İstanbul ile irtibatımı koparmamak şartıyla bunu yaptım. Yılda birkaç ay yine İstanbul’da yaşayarak, kültür sanat çevreleriyle irtibatımı muhafaza ediyorum.”
Eski şiirin rüzgârıyla yazmaya devam ediyor.
Şiir yazmanın lüzumsuz bir zevk kabul edildiği, kendini şair zanneden kimi müteşâirlerin ise şiir adına kendi iç dünyalarındaki bunalımlarını, modern şiir adı altında okutmaya çalışanlara Ekrem Kaftan’ın bir çift sözü var: '”Bütün olumsuzluklara, şiirin eğitim hayatımızdan sessiz sedasız kovulmaya çalışılmasına inatla biz, klasik şiirden beslenerek, gelecek nesillere bugünün sesini duyurmayı düşündük. Eğer kıyamet kopmaz ve milletimiz de yüzyıllar sonra da yaşamaya devam ederse, 21. yüzyılda şiir adına ne yazıldığını belki merak eder. Onların bu merakını boşa çıkarmamak adına inatla eski şiirimizin rüzgârıyla yazmaya devam ediyoruz. Mısralarımız hakiki aşk, elem, keder, ıstırap ve arayış gibi insana mahsus aşkın hislerin coşkusuyla dökülüyor.”
Günümüzde klasik üslupta şiir yazan ender şairlerden biri.
Şiirlerinde klasik üslûbu tercih edip, hece ve aruz vezinlerinin âhengiyle yazmakta ısrar eden Kaftan, modern şiirin hiçbir zaman klasik şiir seviyesine yükselemeyeceğini, okuyucunun ve özellikle şiir sevenlerin gönlünde iz bırakan eserlerin hece veya aruzla yazılmış şiirler olduğuna inanıyor.
Şair Kaftan: Osmanlı asırlarında sanatın ana konusu aşktı.
Kaftan, Osmanlı Cihan Devleti’nin ihtişam içre adaletli asırlarına bakıldığında; devlet ve milletin kendinden, kültüründen, hayat tarzından emin bir halde sürekli fetihlerle ülke coğrafyasını genişlettiği dönemlerde, şairlerin sosyal meselelere temas etme ihtiyacı duymadıklarını ifade ederek, meramını şu cümlelerle anlatıyor: '”O dönemde şiir gibi, bütün söz sanatlarının tacı olarak kabul edilen bir sanatın ana konusu aşk olagelmiştir. Bütün Osmanlı şairleri, devletin gerileme ve yıkılma sürecine girdiği anlaşılıncaya kadar sürekli aşkı en güzel kelimelerle ve sanatlarla yazmaya çalışmışlardır. Aşk etrafında tasavvuf, din, tarih, hadis, ayrılık, vuslat gibi soyut kavramlar üzerinde durulmuştur. Klasik dönem şairlerinin, dünyadan ve sosyal meselelerden uzak duruyor görülmesinin asıl sebebi ise milletin sürekli yükseliş süreci içinde olmasıdır. Ne zaman ki devlet ve millet, özellikle Avrupa karşısında ekonomik, siyâsî, askerî ve teknik alanda gerilemenin faturasını ağır yenilgilerle ödemeye başladı, işte o zaman şairler de farklı bir ses ve şiir anlayışıyla haykırma ihtiyacı hissetti. Bu haykırma süreci belki son 40 yıla kadar devam etti. Her siyâsî ve ideolojik düşünceden şair, kendi düşünce yapısına göre ülkenin kurtuluşu için yol gösterecek şiirler yazma derdinde oldu. Ancak, dikkatinizi çekiyor mu bilemiyorum, son yıllarda şiir milletin gündeminden hemen hemen düştü."
Türkiye'nin siyaset, ekonomi ve teknolojiden başka bir konu konuşmadığı günümüzde şiirin var olma mücadelesine katılmak istediğini vurgulayan Şair Ekrem Kaftan'ın bu husustaki mütâlaaları şöyle: “Bana göre, milletin ve belki de devletin unuttuğu çok önemli bir husus var. Bir milletin hayatından sanatı ve medeniyet eserleri ortaya koyma gayretini çekip alırsanız olmaz. Bir milleti sadece ekonomi ve teknoloji ile ayakta tutamazsınız. Milletlerin dillerini yaşatan başta şiirleri olmak üzere yazılı ve sözlü sanat eserleridir. Bir milletin, dilinin yüzyıllar boyunca kabul ettiği kelimelerden eski, çağ dışı, anlaşılmaz, gereksiz gibi gerekçelerle uzaklaşırsa, kurduğu medeniyetten de uzaklaşması kaçınılmazdır."
Medeniyetimizin kaybolan dilini arıyor!
Şair Ekrem Kaftan, şiirin, yüzyıllarca medeniyetin ifade aracı olduğuna vurgu yapıyor: “Eskimez Türkçenin letâfeti toplumdan uzaklaşınca topyekûn bir medeniyeti de elimizden kaçırdık ama bunun farkında değiliz. İşte ben şair olarak, yüzyıllar boyunca insanlığa yalnız adalet ve iyilik dağıtan bir medeniyetin kaybolan diliyle yazmaya gayret ediyorum. Osmanlı dönemi şairlerinin dilinden çok uzağım. Ben de bu 21. yüzyılın bir insanıyım ve bu yüzyılın dilini günlük hayatımda kullanıyorum. Ancak bu yüzyılın dilindeki fakirliğin, ifade mahrumiyetinin farkında bile değiliz. Ben belki bu farkında olmamayı fark ettirmeye çalışıyorum. Tüm kitaplarımda da ısrarla artık unutulmaya yüz tutmuş, hatta unutulmuş kelimeleri diriltmeye çalışıyorum. Diriltmeye çalıştığım sadece kelimeler de değil. Eskiden okuyanları heyecana gark eden, şaşırtan, hayrete düşüren söyleyişleri bugüne taşımaya çalışıyorum. İnsanların algıları, kültürel yapıları değiştikçe, heyecan duyacakları kelimeler de değişir elbette. Ancak, bugün o kadar basit konularda, basit duygularda heyecan duyuyor ki insanlık, 'Yüzyıllarca dünyaya adalet ve iyilik dağıtan bir milletin çocukları nasıl böylesine olumsuz değişiklik yaşayabilir' diye düşünmeden geçemiyoruz.''
Yazımıza Seryazgan’ın 30 Ekim 2000 tarihinde kaleme aldığı “Gecelerin Gönlündeki Elif” nâm şiiriyle nihayet verelim.
Gecelerin Gönlündeki Elif
Hani Elif yazardın gecelerin gönlüne
Deryalar sükût edip kalemini dinlerdi
Yıldızlar gözlerinden nur alırdı o demde
Ve Elif'le başlardın yine bir taze güne
Geceler tükenmenin azâbıyla inlerdi
Ateşler mürekkebin hasretiyle yanardı
İs olup da hokkana dolmak için sultânım
Elifler mazi olmuş saadeti anardı
Bir hicret sonsuzluğu gizleyen zülfesinde
Çağlardı çağlar boyu gönlümdeki ummânım
Elif'in her noktası dönerdi kainâta
Duydukça seher vakti bülbülün nağmesini
Semâzen vecdi ile kaybolurdu noktalar
Gözlerinden dökülen Elif'in etrafında
Beklerdi mısra mısra yazılan aşk sesini
Bir Elif görmek için yükselen minâreler
Teselli bulurlardı ezanda Eliflerle
Kapanırdı gizlice gönüldeki yâreler
Vuslatın âh ettiren o şevk ü tarâbıyla
Ateşlere düşerdi sermest o pervâneler
Yine bir Elif çekip şu sînemi dağla gel
Görmeyen gözlerimde Elif Elif çağla gel
Gönlüme sevda adlı kaldırılmaz dağla gel
Esîr-i aşkın eyle, hem ruhûmu bağla gel
Benim için Allâh'a hem yalvar, hem ağla gel
İbrahim Ethem Gören-Yazı No: 503