“Ah bu insan yüzleri..! Her şeyimizi bağladığımız, durmadan yanıldığımız.” Diyor Sait Faik Abasıyanık, yüzleri, yanılgıları, hepleri, hiçleri İstanbul’da Bostancı İskelesi’nde bırakıp, denize akıyorum. Oltanın ucuna birikmiş düşüncelerimi, usta bir balıkçının, daha da büyüyüp irileşsin diye suya bıraktığı küçük balıklar gibi salıyorum. Sait Faik’in Burgazada’sına varmaya odaklıyım. Ada vapuru iskeleye yanaşıyor, vapurdaki huzur veren eylül sakinliği Burgazada sokaklarında da devam ediyor.
Adada begonviller yazdan kalma canlılığını korurken, kahverengiye dönen kuruyan bazı dalları sonbaharı karşılamaya başlamış bambaşka bir sanat sergiliyor. Mahalle aralarında okları takip ederek ilerlerken “Ortanca Sokağı”, “Zerafet Sokağı” gibi güzel sokak isimleri yüzümde tebessüm oluyor. Ayios İoannis Rum Ortodoks Kilisesi karşısında mavi yasemin çiçeği ile hemhal oluyorum. Mavi yasemin, gökyüzünün maviliklerinde kayboluyor, hafif esen rüzgârla narin narin süzülüyor. Yerlere dökülen çiçekler kaldırımları süslüyor.
Ada sokaklarında İlahi sanat karşısında hayretten hayrete koşuyorum. Türk hikâyeciliğinin önemli isimlerinden Sait Faik Abasıyanık’ın Burgazada’da yaşadığı köşkün önüne geliyorum. Köşkün önce bahçesini keşfetmek arzusu ile ilerliyorum.
“Söz vermiştim kendi kendime: Yazı bile yazmayacaktım. Yazı yazmak da, bir hırstan başka ne idi? Burada namuslu insanlar arasında sakin, ölümü bekleyecektim; hırs, hiddet neme gerekti? Yapamadım. Koştum tütüncüye, kalem kâğıt aldım. Oturdum. Ada’nın tenha yollarında gezerken canım sıkılırsa küçük değnekler yontmak için cebimde taşıdığım çakımı çıkardım. Kalemi yonttum. Yonttuktan sonra öptüm. Yazmasam deli olacaktım.” Diyen Sait Faik hiç de haksız değil, insan böyle bir köşkte yazmasa deli olur. Çocukluğumu hatırlatan ahşap gıcırtıları eşliğinde merdivenlerden çatı katına kadar çıkıyorum. Her bir katta Abasıyanık’ın hayatına tanıklık eden eşyaları, fotoğrafları, duygularını mühürlediği müsvette çalışma kağıtları, mektupları, kartpostalları nice hatıraları yazar ile okurunu buluşturan müzeyi yaşıyorum.
Ada’nın tenha yollarında ilhamı toplayan Sait Faik’in ahşap çalışma masasının penceresi muhteşem ada manzarasını kucaklıyor. Sait Faik, denizi , emekçileri, çocukları, yoksulluğu, işssizliği, balıkçıları sade bir üslupta anlatır. Sait Faik, babasının ölümünden sonra kışları Şişli’deki evlerinde, 1938 yılından itibaren de yazları Burgazada Çayır Sokak 15 numaradaki köşkte annesiyle geçirirken, yaşadıkça yazar yazdıkça yaşama katlanma gücü bulur. Abasıyanık, 1945 yılında hastalandıktan sonra 11 Mayıs 1954 yılında vefat edene kadar bu köşkte yaşar.
Sait Faik Abasıyanık Müzesi, 22 Ağustos 1959 yılında açıldı. 1964 yılından sonra Darüşşafaka Cemiyeti sorumluluğuna geçti. 2010 yılında restorasyon için ziyarete kapatılan müze, 11 Mayıs 2023 tarihinde yenilenmiş yüzü ile ziyaretçilerine kapılarını açtı.
Ada vapuru ile ruhsal dünyada büyüleyici bir yolculuğa çıkıp, tenha sokaklarda sonbahar sanatının tadını çıkarmak ve “Köprüde vapurlar ne güzel bakar, düdükleri ne tatlı öter..” diyen Sait Faik’in köşkünde yazınsal dünyasının şifrelerini keşfetmek, zaman içinde yaşanası bir an…