Kendi hayat çizgisinde Rimbaud ile anlamlı bir paralellik bulan Amerikalı romancı Henry Miller, Fransa`dan ve Avrupa`dan sıkılmış, ruhunun muhtaçolduğu uyuma kavuşmak için, Olağanüstü bir sezgiyle şiirden bir haber ummuş olan Rembo`yu, yazdığı Rimbaud denemesinde olanca içtenliği ile tutar. Kitap, Türkçede 'Rimbaud ya da Büyük isyan' adı ile yayınlanmıştı, 1994`te.
Tanımı gereği, 'hayret', alışılmadık olan karşısında ortaya çıkan tepkidir insanda. Rembo`ya bakışlar bu hayretin ertesinde çatallanır ve yol ikiye ayrılır. Rembo`nun açtığı çığırı alkışlayanlar şiirle birlikte, şairin extra ordinaire duruşunu da benimseyenler, alkışlayanlar. Ona sahip çıkanlar. Fransa`da, şiirdeki kudretini kabul eden, fakat şairin derin protestosuna öfkelenenler, içten içe ona karşı hınçduyanlar.
Marsilya`da Conception Hastanesi`nde, baş ucunda kız kardeşi İsabelle, onu terketmeyen tek insandı eski toplumundan, Fransızlardan. Oğlunun şairliğini her zaman yadırgamış olan anne Vitalie, protesto sahibi oğlunu görmek istemiyor. Fransa`yı ve tüm hıristiyan değerlerini terk etmesi, sofu katolik anneye ağır geliyor.
Rembo`yu bırakmayan yalnızca kız kardeşi İsabelle`dir. Harar`da, Müslümanlar adını Abdo Rimbo diye çağırıyorlardı. Hatta Enid Starkie, ayrıntılı biyografisinde, 'Abdullah Rimbo' diyor. Resmî adı budur. Yeni isim, hayatında İslâm`ın tuttuğu yeri bize anlatır. Bu böyledir. İsabelle`in tanıklığı, Fransız edebiyat çevrelerinde şaşkınlık yaratmıştı. Kız kardeşi ölürken, Arapça: 'Allah kerim' dediğini de yazmıştır. Baş ucunda duran görevli papaz da bu sözü ya işitmiş ya İsabelle`dan öğrenmiş olduğunu anlıyoruz.
Henry Miller Rembo`nun hayat serüvenindeki yazgı gerçekleşimi karşısında paniğe kapılmaz. Saygılıdır. Çünkü o da kendini bir 'hakikatçı' olarak görmektedir. Kitabında, Abdullah Rimbo`nun Müslüman şehri Harar`ın duvarları bembeyaz camisinde çocuklara Kur`ân dersleri verdiğini de yazıyor. Şunları da: 'Kızkardeşiyle hastanede yaptığı konuşmalar, yalnızca tüm yaşamını diken üstünde tutan soruyu değil, arayışını da özetliyorlar. Kızkardeşi öyle içten ve körü körüne inanıyor ki, o neden bunu yapamıyor? İkisi de aynı soydan değiller mi? O artık kızkardeşine niçin inandığını sormuyor, sadece gerçekten inanıyor musun? Diye soruyor. Bu, tüm kuvvetini toplamasını gerektiren son sıçrayış.'
Henry Miller kendi ruh yolculuğunda bir ruh akrabasını keşfetmekten öyle mut ve coşku doludur ki: 'Bir sanatçı ancak yalnızca bir araçolduğunu kendi kendisine itiraf ettiği zaman, kendine bir yaratıcı deme hakkını kazanır. 'Yazar, yaratıcı, şair! Böyle bir insan henüz varolmadı!' Rimbaud gençliğinin verdiği biriciklik duygusuyla böyle konuşuyordu. Böylelikle derin bir hakikati de dile getirmiş oluyordu. İnsan kendi gücüyle bir şeyler yaratamaz. Her şey yaratılmıştır, her şey öngörülmüştür... Ve yine de özgürlük hüküm sürer. Tanrıya methiye söyleme özgürlüğü. Bu, insanın ortaya koyabileceği en üst verimidir böyle davranırsa, yaratıcısın yanında yerini alır. Yaşama evet demenin biricik yolu bu olduğundan, onun özgürlüğü ve kurtuluşu bunda yatar. Tanrı notaları yazar, orkestrayı yönetir. İnsanın görevi, kendi bedeniyle müzik yapmaktır. Elbette semavî müzik, çünkü bunun dışındakilerinin tümü kakafonidir.
Miller`in, sondaki 'kakafoni' vurgusu, kuşkusuz, şaire-belli bir tarihten sonra belli bir ortak tavır alma kararı verenlerce-yürütülen örtük boykotajla da ilgilidir. Hatta yeni ismi Abdullah olan şaire bir sapkın olarak bakma kampanyası da belli bir tarihten itibaren başlamıştır. Starkie buna dikkat etmiştir.
Yine de Fransa`da Rembo`ya kızgınlıklar Kilise`nin hissedilen himayesinde olsa da gerçek değşişmeyecektir.
Ne diyor Miller?
Diyor ki: 'Ne anne ama! Aptallığın, yobazlığın, kibirin ve bencilliğin gerçek cisimlenişi. Yorgun dehanın cehenneminin söneceği tehlikesi ortaya çıkar çıkmaz, onun eziyet çeken tini yorulur yorulmaz, yabayı ona batırmak veya yaralarının üstüne kızgın yağ dökmek için hazır ve nazırdı. Rimbaud`yu dünyaya atan, onu inkâr eden, ona ihanet eden, onu kavuşturan annesiydi. Hatta onu her Fransızın arzuladığı ayrıcalıktan-ciddî bir mezar keyfinden- bile mahrum etti.' Miller, bu Anne`yi bir intikamın sembolü görmese, böyle yazmazdı, diyoruz. (Çeviri Mustafa Tüzel`in-Kabalcı Yayınevi.)
Şair Erdoğan Alkan 'Dizeler' kitabında der ki: 'Öldü. Öldüğünde şair olduğu bile bilinmiyordu (...) Cenaze töreni pek garip. Tabutunun ardında yalnızca iki kişi, annesi ve kızkardeşi İsabelle. Neden böyle ivedi davrandı yaşlı anne? Oğlu tanrıtanımaz olduğu için mi? Can çekişirken bile günah çıkartmak isteyen hastane papazlarını yanına yaklaştırmamıştı. Kur`ân`ı ilk kez Fransızca`ya Rimbaud`nun babası yüzbaşı Fré dé ric çevirdi. Şair Afrika`dayken Abdullah adını kullanıyordu (...) Yoksa Rimbaud Müslüman mı olmuştu, sünnetli miydi? [Arthur Rimbaud, 'Dizeler', Cumhuriyet, Dünya Klasikleri]