Meşhur demirci ustası Kazım Madenoğlu: ‘’Demir tava geldi kömür bitti; akıl başa geldi ömür bitti’’ der. Nereden başlasam şaşkınlığı içindeyken kültürel miras bizi içine çekti. Taş sanatı ile bezenmiş mistik mahalle araları, daracık sokaklar, birbirine yakın evlerle bütünleşiyor. Evlerin pencereleri, dar ve uzunca çok özel bir şekilde tasarlanmış olup, ‘’muşabak’’ denilen kafesler estetiği tamamlayan unsurlar arasında.
Safranbolu’da, mahalle, sokak, çarşı, cami, insan ilişkilerinin son derece düzenli oluşu dikkat çekicidir. Yol bizi Köprülü Mehmet Paşa Cami’sine ulaştırıyor. Avlusunda, 19. yy ortalarında yapıldığı rivayet edilen saat, yatay güneş saatleri sınıfına giriyor. Camiye bitişik Yemeniciler Arasta Çarşısı’na geçiyoruz. Yemeni denilen ayakkabının yapıldığı eski lonca çarşısıdır. 1950’li yılların sonunda yemenicilik önemli bir zanaat kolu olmuş ve Milli Mücadele döneminde imkânlar dâhilinde ordumuzun ayakkabı ihtiyacını karşılamıştır.
Antik devirde tarihçi Homeros’un İlyada Destanı’nda Paplagonya adı ile geçen Safranbolu, Selçuklu Sultanı Muhiddin Mesut Şah döneminde Türklerin eline geçmiştir. Antik çağdan Devlet-i Aliyye dönemine kadar birçok medeniyetin beşiği olmasının izleri zengin ve şirin çarşısında gözlemleniyor.
Günümüze tevarüs eden el sanatları, yemenicilik, deri işlemeciliği, ağaç oymacılığı, semercilik, demircilik ve bakır işlemeciliğidir. İzzet Bey Cami avlusundan duyulan demir dövme sesleri basamaklardan inince bakır kalaylama, soğuk sıcak bakır işlemeciliğinin yaşatılıyor olması gönül ferahlığı veriyor. El işlemelerinde de beyaz iş ve iğne oyası işi meşhurdur. Nadiren de olsa dokuma işi elbise, değişik ürünlere rastlamak mümkündür. Çarşının içlerinde Safranbolu evlerinin maketleri, gece lambaları, tespihler, çerezliklerden kitap ayraçlarına kadar fevkalade ahşap sanatının içinde buluyoruz kendimizi.
Adını aldığı, altın kadar makbul safran bitkisi gözdemiz oluyor. Safran çiçeği kolonyası, safran sabunu, safranlı lokum gibi geniş bir ürün gamı var. Lokumlar sadece safrandan ibaret değil, rengârenk değişik lezzette lokumlar, şık tepsilerde zarif hanımefendilerin sunumu ile ikram ediliyor. Almak zorunda değilsiniz geçtiğiniz her işyeri mutlaka size ikramda bulunuyor.
Yemeniciler Arasta Çarşısı’nın şirin meydanında bir kahvehanede soluklanıyoruz. Ferforje mavi renk koltuk ve masalar, ortada kurulu kocaman bir mangal, onlarca bakır cezve ile süslenmiş bir ağaç, yorgunluğu alan hoş bir melodi. Büyük bir tepside lokum, Osmanlı şerbeti, damla sakızlı su, boş fincanlar önden geliyor. Ardından damla sakızlı, dibek hangi kahveyi tercih ettiyseniz, bakır cezvelerde kokusu kendisinden önce gelen köpüklü kahveleriniz ikram ediliyor. Size kalan sevdiklerinizle muhabbet ve ortamın tadını çıkarmaktır. Kırk yıllık hatırımızı saklı tutup, kahve ziyafeti üzerine yola devam ediyoruz.
Zamanında ilçeye kaynağından su getirmek için kullanılan İncekaya Su Kemer’ini karşıdan inceleyip, Teras bir cam platform üzerinde kurulu Kristal Teras üzerinden manzarayı izliyoruz. Tokatlı Kanyonu’nu keşfetmek üzere basamaklara yöneliyoruz. Kanyonu aşıp düzlüğe inince bir eğlence alanı bizi bekliyor. Devasa ağaçlara kurulmuş salıncaklarda çocukluğumuza uçuyor, at gezisi yapılan meydanda bir Osmanlı hatunu edasıyla ata kurulurken, ilk defa tecrübe etmenin heyecanını bastırıp atla muhabbet kuruyorum. Bulak Mencilis Mağarası, üç milyon yıllık 12. yy da korunma amacıyla kullanılmış. Günübirlik geziye sığdırabildiklerimiz bundan ibaret.
Safranbolu huzurun başkentlerinden birisi, kalbim orada kaldı. Safranbolu insanının zarafeti, kusursuz Türkçesi ve her gittiğimiz yerde samimi güler yüzlü tavırları unutulmayacakların başındadır. Gezemediğimiz köyler, konaklar, hamamlar, tadamadığımız lezzetler… Güneşin batışını izlemek, bir Safranbolu konağında konaklayıp huzurlu bir uyku çekmek içimde ukde kalanlar...
Safranbolu’ya doyum olmaz, bu gezi burada bitmez…