Türkiye sansürün aleladeleştiği bir ülke. Sık yaşanmasından sebep şoklar normalimiz haline gelmiş. “Abdülhamid sansürü”nün adı çıkmıştır ama ülkeye hürriyet getirdiğini iddia eden İttihatçılar ve Kemalistlerin sansürü hâlâ sürmektedir. İşte 1984 tarihli yeni bir vaka:
“İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü’nün sayı 23-24 olarak tasarımı yapılan ve basılan Sosyoloji Dergisi’nin sansürlendiği, yani örtüldüğü, silindiği, engellendiği, kamuoyuna aktarılmadığı, unutturulduğu, ortadan kaldırıldığı ve/veya yok edildiği açığa çıkmıştır. Dizilmiş ve prova ve/veya iç baskısı yapılmış olmasına rağmen akademi, düşünce dünyası ve toplum ile paylaşılmamıştır. Derginin kopya bir nüshasına Prof. Dr. Baykan Sezer’in Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Araştırmaları Merkezi’ne (İSAM) bağışlanan kitapları arasında ulaşılmıştır.”
Türkiye’nin en köklü üniversitesinin Sosyoloji Bölümünde 476 sayfalık bilimsel bir dergi yayına hazırlanıyor, hatta dizilip basılıyor da… Lakin yazarlarının bazıları hala sağ olan o hacimli sayı bir anda sırra kadem basıyor! Kütüphanelerde, makale yazarlarında, kataloglarda, hatta ilaç için olsun basıldığı üniversitenin kütüphanesinde dahi mevcut değil.
Derken dergi çıktığı sırada Sosyoloji Ana Bilim Dalı başkanı bulunan Prof. Dr. Baykan Sezer’in vefatından sonra İSAM Kütüphanesi’ne devredilen kitapları arasından bir nüsha ortaya çıkıveriyor da bu sayede yaklaşık 40 yıl önce basılan dergi ‘keşfedilebiliyor’. Sevgili Dr. Erkan Çav buluşunu Turkish Studies dergisinde neşrederek beni olduğu gibi ilim dünyasını da derin uykusundan uyandırıyor. https://turkishstudies.net/turkishstudies?mod=tammetin&makaleadi=&key=47218
Yazar araştırmaya şu soruyla başlıyor:
“Kayıp Dergi hangi sebeple sansürlenmiş, yani engellenmiş, örtülmüş, susturulmuş, kapatılmış ve hatta yok edilmiştir?”
Cevabın sabırla peşine düşen yazarımız, neredeyse bütün ihtimalleri değerlendirip makalesiyle ilim âleminin önüne zarifçe bırakıyor.
Yazar bu sansürün sebebinin Dr. Ümit Meriç’in dergide neşredilen “İslâm Sosyolojisi İçin Bir Bibliyografya Denemesi” başlıklı araştırmasına Yusuf suresinden bir ayet-i kerime ve Hacı Muzaffer Ozak Efendi’ye bir ithafla başlamış olması ve sosyoloji sahasına “İslam sosyolojisi” gibi –hele 12 Eylül darbe rejimi açısından epeyce tehlikeli sayılabilecek- bir maddeyi dahil etmeye kalkması olduğu kanaatindedir ki fakirin kanaati de budur.
Eski köye yeni adet getirip sosyolojiyi Avrupa/Batı sosyolojisi kafesinden çıkarıp İslam toplumlarının farklı bir sosyolojik zeminde mütalaa edilmesi gerektiğini ima eden bu bibliyografyanın dergi ve fakülte yönetimini sıkıntıya soktuğunu, başlarına bir şey gelmesindense çareyi dergiyi tamamen yayından kaldırmakta buldukları anlaşılıyor.
Kayıp dergiyi bularak ilim âlemine tanıtan Erkan Çav’ın değerlendirmesi şudur:
“’Kayıp Dergi Olayı’, Türkiye’nin akademik hayatında, üniversite ve düşünce tarihinde önemli bir sansür uygulamasıdır. Ortaya çıkan Kayıp Dergi, bir “hafıza kaydı” olarak düşünce tarihimizin karanlık bir noktasına ışık tutmaktadır. Dönemin ortamı, 12 Eylül 1980 Darbesi ile gelen “Darbe Rejimi” koşullarıdır. Kafaların omuzların üzerinde dik duramadığı, durdurulmadığı, durmasına izin verilmediği askerî yönetim zamanlarıdır.”
Bu siyasî ve ideolojik kaygılarla matbaada basıldığı halde imha edilen “kayıp dergi”nin başına gelen şey, baskıcı gücün etkisinin güya hür olan üniversitelere kadar hükmedebilmesidir. Özetle:
“Sansürün; yani baskı, örtme, sümenaltı etme, kapatma, karartma, engelleme ve yok etme pratiklerinin işletilmesinin sonsuz çeşidinden bir tanesi olarak incelediğimiz bu olay, tasarımı tamamlanmış prova baskısı ve/veya iç baskısı yapılmış bir derginin yayınlanmasının engellenmesi olarak tezahür etmiştir. Türkiye tarihinde, sayısız sebebi ve sayısız pratiği olan sansürün somutlaşmış uygulamalarından bir tanesi ‘Kayıp Dergi Olayı’ olmuştur.”
Basın ve yayın dünyasının bu derece ağır baskı altında tutulduğu bir ülkede sansürün kaldırılmasının yıldönümleri hem de bayram olarak kutlanıyor değil mi? Güleriz ağlanacak halimize!