Prof. Dr. Mehmet Zülfü Yıldız ile uzmanlık alanları üzerine bir hasbihal…

Ülkemizin önde gelen akademisyenlerinden Herpetolog Prof. Dr. Mehmet Zülfü Yıldız ile uzmanlık alanları üzerine bir e-mülakat gerçekleştirdik.

Abone Ol

Prof. Yıldız ile içinde bulunduğumuz takvim yılının Şubat-Mart aylarında Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi ve Diyarbakır Valiliği’nin himayelerinde düzenlediğimiz Hattat Hamit Aytaç’ın İzinde Geleneksel Sanatlar Sergimizde tanışmıştık. Sergimizi izlemek için Adıyaman’dan Diyarbakır’a gelen Prof. Mehmet Zülfü Yıldız ile uzmanlık alanları üzerine bir mülakat için sözleşmiştik. Hasbihalin vakt-i merhunu bugüne imiş. 

Adıyaman Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü Zooloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi, Prof. Dr. Mehmet Zülfü Yıldız ile uzmanlık alanlarını ve yılanları konuştuk. İttifak Gazetesi nezdinde kıymetli hocamıza teşekkürü borç biliyoruz.

İbrahim Ethem Gören: Mehmet Zülfü hocam biyoloji ilgi alanınıza ne zaman ve hangi mülahazalarla dâhil oldu?

Prof. Dr. Mehmet Zülfü Yıldız: Lisede çok iyi bir biyoloji öğretmenim vardı. Biyolojiyi bana sevdirdi. Üniversite sınavına hazırlanırken gittiğim dershanedeki biyoloji öğretmenimiz de çok iyi anlatıyordu ve öğretmenlerim sayesinde biyoloji okumaya karar verdim. 

Bizim dönemimizde üniversite sınavı ÖSS ve ÖYS olmak üzere iki sınavdan oluşuyordu ve bizler aldığımız puanları bilmeden tercih yapıyorduk. O dönemde yaklaşık 9 üniversitenin biyoloji bölümünü tercih etmiştim. Kısmet oldu kazandım ve biyoloji alanında ihtisas yaptım. 

Zoolojiye hangi âmillerle yöneldiniz?
Harran Üniversitesi’nde lisans eğitimimi tamamladıktan sonra aynı yerde yüksek lisans eğitimime başladım. O sırada Harran Üniversitesi’nde çok az branşta hoca vardı. Ben de balık biyolojisinde yüksek lisansıma başladım. Ancak 8 ay sonra danışman hocam üniversiteden atılınca, o sırada üniversitemize yeni gelen Moleküler Biyolog, bölüm başkanımız danışmanlığımı üstlendi. Bu nedenle Balık Biyolojisinde başladığım yüksek lisans eğitimimi, Moleküler Biyoloji alanında tamamlamak zorunda kaldım. Bu süreçte şahit olduğum bazı olaylardan dolayı biyoloji biliminde farklı bir branş arayışına girdim. Yeni branşımı ararken amacım Harran Üniversitesi’nde uzmanı olmayan ve bilimsel çalışmalarda cihazlara bağımlı olmadan çalışabileceğim bir branştı. Yaptığım araştırmalar neticesinde Türkiye’de çok az sayıda Herpetolog yani kurbağa ve sürüngen bilimci olduğunu öğrendim. Aynı zamanda bu branşta sürekli doğada olma imkânım da olacaktı. Yani sadece üniversitemizdeki laboratuvarlarda değil, çalışma materyallerimizi doğada arayacaktık ve doğa bir nevi ikinci laboratuvarımız olacaktı. Bu fikir hoşuma gitti ve herpetolojinin Türkiye’de merkezi olan Ege Üniversitesi’ne Doktora eğitimimi yapmaya gittim.

İlgi alanlarınız ekoloji, herpetoloji ve sistematik zoolojiye dair mufassal bilgi istirham ediyorum.
Ekoloji çok geniş bir bilim alanıdır. Hatta eskiden biyolojinin bir alt bilim dalıyken günümüzde tek başına bir bilim olarak kabul görmektedir. En basit ifade ile ekoloji; canlıların birbiri ile ve çevreleri ile olan ilişkilerini inceler. Bu nedenle hem canlıların birbiriyle etkileşimi hem de, hava, su ve mineraller gibi cansız çevrenin de canlılara etkisini incelediğinden kapsamı oldukça geniştir. 

Herpetoloji ise aslında kelime manası olarak sadece sürüngenleri ifade ederken, pratikte kurbağa ve sürüngenleri inceleyen bir bilim dalıdır. 

Sistematik zooloji ise hayvan sınıflandırması ile ilgilenen bir bilim dalıdır. Yeryüzünde 1.5 milyardan fazla canlı türü yaşadığı tahmin edilmektedir. Bu canlı türlerinin tamamını bireysel olarak tanımak ve bilmek bir bilim insanı için mümkün değildir. Bu nedenle bilim insanları bu canlıları benzer özelliklerine göre sınıflandırarak, türü tanımasa da genel özellikleri hakkında bilgi sahibi olur. 

Zooloji Ana Bilim Dalı’nın bu toprakların bilimi için ürettiği katma değere ilişkin neler söylemek istersiniz?
Zooloji kelime olarak hayvan bilimi anlamına gelir ve genel anlamda hayvanları omurgasız hayvanlar ve omurgalı hayvanlar olarak ikiye ayırırız. Omurgası hayvanlar oldukça geniş bir gurup olmak ile birlikte birçok deniz canlısının, böceklerin ve akreplerin bulunduğu bir gruptur. 

Prof. Mehmet Zühtü Yıldız: Şu anda böcek devrinde yaşıyoruz.
Şu an böcek devrinde yaşıyoruz desek yanlış olmaz. Çünkü tür çeşitliliği ve birey sayısı en fazla olan gruplardan biri böceklerdir. İnsanlar ile böcekler, akrep ve örümcekler arasında sıkı bir ilişki vardır. Hangi böceklerin yararlı, hangi böceklerin zararlı olduğunu bulmak veya hangi akreplerin veya örümceklerin insanlar için tehlikeli olabileceği Zooloji alanında çalışan bilim insanları tarafından araştırılır. Diğer taraftan omurgalı hayvanlar dediğimiz balıklar, kurbağalar, sürüngenler, kuşlar ve memeliler grubu da çevremizde gördüğümüz daha büyük hayvanlardan oluşur. 

Gördüğünüz gibi oldukça geniş bir yelpazeye sahip olduğundan,  zooloji biliminin katma değerleri hakkında birkaç ciltlik kitap yazılabilir desem abartmamış olurum.

Üniversitede hangi dersleri veriyorsunuz?
Günümüze kadar farklı birçok dersi vermekle beraber son yıllarda, lisans seviyesinde Genel Biyoloji, Ekoloji, Herpetoloji, Omurgalı Hayvanlar Sistematiği ve Parazitoloji derslerini veriyorum. Lisansüstü seviyesinde ise Taksonomik Zoolojinin Prensip ve Metotları, Zehirli Hayvanlarda Savunma ve Saldırı Davranışları, Türkiye Herpetofaunası, Reptilia Biyolojisi ve Herptillerde İletişim, Hayvanlarda Renklenme gibi dersler veriyorum.

Özel ilgi alanlarınızın başında yılanlar geliyor. Hangi yılan türleri üzerinde çalışıyorsunuz?
Aslında yılanlar halk arasında daha fazla ilgi çekiyor. Yoksa tüm sürüngen ve kurbağa türleri üzerinde çalışıyoruz. Yaptığımız projeler hangi türleri kapsıyorsa o türleri çalışıyoruz. Örneğin geçen ay TÜBİTAK tarafından “Montivipera wagneri (Vagner Engereği) Zehrinin Proteomik Karakterizasyonu ve Potansiyel Antikanser Etkinliğinin Araştırılması” adlı yeni bir projemiz desteklenmeye değer görüldü. Bu proje kapsamında ülkemize endemik olan yani sadece bizim ülkemizde yaşayan Vagner Engereğini araştıracağız. 

Özelde Adıyaman, genelde Güney Doğu Anadolu Bölgesindeki yılan popülasyonu hakkında bilgi verir misiniz?
Adıyaman Üniversitesi’ne 2014 yılında başladım ve oraya gittiğimde Adıyaman ilinde 17 yılan türünün yaşadığı biliniyordu. Yaptığım çalışmalar ile 8 yılan türünün daha yaşadığını tespit ettim ve şuan Adıyaman ilinde 25 farklı yılan türünün yaşadığı biliniyor. 

Prof. Dr. Yıldız: Ülkemizde en fazla çeşitliliği Adıyaman’da bulunmaktadır.
Ülkemizde mevcut bilgilere göre en fazla yılan çeşitliliği Adıyaman ilindedir. Tabii burada bir herpetologun çalışması yılan çeşitliliğinin ortaya çıkmasına katkı sağlamıştır. Adıyaman’ın özellikle kuzey kesiminin doğal dağlık alanlara sahip olması bu çeşitliliğin yüksek olmasına katkı sağlamaktadır. Aynı zamanda ilde sulak alan, orman, ova ve dağlarda farklı habitat çeşitliliğinin olması da tür çeşitliliğinin yüksek olmasına katkı sağlamaktadır. Güneydoğu Anadolu Bölgesi de yılan çeşitliliği açısından oldukça zengindir. Bölge, güneyden gelen Afrika türleri ile kuzeyden gelen Kafkas türlerinin ve Akdeniz türlerinin birleştiği bir coğrafya olduğundan tür çeşitliliği oldukça yüksektir. Örneğin ülkemizde yaşayan tek Kobra türü, Şanlıurfa ve Kilis illerinden bilinmektedir. Kobra ilk kez 2000 yılında Şanlıurfa’da ilk defa tespit edildiğinden dolayı, halkımız ülkemizde kobra yaşadığını pek bilmez. Yine ilk kez Şanlıurfa ilinden bulunarak dünyaya tanıtılan bir yılan türü son yıllara kadar endemikti. Ancak Suriye’nin kuzeyinde de yaşadığı tespit edildiğinden artık bölgesel endemik bir yılan türümüz. Güneydoğu Anadolu oldukça zengin bir yılan çeşitliliğine sahip bir bölgemizdir. 

Üniversitedeki laboratuvarınızda özel muhafaza kapları içerisinde onlarca farklı türden yüzlerce yılan bireyi bulunuyor. Laboratuvarınızdaki yılan türleri hakkında detaylı bilgi istirham ediyorum. 
Rahmetli hocam Prof. Dr. Bayram GÖÇMEN, Ege Üniversitesi biyoloji bölümünde göreve başladığında özellikle Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde yaşayan kurbağa ve sürüngen örneklerini araştırmaya ve toplamaya başlamıştı. Daha sonra danışmanlığında doktora çalışmasına başladığımda birlikte yaptığımız arazi çalışmalarında bulduğumuz örnekleri topladık ve bunları Ege ve daha sonra Harran Üniversitesi ve sonrasında da Adıyaman Üniversitesi’nde koruma altına aldık. Bu sayede koleksiyonumuz zenginleşmeye başladı. Şu an ülkemizde yaşayan tüm yılan türleri laboratuvarımızda mevcut. Biz bu örnekleri bilimsel çalışmalarımızda kullanmak için ilgili yerlerden izin aldıktan sonra sınırlı sayıda alıyoruz. 

Prof. Yıldız: Ülkemizde 57 yılan türü yaşamaktadır.
Ülkemizde 57 yılan türü yaşamaktadır ve bunların hemen hemen hepsi üniversitemizdeki laboratuvarda mevcuttur. Bunların haricinde Suriye, KKTC ve Amerika'da bulunan bazı yılan türleri de laboratuvarımızda mevcuttur.

Yaptığınız saha çalışmaları ve gözlemlerde yılanların davranışlarına dair neler keşfettiniz?
Çok uzun bir mevzu olmakla birlikte en önemli olanını açıklamak istiyorum. 

Lütfen…
Bugüne kadar yüzlerce yılan ile karşılaştım ve karşılaştığım tüm yılanlar her zaman benden kaçmaya çalışmıştır. Sadece iki yılan türü bana doğru gelmiş ancak önümdeki taşın altına girmiştir. Yani şunu söylemek istiyorum: Yılanlar insanları gördüğünde kaçmaya çalışır, uzaklaşmaya çalışır ve saldırmaz.  Bu nedenle insanların onlardan korkmasına gerek yoktur.

Mezkûr keşifler muvâcehesinde yılanların habitat tercihlerine dair gözlemleriniz nasıl şekilleniyor?
Yılanlar çok çeşitli habitatlarda yaşar, yani tatlı sularda yaşayan yılanlar olduğu gibi denizlerde yaşayan yılanlar da mevcuttur. Zaten karasal ortamların hemen hemen her tarafında çöl, yarı çöl, orman, ağaç üstünde ve bozkır habitatlarda yaşayabilirler, kısacası çok çeşitli habitatlara adapte olmuşlardır. Soğuk bölgelere adapte olan yılan sayısı az olsa da kutup engereği gibi bazı türler, kutuplarda dahi yaşayabilme yeteneğine sahiptir. 

Yılanların beslenme alışkanlıklarına ve avlanma tekniklerine dair elinizde ne tür bilgiler mevcut?
Yılanlar ne ile beslenir diye sorduğunuz zaman herkesin size vereceği cevap farelerle beslenirler olacaktır. 

Yıldız: Yılanların meşin menüsü oldukça zengindir.
Bununla birlikte yılanların besin menüsü oldukça zengindir. Böcekler, örümcekler ile beslenenler olduğu gibi, balıklarla beslenen, kurbağalarla beslenen kuşlar ile beslenen ve çeşitli memeliler ile beslenen yılanlar türleri bulunuyor. Hatta bazı yılan türlerinin diğer yılanları ve kendi yavrularını dahi yedikleri oluyor. Kısacası yılanların besin menüsü oldukça zengindir. Bazı yılan türleri zehirli olduğu için avlarını önce zehirler daha sonra bir bütün olarak yutarlar. Ancak çoğu yılan türü bildiğiniz gibi zehirsizdir ve bu türler ise avlarını boğarak öldürür ve daha sonra bir bütün olarak yutar.

Zehirli ve zehirsiz yılanlar nasıl ayırt edilebilir?
Zehirli ve zehirsiz yılan türlerinin nasıl ayırt edildiğini ülkemiz açısından değerlendirdiğimizde; 2000 yılına kadar ülkemizde kobra yaşadığı bilinmiyordu ve ülkemizde yaşayan zehirli yılanların tamamı engerekgiller familyasına aitti. Bu familyanın karakteristik özelliği de başın büyük ve üçgen şeklinde olması, göz bebeklerinin kedi gözünde olduğu gibi dikey eliptik olması, gövdenin biraz kalın, kuyruğun kısa ve küt olması gibi özellikleri ile zehirli yılanları zehirsiz yılanlardan kolaylıkça ayırt edebiliyordu. Ancak kobra bulunduktan sonra bu tanımlamalar maalesef boşa çıktı. Kobrayı bir kenara bırakırsak yapılan tanımlamalar yine geçerlidir. Ancak Güneydoğu Anadolu bölgesinde kobra yaşadığından bu tanımlamalar sizi yanıltabilir. Genel anlamda zehirli yılanlar daha sakin, daha ağır hareket ederken, zehirsiz yılanlar ise daha hızlı ve daha seri hareket ederler ve daha ince uzun şeklinde olurlar… Yine, zehirli yılanların çoğu gececi, yani gece aktif olan türler iken zehirsiz yılanlar ise gündüzcü türlerdir. Doğrudan ikisini birbirinden ayırt etmek vatandaş için zor olabilir. Ancak konunun uzmanı biri türleri tanıyabilir ve onları rahatlıkla ayırt edebilir. 

Isırılma vakasında yılanın zehirli olup olmadığı nasıl anlaşılabilir?
Bir ısırılma vakası olursa ısıran türün zehirli veya zehirsiz olduğunu şu şekilde anlayabilirsiniz. Eğer 15 dakika içerisinde ısırılan kişide herhangi bir semptom, yani terleme, nabzının düşmesi, ısırılan alanın acıması, yanması, oranın şişmesi gibi semptomlar gelişmezse ısıran yılan zehirsizdir diyebiliriz. Zaten zehirli yılan ısırır ısırmaz o bölge çok aşırı şekilde yanmakta ve acı hissettirmektedir. Tabii sözlerim yanlış anlaşılmasın, yılanın zehirli olup olmadığını anlamak için kendimizi ısırtmamıza gerek yok!

Yılanların zehir mekanizmaları nasıl çalışıyor?
Yılanlarda zehir bezi, başın üstünde iki yanda bulunan bir salgı bezidir yani bir tükürük bezi gibi düşünebiliriz. Bu bezden salgılanan zehir bir kanal tarafından zehir dişlerine iletilir, yani ağızda bulunan tüm dişler zehir iletme özelliğine sahip değildir. Genellikle yılanlarda iki adet zehir dişi bulunur ve zehir bezinden salgılanan zehir, bu dişlerin içerisindeki kanal ya da oluk vasıtasıyla avına enjekte edilir. Genellikle yılan zehirleri iki farklı mekanizmaya sahiptir. Bazı yılan türlerinin zehirleri nörotoksik dediğimiz yani sinirleri felç eden, sinirlere zarar veren zehirler ve hemolitik dediğimiz dokuları parçalayan zehirler şeklinde iki farklı mekanizması bulunmaktadır. Nörotoksik olanlar genellikle avın felç olmasına, hemolitik özelliğe sahip olan zehirler ise o bölgedeki dokuların parçalanmasına ve iç kanamaya neden olmaktadır.

İnsan-yılan etkileşimine dair evvelemirde bilmemiz gerekenler?
Daha önce dediğim gibi yılanlar birçok habitatta yaşadığı için ister istemez onlarla karşılaşıyoruz. Ancak yine az önce değindiğim gibi yılanlar bizi gördüğünde kaçmaya çalışır. Özellikle ülkemizdeki yılanların doğrudan saldırma davranışı yoktur. Sadece çok aşırı yaklaştığınızda ya da bir köşeye sıkıştığında kendini korumak için savunmaya geçer ve saldırı davranışında bulunur. Yine unutulmamalıdır ki ülkemizdeki yılanların çoğu zehirsizdir ve zehirli olanların büyük bir bölümü de yüksek dağlık alanlarda yaşar. Bu nedenle karşılaştığımız yılanların büyük çoğunluğun zehirsiz olduğunu unutmayalım. Yılanlara müdahale etmediğimiz zaman kaçmaya çalıştıklarını görürüsünüz. Amerika’da yapılan bir araştırmaya göre ısıralan bireylerin %90 erkek, %10 kadın bireylerden oluşuyor. Erkeklerin de %90’nının el ve kol civarından ısırıldığı; kadınların ise büyük çoğunluğunun ayaklarından ısırıldığı tespit edilmiş. Bu da şunu gösteriyor erkekler yılanı yakalamak için müdahale ettiği zaman ısırılıyor, kadınlar ise daha çok bilmeden yılana bastığı zaman veya çok yaklaştığı zaman ısırılıyor ve daha çok erkekler ısırılıyor. Bu nedenle yılanlara müdahale etmediğimiz zaman bize hiçbir zarar vermeyeceklerdir. 

Prof. Dr. Mehmet Zülfü Yıldız: Yılanlar doğal dengenin bir parçasıdır. Unutulmamalıdır ki yılanlar doğal dengenin bir parçasıdır. Allahu Teâlâ hiçbir şeyi boşa yaratmadığı gibi yılanları da boşa yaratmamıştır, bu nedenle onların da yaşam hakkına saygı duymamız gerekir.

Yaz mevsimindeyiz. Yılan sokmasına maruz kalanlar sağlık birimine ulaşıncaya kadar neler yapmalı?
Biz yılan ısırması tabirini kullanıyoruz çünkü yılanlar ağızlarında bulunan dişleriyle bizi ısırır. Oysaki akrepler kuyruklarında bulunan dikeni sokarak zehirleme davranışında bulunurlar, bu nedenle akrepler için, akrep sokması tabirini kullanıyoruz. 

Eyvallah…
Yılan ısırılması vakalarında öncelikle soğukkanlı davranılmalı ve ısırılan kişi koşturulmamalı, acele ettirilmemeli, fazla hareket ettirilmemeli, çünkü kalp atışı arttıkça kan dolaşımı hızlandıkça zehrin vücutta dolaşma hızı artacaktır. Yine bilinen bir yanlış o bölgenin kesilerek emilmesi şeklindedir. Bu kesinlikle yapılmamalı.

Neden?
Çünkü o bölgeyi kestiğiniz zaman siz damarları doğrudan açıyorsunuz ve o bölgeden zehrin nüfuz etmesini sağlıyorsunuz ve açık bir yara oluşturuyorsunuz. Aynı zamanda emen kişinin de zehirlenmesine neden olursunuz. Yılan ısırığı vakalarında yılanın ısırdığı alana yakın bir yerden bir bez ile bağlanıp fazla hareket ettirilmeden doğrudan sağlık kuruluşuna gidilmesi gerekir. Bu arada acilen 112 aranarak bilgi verilmeli ve yılan anti serum bulunan hastanelere gidilmesi sağlanmalıdır. Daha önce de ifade ettiğim gibi, zehirli yılan ısırması çok aşırı acı verir, o bölge şişer, nabız düşer, terleme, tansiyon düşmesi vb. gibi semptomlar hemen 15 dakika içinde kendini gösterir. 

Bölgeniz özelinde yılan neslinin geleceğine dair öngörüleriniz nasıl şekilleniyor?
Ülkemizin diğer bölgelerinde olduğu gibi Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde de maalesef insanların yaptığı çeşitli faaliyetlerden dolayı yılanların yaşadığı habitatlar tahrip edilmektedir. Örneğin baraj yapılması, taş ocaklarının açılması, mera alanlarının tarım alanı olarak kullanılması, artan kentleşme, aşırı otlatma vb. gibi faaliyetler habitat tahribatlarına neden olduğu gibi insanlar ile yılanların daha fazla karşılaşmasına neden olmaktadır. Bu sebeple her geçen gün gerek Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde ve de gerek ülkemizin diğer bölgelerinde yılan popülasyonları azalma yönünde eğilim göstermektedir. 

TÜBİTAK Projesi kapsamında Türkiye genelinde ateş semenderlerinin popülasyon dinamiğiyle ilgili araştırma yapıyorsunuz. Söz konusu araştırmalarınızda ilgili türün Türkiye’deki dağılımı, popülasyon durumu ve filogenisi hakkında ne tür veriler elde ettiniz?
Ateş semenderi popülasyon dinamiği ile ilgili projemiz hâlâ devam ediyor. Şu an projenin üçüncü yılına girdik. Bu proje kapsamında ülkemizin farklı bölgelerinde 6 popülasyonun dinamiğini çalıştık. Çalıştığımız popülasyonların, popülasyon büyüklüğü, yani popülasyon yaşayan birey sayısı, erkek dişi oranı, yaş kompozisyonu, ergenlik yaşı, ömür ve üreme biyolojisi hakkında veriler elde ettik. Yine bu proje kapsamında türün, ülkemizde bilinenden daha fazla dağılış gösterdiğini tespit ettik. Çalışmalarımız henüz devam ediyor. Projemiz sonuçlanınca daha detaylı veriler elde edeceğiz.

Küresel ısınmanın soğukkanlı canlılar üzerindeki etkilerine dair gözlemlerinizi de öğrenmek isteriz…
Soğukkanlı canlılar metabolizmalarını aktive ettikleri enerjiyi güneşten aldıkları için yaşam ortamlarındaki sıcaklık onlar için insanlardan daha önemlidir. Küresel ısınma ile birlikte alçak rakımlarda sıcaklık ortalamaları artarak bu bölgelerin gittikçe çölleşmesine neden olacaktır. Bu durumda bazı türlerin nesli yok olabileceği gibi bazı türler daha yüksek rakımlarda yaşamaya devam edecektir. Yani küresel ısınma bazı türlerin tamamen ortadan kalkmasına neden olabileceği gibi bazı türlerin de yer değiştirmesine sebebiyet verecektir.

Yayınlarınız ile yazarlık ve editörlük serencamınız için de bir paragraf açalım dilerseniz…
Bilim insanlarını öğretmenlerden ayıran en önemli özellik bilimsel çalışmalar yaparak bunları bilimsel makalelere ve kitaplara dönüştürmeleridir. Sözlerim yanlış anlaşılmasın lütfen, öğretmenlik saygın bir meslektir. Bilim insanları da aynı zamanda üniversitelerde birer öğretmendir. Bilim insanları yaptıkları çalışmaları bilimsel makaleler şeklinde uluslararası indeksli saygın dergilerde yayınlayarak dünyaya duyurur ve bu konuda çalışan diğer bilim insanları bu makaleleri okuyarak bu çalışmaların devamı niteliğinde çalışmalar yapar ve onlara bir fikir sağlar. Bizler de doktora çalışmamıza başladığımız dönemden sonra özellikle bilimsel hakemli dergilerde yazar olarak görev alıyoruz. Aynı zamanda akademik olarak yükselebilmek için de özellikle uluslararası indeksli dergilerde makaleler ve kitaplar yayınlamamız zorunludur. 

Editörlük hususu ise zorunlu bir görev olmayıp tamamen yetenek, beceri ve fedakârlık gerektiren akademik bir faaliyettir. Ben ilk editörlük hizmetime doktora eğitimimin son dönemlerinde Romanya’da bulunan bir üniversite dergisinde yardımcı editör olarak başladım. Ondan sonra farklı birçok dergide editörlük görevim oldu. Şu anda özellikle kurduğum ve adını Adıyaman’da daha önce yaşamış olan Kommagene krallığından alan, Komagene Biyoloji Dergisi’nin baş editörü olarak görev yapıyorum. Bu dergiyi arkadaşlarımızla birlikte 2017 yılında kurduk ve şu anda uluslararası indekslerde taranan saygın bir dergi haline getirdik.

Üniversite sınav sonuçları yakında açıklanacak. Biyoloji alanında yükseköğretim yapmak isteyenlere tavsiyeleriniz neler olur?
Ben her zaman şunu savunuyorum. İnsanlar sevdiği bölümü tercih edip okumalı. Ben biyolojiyi sevdiğim için üniversite sınavında 9 biyoloji tercihi yaptım ve sevdiğim bölüme geldiğim için de bu alanda profesör olmayı başardım. Konfüçyüs’ün dediği gibi “Sevdiğin işi yaparsan hayatın boyunca bir kez bile çalışmış olmazsın.” 

Ülkemizde ekonomik bazı gerçekler olsa da alanınızda iyi olduğunuzda mutlaka başarılı olursunuz. Ayrıca rızkı verenin Allah olduğunu gerçek manada idrak ettiğinizde ekonomik kaygılarınız da ortadan kalkıyor. Bu nedenle biyoloji, sevenler için çok eğlenceli ve basit bir bölüm olduğu gibi, sevmeyenler için de aşırı zor ve başarması imkânsız bir bölüm haline gelebiliyor.

Adıyaman Üniversitesi’ni ve bölümünüzü tercih edecek öğrencileri neler bekliyor?
Adıyaman Üniversitesi biyoloji bölümü bölgedeki en iyi biyoloji bölümlerinden biridir. Bölümümüzde 8 profesör ve 3 doçent doktordan oluşan 11 akademik personel ile bölgedeki güçlü bir kadroya sahip bölümüz. 

6 Şubat depreminden sonra okul binalarımız ve laboratuvarlarımız elden geçirilerek eğitim öğretime hazır duruma getirilmiştir. Öğrenci ve araştırma laboratuvarlarımız öğrencilere yeterli eğitimi verebilecek cihaz ve malzemelere sahiptir.  

Şehirde ve üniversitede yüzyılın âfetinin yaraları ne kadar sarıldı? 
6 Şubat depreminden sonra en çok hasar alan illerin arasında Adıyaman da yer almaktadır. O gün bugündür gerek şehirde gerek de Adıyaman Üniversitesi’nde çalışmalar devam etmekte, ancak binaların %68'i yıkılmış veya yıkılacak olan Adıyaman’da maalesef bina yıkımlarına hâlâ devam ediliyor. Diğer taraftan da yeni bina yapımları hızla sürdürülüyor. Maalesef âfetin yaralarının tam anlamıyla sarıldığı söylenemez ama çalışmalar devam ediyor. 

Adıyaman Üniversitesi, Adıyaman iline göre nispeten daha az hasar aldı. Üniversite bünyesinde ağır hasarlı, orta hasarlı veya hafif hasarlı binalarımız oldu. Yıkılması gereken binalar yıkıldı, hasarlı binaların tadilatları büyük oranda tamamlandı ve eğitim öğretime hazır duruma getirildi. 

Dışarıdan gelecek öğrenciler için Gençlik ve Spor Bakanlığı’na bağlı olan Kredi ve Kurtlar Kurumu yurtları da aktif hale getirildi. 6 Şubat depreminde akademik, idari personel ve öğrencilerimizden 128 kişiyi kaybettik. Bu vesile ile kendilerini rahmetle anıyorum. 

Hasbihalimize sizin ilave etmek istediğiniz hususlar?
Öncelikle ilginiz ve alakanız için teşekkür etmek istiyorum.

Ben teşekkür ediyorum muhterem hocam.
Bu vesile ile gerek çalıştığımız gruplar hakkında insanlara bazı bilgileri ulaştırdık ve gerekse de üniversitemiz ve bölümümüz hakkında ilgili kişilere yararlı olabilecek bilgileri aktardığımızı düşünüyorum. Bize bu fırsatı sağladığınız için sizlere teşekkür etmek istiyorum.

Prof. Dr. Mehmet Zülfü Yıldız

1979 yılında Diyarbakır’da doğdu. İlk ve orta öğrenimini Diyarbakır’da tamamladı. 1997 yılında Harran Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümünü kazandı. 2001 yılında bölüm üçüncüsü olarak mezun oldu. Aynı yıl, Fen Bilimleri Enstitüsünde Yüksek Lisans öğrenimine başladı. 2002 yılında Harran Üniversitesi’nin Araştırma Görevliliği sınavını kazanarak akademik çalışma hayatına başladı. Yüksek lisans öğretimini “Deneysel Iskemi-Reperfüzyon Oluşturulmuş Sıçan Retinasında Çeşitli Antioksidanların Koruyucu Etkisi” adlı tezi ile 2004 yılında tamamladı. 2005 Yılında 2547 sayılı kanunun 35. Maddesi kapsamında Ege Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Biyoloji Anabilim Dalında Prof. Dr. Bayram GÖÇMEN danışmanlığında doktora öğrenimine başladı. 2010 yılında doktorasını “Bolkar Dağları (Niğde-Ulukışla)’nda Yaşayan Rana holtzi Werner 1898, (Anura: Ranidae)’in Populasyon Dinamiği” adlı tez ile tamamlayarak, Harran Üniversitesine geri döndü. 2011 yılında aynı üniversitenin Zooloji Anabilim Dalında Yardımcı Doçent Doktor unvanını aldı. 2012 yılında YÖK bursu kazanarak Amerika Birleşik Devletleri’nde bulunan Kentucky Üniversitesinde 8 ay Post Doktora yaptı. 2013 yılında doçentlik sınavını başarı ile geçerek Doçent Unvanını almaya hak kazandı. 2014 yılında Harran Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji bölümünde doçent kadrosuna atandı. Aynı yıl Adıyaman Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü Zooloji Anabilim Dalında doçent unvanı ile göreve başladı. Ocak 2021 de aynı yere profesör olarak atandı. Halen aynı bölümde görevine devam etmektedir. Mehmet Zülfü YILDIZ ulusal ve uluslararası bilimsel dergilerde yayınlanmış 62 bilimsel makalesi, 42 kongre toplantı ve sempozyumlarda sunduğu bildiri ve 34 tamamladığı projesi bulunmaktadır. Kuruluşundan itibaren Biharean Biologist dergisinde editörlük yapmakta ve 2017 yılında Kommagene Biyoloji Dergisi Kurucu editörleri arasında ve baş editör olarak görev yapmaktadır. Bu dergiler ile birlikte ulusal ve uluslararası bilimsel 7 dergide, editör, baş editör, yardımcı editör, bilim kurulu üyesi gibi birçok görev almıştır. Evli ve 3 çocuk babasıdır. 


İbrahim Ethem Gören 01.07.2024-Yazı No: 598