Türkiye'nin dış politikası son yıllarda önemli değişim ve dönüşümler yaşamaktadır. Bu eksen değişiminin merkezinde yer alan Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve MİT Başkanı İbrahim Kalın'ın diplomatik becerileri ile pragmatik ve akılcı bir yaklaşım benimsemesinin etkisi vardır. Türk dış politikasında Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın NATO toplantısındaki hamleleri bu açıdan değerlendirilmeye devam ediliyor.
Türkiye'nin son dönemde batı ve doğudaki ülkelerle yeni bir dış politika izlemeye başlaması, uluslararası ilişkilerde dengelerin değişmesine ve Türkiye'nin ulusal çıkarlarına yönelik stratejik bir yaklaşıma işaret ediyor. Özellikle Suriye, Mısır, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkelerle gerçekleştirilen iş birliği girişimleri, Türkiye'nin bölgesel etkinliğini artırmayı ve yeni ticari fırsatlar yaratmayı hedefliyor.
Bu doğrultuda Türkiye'nin dış politikası ABD, AB ve NATO gibi örgütlerle ilişkilerini yeniden tanımlamakta ve dış politika stratejilerinin gündemini belirlemektedir. Türkiye, bu kuruluşlarla ilişkilerini sürdürerek stratejik ortaklıklarını güçlendirmeyi ve ulusal çıkarlarını korumayı amaçlamaktadır. Ancak Türkiye'nin yeni dış politika stratejileri de bazı tartışmalara ve zorluklara neden olabilir. Özellikle bazı konularda farklı görüşlerin olması, Türkiye'nin uluslararası arenada dengeleri doğru yönetmesi gerekliliğini ortaya koymaktadır.
Türkiye'nin teröre verdiği destek nedeniyle İsveç'in NATO'ya katılım sürecini engellediği biliniyor. Ancak İsveç’in bu duruşuna rağmen Türkiye, Türkiye Büyük Millet Meclisi'ndeki (TBMM) görüşme kapısını açık bırakıyor. İsveç'in bu süreçte üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirmesi bekleniyor. Macaristan da aynı şekilde süreci askıya almaya devam ediyor. İsveç Savunma Bakanı Pal Jonson'ın "Terör örgütü PKK'nın İsveç'teki faaliyetlerini engellemeye kendimizi adayacağız" açıklaması Türkiye'nin kararlı duruşunun bir göstergesi olarak yorumlanabilir. Ancak İsveç hükümetinin bu kararlılık sürecini devam ettirmesini beklemek zor olabilir. Önümüzdeki günlerde İsveç kamuoyunun özgürlükler konusundaki tutumunu yakından izleyeceğiz.
İsveç'in NATO'ya katılım süreci Rusya tarafından da yakından takip edilmektedir. Rusya, Türkiye'nin pragmatik adımlarını sağduyuyla takip ederken, Türkiye-Ukrayna ilişkilerini de dikkatle izliyor. Rusya, tahıl anlaşmasının uzatılmasını değerlendirirken, Türkiye'nin anlaşmanın devamını talep etmesi nedeniyle sürecin sorunsuz ilerleyeceğini düşündüğümü belirtmek isterim.
Türkiye jeopolitik konumu, kültürel etkileşimleri ve stratejik önemi nedeniyle uzun yıllardır uluslararası ilişkilerde önemli bir aktör olmuştur. Ancak son yıllarda bölgesel ve küresel dinamiklerde meydana gelen değişimler, Türkiye'nin dış politikasında yeni yaklaşımların ortaya çıkmasına neden oluyor. Bu değişimler Türkiye'nin dış politikada pragmatizm ve akılcılık temelinde hareket etme eğilimini ortaya koymaktadır.
Türkiye'nin dış politikasındaki pragmatik yaklaşımı, ulusal çıkarların önceliği ve güvenlik kaygıları ile kendini göstermektedir. Türkiye, terörle mücadele gibi konularda uluslararası iş birliğine önem verirken, bölgesel istikrarın sağlanmasında da etkin rol oynuyor. Suriye ve Irak gibi komşu ülkelerdeki çatışmalara müdahale ederek ulusal güvenliği sağlamaya çalışıyor.
Türkiye, stratejik ortaklarını ve düşmanlarını belirlemede rasyonellik ilkesini esas alarak objektif değerlendirmeler yapmaya çalışıyor. Örneğin Türkiye'nin Rusya ile ilişkileri pragmatik ve rasyonel bir temelde yürütülüyor. İki ülke arasındaki enerji ve ekonomik iş birliği, bölgesel istikrarı sağlamaya yönelik çabalar ve terörle mücadelede ortaklıklar gibi unsurlar ilişkilerin devamlılığını sağlıyor. Aynı şekilde Türkiye'nin Batı ile ilişkilerinde de akılcılık ve pragmatizm ön plandadır. Türkiye, Avrupa Birliği (AB) ile müzakere sürecinin yeniden başlatılmasını talep ederken, ABD ile daha iyi bir diyalog kurma çabası içindedir. Bu yaklaşım, Türkiye'nin ulusal çıkarları doğrultusunda stratejik bir değerlendirme yapmasını sağlamaktadır.
Ancak Türkiye'nin mevcut dış politika yaklaşımı bazı riskleri de içermektedir. Özellikle Türkiye'nin ABD ile yakınlaşma çabaları Rusya ile olan ilişkilerine zarar verebilir. Türkiye, ABD'den F-16 ile ilgili adım atmasını ve Kanada'dan silah ambargosunu kaldırmasını talep ediyor. Ancak bu talepler karşılanırsa Rusya Türkiye'den rahatsız olabilir ve ilişkileri az da olsa bozabilir. Bu noktada Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın pragmatik ve akılcı girişimleri önemli rol oynuyor. Hakan Fidan'ın diplomasi becerileri, Türk dış politikasının fırsat ve riskleri en iyi şekilde yönetmesine yardımcı olacaktır.
Türk dış politikasının genel çerçevesini değerlendirdiğimizde pragmatizm ve akılcılığın ön plana çıktığını görüyoruz. Türkiye, ulusal çıkarlarını gözeterek uluslararası ilişkilerde daha gerçekçi, işbirlikçi ve uzlaşmacı bir yaklaşım benimsemektedir. Ancak bu yaklaşımın getirdiği risklerin farkında olarak adımlar atmak ve doğru stratejik değerlendirmeler yapmak gerekiyor.
Türk dış politikasının, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın liderliğinde, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve MİT Başkanı İbrahim Kalın'ın koordinasyonunda, pragmatizm ve rasyonalite temelinde etkin bir şekilde yönetileceğine inanıyorum.