Sorumluluklarımız bizi onurlu kılan insanî mesuliyetlerimizdir…Roller ise bizim varlığımızın konumlandığı yerlerler ve ilişkilerdir.
Övgü ve alkış sorumluluk bilinciyle ortaya çıkan başarılarımıza yöneliktir.
Sorumluluk ve rollerimizin farklı olması gibi, alınan takdir ve övgüler de bizim şahsımıza değildir elbet…Bizim öz varlığımızın değeri Yaradanın koşulsuz sevgisiyle kendi içimize yansıyan bir değerdir. Bunu ne bir başkasıyla ne de taşıma suyla doldurabiliriz. Öz değer bilinci ve sevgisi insana yaratılışında verilen ve verilmeye devam etmekte olan içsel bir kaynak ve sermayedir. Biz onu kabul ettikçe, işleyip çogalttıkça kendi öz saygımızı sevgimizi ve sermayemizi artırmış oluruz. İnsanî değerleri, sorumluluk alma bilincini ve onurunu ise buna bağlı olarak içerden dışarıya, kendi içimizden hayata doğru yansıtmaya başlarız.
Yumurta içerden kırılırsa hayat başlar, kapı içerden açılırsa kıymet ve kabul vardır.
İçi harabe olan gönül evlerinin yorgunluğu ile, kendimizden başlamak kaydıyla; başkalarından, hayattan, verilen nimetlerden de hoşnut değiliz…
Çiçekler nasıl susuz yaşayamaz ise; iç kaynağının serinliğini ve eminliğini farkedemeyen, kendini, insanları, hayatı suçlayan her insanın da o nispette can suyuna, sevgi, saygı ve güven duygusuna ihtiyacı vardır.
İnsanın dünyaya zulmü, kendine olan zulmü ile baş gösterir…İç dünyasındaki huzur ve sevgi ise dış dünyaya hayat bahşeden bir bakış ve anlayış sunar.
İç dünyamızdaki zenginlik arttıkça, dış dünyamizdaki sadelik ve zarafet de aynı ölçüde kendini göstermeye başlar.
Nitekim ilim, irfan ve medeniyetten nasibini almış devletlerin ve bizim ecdadımız Osmanlı’nın mimari eserlerindeki heybet, zarafet ve sadelik, gönül zenginliğinin dış dünyaya yansımasındandır. Başka bir çok faktörün yanında içsel denge ve kıymetin o dönemlerde medeniyetin var oluşuna katkı sağlayan önemli bir vesile olduğunu düşünüyorum.
İçsel kaynaklarımızı, değerimizi farkederek iyiye ve güzele doğru yol aldığımız bir hayat diliyorum hepimize, bütün insanlığa.

YORUMLAR