Ağaçların tepesinde kara dut zamanı ruj süren, kiraz vaktinde küpeler takan kız çocuklarının hatıralarında dut ve kiraz ağacı özeldir. Çitlenbik meyvelerini tüf tüf oyunu yapan erkek çocuklarının savaş topu da atkestanesidir. Kumdan yapılan evler, sonbaharda yapraklardan yapılan yataklar.
Okuldan gelir gelmez, mahallede kendini bekleyen arkadaşına verdiği sözü tutmak için, önlüğü çantayı fırlatıp, ekmek arası peynir ile sokağa koşan çocuklar. Mahalle aralarında yükselen anne sesleri: ‘’Akşam oldu, yerler mühürlendi yeter hadi eve.’’
Seksekten miskete uzanan, keyifle oynanan çocukluk oyunları. İstop, saklambaç, birdir bir, el kızartmaca, ip atlama, yakantop, körebe, aç kapıyı bezirgan başı, yağ satarım bal satarım, çelik çomak.
Oyun oynamak keyiften ibaret, boşa geçen bir zaman değildir. Oyun çocuğun eğitim yuvası, sığındığı güvenli kaledir. Fiziksel gelişimi, duygularını ifade edebilme yetkinliği, yeteneklerini, dil, zihin, sosyal becerilerini kazandığı doğal öğrenme ortamıdır.
Oyun oynarken düşer elini dizini kanatır, sırası gelir kavga eder, sonra barışır. Kimi zaman ekmeğini, kimi zaman bakkaldan aldığı bir çay bardağı çekirdeğini paylaşır. Çocuk oyun sırasında, mutluluk, sevinç, merhamet, korku, acı, sevgi, sevilme, yardımlaşma, güven duyma, bağımlılık gibi birçok duygusal tepkiyi yönetmeyi ve kontrol etmeyi öğrenir.
Geldiğimiz noktada çocuklarımız, kendilerine bir masa, ekran ya da telefonda saklı bir dünya kuruyorlar. Öyle bir dünya ki sanal kalabalık, gerçek dünyaya dönüşte derin yalnızlık, bir kuyuda kaybolma hissi.
Modern dünyanın çocuğu, sanal çiftlik kuruyor, sanal para kazanıyor, sanal ortamda futbol oynuyor,sanal kahramanları taklit ediyor. Sanal dünyanın çocuğu, acıktığını unutuyor, acıkınca da evde mutfağın olduğunu unutuyor. Sanal bir yemek listesinden kapıya gerçek bir yemek geliyor, abur cuburdan ibaret. Ah keşke yapay zekâ fizyolojik ihtiyaçlara cevap verse de yemek yemeden karnımız doysa diye de düşünüyor belki kim bilir?
Uzayıp giden kabarık bir sanal bağımlılık, başlarda rahatsız etmese de ergenlik dönemiyle birlikte hemen her ailenin huzursuzluk sebebi, çocuklar ile aile fertleri arasına örülen duvarlar, farklı travmalar. Çok küçük yaşlarda başlayan gözlük kullanımı, obezite, çölyak hastalığı ve hiç duyulmamış yeni nesil hastalıklar sağlık risklerinden.
Bir neslin çocuklarının evinin bir köşesinde hatıra, el yapımı mızıka , bez bebek, renkli misketler, topaç bulunur, bulunmasa da bir yerde karşısına çıkınca, kalbinde kelebekler uçuşur. Renk renk toplar kaç yaşına gelirse gelsin içini bayram yerine döndürür. Oyuncaksız oyunların çocukları denize tutkun, ormana tutkun, yalçın dağlara yanık işte bu yüzden.
Sanal dünya çocukların çocukluklarını aldı. Oysa ki ne diyor Edip Cansever :
‘’Gökyüzü gibi bir şey bu çocukluk, hiçbir yere gitmiyor.’’