Geçtiğimiz hafta İzmir’de çocukları ile birlikte otobüsten atılan Suriye kadınların görüntülerini izlediğimde bu toprakların her zerresine bulaşan merhametin çağdaş faşistlerin sokağına dahi uğramadığına bir kez daha şahit oldum ve hiçbir şey yapamamanın ezikliğini yaşadım. Otobüsten ite kaka atılan Suriyeli annelerin çaresizliği ve çocukların çığlıkları gözlerimin önünden hiç gitmedi ve kulaklarımda yankılanan soruya makul bir cevap bulamadım:  Sahi o gün orada o otobüste hiç insan yok muydu?  Atalarımız vatanı, toprağı, bayrağı korumak için savaştılar ve bize sınırları merhametle çizilmiş manevi bir miras bıraktılar. Onlar Peygamberden miras aldıkları davranışları itina ile korudular ve ekmeklerini esirlerle paylaştılar.  Onlar insanı sevmeyen vatanı da sevmez der ve bu minval üzere yaşarlardı. Bu faşistler, bu topraklar için savaşmış olan dedelerimizden daha mı vatanseverlerdi?

 Niçin cezalandırıldıklarını bilmeyen mülteci çocuklar ağlayarak annelerin eteğine sarılırken bir otobüs dolusu faşist, ülkeyi işgalden kurtarmışçasına bir heyecanla haykırıyor, tezahüratlar yapıyor ve zafer naraları atıyorlar. Kişisel gelişimini tamamlayamayan ve bedevi kültürünü sürdürmekte ısrarcı olan bu karanlık yüzlü adamlar benim insanlıkta kardeşim değiller, olamazlar da…

Pandemi sonrası dönemde yaşanan ekonomik kriz toplumun her kesimini etkiledi ancak bizim bunun da ötesinde olan bir sorunumuz var; merhamet kıtlığı… Ekmek kadar hayati bir şey bu! Bizim önce gelişim süreçlerimizi tamamlayıp insanlaşmamız gerekir ki, bunun yolu paylaşmaktan geçer. Çağdaş yobazlar istedikleri alanda mevki, kariyer, sosyal statüler elde etsinler iyiliği paylaşmadıkça gelişemez ve hiçbir yere uzanamazlar.

Otobüste yaşanan saldırgan tavırları izlerken tasavvurlarımda, ırkçı faşistlerin karşısına çıkıp onların yüreklerini kurşun gibi delip geçecek bir güçle “hayır” diyen siyahi bir kadın canlandı. Hatırlarsınız olay bir yolcu otobüsünde geçmişti. Amerika’da 1900 dan itibaren uygulanan yasaya göre otobüslerin ilk sıraları beyazlara son sıraları siyahlara ayrılmıştı ön sıralarda boş yer olsa dahi ayakta kalan bir siyasi buraya geçemiyor, siyahilerle beyazlar yan yana oturamıyorlardı.

 Geçimini terzilik yaparak sürdüren Roza Park işinden çıkıp otobüse ulaşmış ve kendileri için ayrılan yere oturmuştu. Beyazlardan biri ayakta kalınca şoför Roza Park’a yanındakilerle birlikte arkaya geçmelerini ve yerlerini yanındaki beyaza vermeleri istemişti.  Roza bütün cesaretini toplamış ve köleliğe zorlanan tüm insanların kaderini etkileyecek bir karar almıştı. Teninden dolayı ötekileştirilen, ezilen ve ikinci sınıf insan muamelesi gören bu cesur kadın bütün korkuları kırdı, bütün duvarları yıktı ve ayağa kalkıp “hayır” dedi. Şoför siyahi kadının kararlılığı karşısında endişeye kapıldı, nasıl olurdu bu!  Polisi arayıp şikâyette bulundu. Irkçılığa, ayrımcılığa, zorbalığa karşı direnç gösteren Roza, kurallara uymadığı gerekçesi ile yargılandı. Ancak Onun yüreğinden dökülen “hayır” ifadesi öylesine güçlü bir sese dönüştü ki,  hak ihlallerine karşı öfke ile bilenen siyahiler ve onları destekleyenler o sesle irkildiler ve sokaklara döküldüler. Siyahilerin hak ihlallerine karşı yaptıkları eylemler giderek büyüdü ve Montgomeriy’de binlerce insanın katıldığı otobüs eylemi gerçekleştirildi. Tepkiler bütün ülkeye yayıldı ve ırkçı faşistler Montgomeriy’de belediye otobüslerinde siyahilere yönelik ayrımcılık uygulamasını 1956 tarihinde kaldırdılar.

Başımı avuçlarımın arasına aldım ve düşünüyorum acaba kucaklarındaki çocukları ile yaka paça araçtan indirilen mülteci kadınlara destek çıkacak bir Roza Park yok muydu araçta? O otobüste hiç insan yok muydu sahi?

Unutmayalım! İnancı, rengi, şekli ne olursa olsun insana hak eksenli bakmak bize Peygamberimizin mirasıdır. Veda hutbesine vefadır bu… Çocukların yüzlerindeki neşeyi soldurmak Peygamberin sünnetine ihanettir ve biz bu ihanete ortak olmayacağız.