Bir okulun tüm çalışanları, yardımsever ve mutluysa işte o zaman o kadronun üstesinden gelemeyeceği bir zorluk yoktur. Her bireyin insanlığına değer veren ilgiyi alakayı kastediyorum, burada. Herkes birbirine yardımcı olmak için mücadele veriyorsa değmeyin keyfinize!
Şefkatli ve yardımsever bir öğretmen ekibinin hem velileri hem idarecileri hem de öğrencileri yönlendirme gücü, etkisi olacaktır.
Şefkatli bir öğretmen kadrosu, yalnızca öğrencilere değer veren öğretmenler değildir. Kaliteli okul, öğrencilerden öğretmenlere, idari personele ve okul müdürlerine kadar her bireyin sadece üretkenliği için değil, bir insan olarak değer verildiğini hissettiği bir yerdir. Bu hissetme işi zaten tüm başarıları beraberinde getirecektir.
Çok sık öğretmen, öğrenci değiştiren okullar ticari kaygılardan öteye geçemeyecektir. Tecrübenin, birikimin kişisel güzelliklerin yok sayıldığı bir ortamda yeni fikirler, dostluklar filizlenemeyecektir.
Başarı, her daim sabır, emek, zaman ve takım ruhuyla şekillenir. Yüksek iş tatmini, kuruma aidiyet duygusu öyle üçbeş günde, ayda hatta yılda şekillenmez. Ancak günümüz eğitim dünyasında tecrübe, birikim para için yeni mezunlar da tecrübe olmadığı için hiçe sayılmaktadır. Bu da öğretmene verilen önemin karnesi gibidir.
Dolayısıyla kendilerine değer verildiğini hisseden öğretmenler ve diğer çalışanlar, kurumun başarısı için daha çok çaba gösterecektir. Bu, bir zincirin halkaları gibidir aslında. Değer gören idareci, kendisini değerli hisseden öğretmenler yetiştirir. Kendisini değerli gören öğretmen de öğrenci ve velilerin mutluğu ve başarısı için mesai kavramını belirli ölçülerde esnetebilir.
İşin püf noktası bir diğer ifadeyle can damarı şudur: İlgi, alaka, kıymetli olma duygusu her insan için bireyseldir.
Genele ve ortaya söylenen altın değerindeki sözler, gönüllere bir tahta parçası olarak akseder. Ancak kişiye doğrudan söylenen 'demir' değerindeki söz ise gönüllere altın gibi akseder.
Yapıcı eleştirileri de alkışlanması gereken bir davranışı da adrese teslim edersek ekip ruhunu yaşatabiliriz. Öğretmenler odasında söylenen ortaya karışık cümleler kimseyi ırgalamaz. Sadece dedikodu doğurur, o da kişilerin ve kurumun başarısını zedeler.
Öyle müdürler var ki, birlikte çalıştığı öğretmenin branşını, adını soyadını bilmiyor. Öyleleri de var ki, öğretmenin doğum gününü hatta çocuklarının hangi sınıfta okuduğunu biliyor.
Öncelikle bir okul müdürü, öğretmenleri birey olarak ayrıntılı bir şekilde tanıma gayreti içinde olmalıdır. Dostlar alışverişte görsün tarzında olursa bu daha da yaralayıcı olur.
Bunu bir okulda yapmak için, okul müdürleri ve diğer idareciler, öğretmenlerinin sınıfın ve okulun dışında kim olduklarıyla ilgili bir araştırma yapmalıdır.
Onlara ne okuduklarını, nerede kaldıklarını, maddi problemleri olup olmadığını, evli mi, bekâr mı, çocukları varsa onlarla ilgili bazı durumları sorup öğrenmelidir. Bu, sadece öğretmenlere, onları birey olarak önemsediğinizi iletmekle kalmaz, aynı zamanda olumlu bir okul kültürü oluşturur. Kısacası güven inşa eder.
Öğretmen de öğrencisini bu ayrıntılarla tanıyıp desteklerse 'bal ile yağ' olur. Bu karışımın tadını bilenler buradan da alacağı mesajı alır. Böyle bir ortamda öğretmenin gönlü coşar, aidiyet duygusu artar. Fedakârca koşturur. Dedikodusu yapılan ek derstir, maaştır, şu paradır, bu paradır mevzusuna girmez.
İdareci olarak, öğretmen bir problemle karşılaştığı zaman, önce dikkatle dinleyin ve yanında olduğunuzu bildirin. Hatalıysa da üslubuna uygun, kırıp dökmeden izah edin. Yaptığı ilk hatada öğretmeni yalnız bırakıp dışlamayın.
İdareye gelen her sorunu her zaman çözemezsiniz bu gayet doğaldır. Ancak saygılı bir şekilde dikkatinizi vermeniz, sıcaklık ve nezaketinizi göstermeniz kesinlikle işleri kolaylaştıracaktır. Bu durum, öğretmene, kendisinin değerli olduğunu, önemli olduğunu hissettirecektir. Doğru olan geri bildirimi elbette ki okul müdürü olarak yapmalısınız.
Öğretmenlerin de birbirleri için yapacağı birçok güzellik olabilir. Her zaman işi kolaylaştıran küçük şeyler yapmaya gayret etmek gerekiyor. Örneğin, soğuk bir gün ise, bahçe nöbeti olan bir öğretmene sıcak bir çay ikram edin ve beraber çay için.
Yazılı hazırlığı yapan bir meslektaşınızın nöbet görevini gönüllü olarak üstlenin. Kendinize aldığınız bir çikolatanın yanına birkaçtane daha alın ve ikram edin. Buna benzer güzellikleri siz yaptıkça göreceksiniz ki herkese bulaşmış. Başkalarına da bu güzellikleri aşılamış ve onlara ilham vermiş olacaksınız.
Bir çocuk veya ebeveyn, ilgilendiğimiz için bize teşekkür ettiğinde, öğretmenler olarak hayatımızda büyük bir kapı aralayabilir. İyilik yapma duygularımızı ileri seviyelere çıkarabilir. Aynı durum yöneticiler için de geçerlidir.
Öğretmenler olarak 'teşekkür etmek' müdürleri gelecekte daha olumlu davranışlar sergilemeye yönlendirecektir.
Olumlu duygular, paylaşımlar ve davranışlar yalnızca etrafındakilere tesir etmekle kalmaz, aynı zamanda birbirlerini geliştirirler ve daha da olumlu duyguları ortaya çıkarırlar.
Olumlu duyguları, güzellikleri paylaşan okul çalışanları da kendilerini daha güçlü bir topluluk olarak görürler.
Herkesin birbirini problemlerle, olumlu ve olumsuz duygularla, umutlarla, hayallerle dolu insanlar olarak görmesi, bilmesi gerekir. Bu, bizim insani hallerimizdir. Zaaflar ve hatalar bizi olgunlaştırır. Zahmetsiz rahmet emeksiz yemek, cefasız sefa olmuyorsa hatasız olgunlaşma da olmayacaktır.
Toplum olarak &ndash veli, öğrenci, idareci, bakkal, manav, patron, zengin, fakir, makam sahibi, hatır sahibi, ev sahibi, gönül sahibi vb.- gerçekten de öğretmeni önemsiyor muyuz?