1927’de Paris’te kaleme aldığı ve şairini genç yaşta şöhrete ulaştıran o muhteşem “Kaldırımlar” şiiri Paris’i değil, devlet tarafından Paris’e felsefe eğitimi almaya gönderilen “Genç Şair”in ruh maceralarını dile getirir. Necip Fazıl’in yüreğinin başkenti muhakkak ki İstanbul’dur. Onun “Canım İstanbul” şiiri 1963 tarihlidir. Üstad “Benim canım vatanım!” dediği İstanbul’a şiir yazarken 58 yaşındadır.
Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar;
Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar.
…
Necip Fazıl yaşadığı, seyahat ettiği, ziyaret ettiği şehirlerden sadece Erzurum ve İstanbul’a şiir yazmıştır.
1920’de babasını kaybeden Necip Fazıl, 16 yaşındayken annesiyle birlikte İstanbul’dan deniz yoluyla Trabzon’a, oradan atlı arabayla Erzurum’a, Erzurum Polis Müdürü olan büyük dayısı Kerim Bey’in yanına gelir. Bu, Necip Fazıl’ın Erzurum’a ilk gelişidir. Bu geliş kışın sonuna doğrudur. Necip Fazıl, bu yolculuğu "Kafa Kâğıdı" adlı eserinde ayrıntısıyla anlatır. Necip Fazıl 1921’de geldiği Erzurum’da 1922 Haziran’ına kadar kalır.
Necip Fazıl çeşitli nedenlerle bitiremediği askerliğinin kalan 45 gününü Erzurum’da tamamlamıştır. Henüz “Büyük Doğu” mecmuasını çıkarmadan evvel, Erzurum ile ilgili yazılarını 1939 – 1943 tarihleri arasında “Son Telgraf” gazetesinde yayımladığı 21 yazıda dile getirmiştir ki bu yazılarda Necip Fazıl Ahmed Hamdi Tanpınar’ın “Beş Şehir” adlı eserindeki gibi en çok, şehrin hayran olduğu insanını anlatır.
“Burada ne gök ne yer ne insan şek ve şüpheden, müphemlik ve bulanıklıktan iz taşıyor. Her şey billûr gibi… Buzdan bir billûr içinde her renk ve her şekil âzami derecede kat’i…” (Necip Fazıl, Çerçeve, BDY, s.150)
Onun “Çerçeve 2” adlı kitapta bir araya toplanmış yazılardan birkaçının başlığı şöyledir: Palandöken Dağları, Erzurum’da Mehtap, Erzurum Lehçesi, İbrahim Hakkı, Yine Erzurum… Bu yazılarda Üstad, Erzurum’u Türk tarihinin önemli mihenk taşlarından biri olarak anlatır:
“Erzurum’un tabiat çerçevesinde bütün renk ve çizgileriyle âzami derecede kat’iyet ifade etmesi hususiliğinden sonra insan eseri bakımından ana kıymeti, tarihi soyluluğu… Evet, belli ki Türk tarihinin en soylu kök başlarını gösteren bir şehirdesiniz. …Erzurumlu, Şarkî Anadolu Türkünün halis örneği halinde mert, samimî, açık, dürüst ve içlidir.” (Necip Fazıl, Çerçeve, BDY, s. 151)
Ayrıca Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri Necip Fazıl’ın “Senfonya” şiirinin ve “Bir Adam Yaratmak” adlı tiyatrosunun ilham kaynağıdır. Bunu bizzat Üstadın kendisi “İbrahim Hakkı” yazısında ifade eder.
Erzurum’dan ve dadaşlardan oldukça etkilenen Necip Fazıl’ın, ata merakı da Erzurum’da başlamıştır.
1963’te “İman ve Aksiyon” konferansı için bir kez daha Erzurum’a gelen ve bu konferansı kitaplaştıran Necip Fazıl Erzurum’u iman ve aksiyonun kaynağı olarak görmüş, Erzurum delikanlılarını Palandöken dağlarına, eserlerinde sıkça dile getirdiği aksiyonu ise Tortum Şelalesi’ne benzetmiştir.
Erzurum Necip Fazıl’ın hayatı boyunca hem şiirlerini hem Büyük Doğu düşüncesini etkileyen bir şehir olmuştur. Onun ilk şiirlerinden biri “Palandöken Dağları” adıyla 1925’te “Anadolu Mecmuası”nda yayımlanmıştır. Bu şiir, onun ilk şiir kitabı olup 1925’te çıkardığı “Örümcek Ağı” kitabında (s. 45-46) yer almıştır. Palandöken Dağları şiirinin yer aldığı “Anadolu Mecmuası” Erzurum eski milletvekili Hüseyin Avni (Ulaş) Bey ve arkadaşlarınca kurulan Anadolu Komandit Neşriyat Şirketi tarafından yayımlanmıştır. Mecmuanın yazar kadrosu içerisinde Erzurumlu Ziyaettin Fahri Fındıkoğlu, Erzurum Lisesi öğretmenlerinden Ahmed Hamdi Tanpınar, Erzurum araştırmacısı Abdurrahim Şerif Beygu da yer almıştır. Dergide Hilmi Ziya Ülken, Mükrimin Halil, Yahya Kemal Beyatlı, Necmettin Halil Onan, Sadri Ethem Ertem, Rıza Nur, Faruk Nafiz Çamlıbel gibi isimler de eser yayımlamıştır.
Necip Fazıl’ın “Palandöken Dağları” şiiri Mayıs 1925’te, derginin 9. sayısında 320. sayfada yayımlanmıştır. Necip Fazıl daha 20 yaşındadır. Şiir şöyle:
PALANDÖKEN DAĞLARI
Bir gün Palandöken dağından geçtim
Artık son ışıklar sönüp çakarken
Tâ uzakta eski bir hanı seçtim
Yolcular önünde ateş yakarken
Bu dağlar ne yaman yüce dağlardı
Başında bir bora döner, çağlardı
Derindeki sesler o sadâlardı
Köpüklü ırmaklar durmaz akarken
Kat kat bulutları başımla deldim
Çıktım çıktım en dik yerine geldim
Birdenbire bir kuş gibi yükseldim
Başımı kaldırıp göğe bakarken