Gençlik ve sohbet -2 .bölüm
Ramazanoğlu Mahmut Sami (K.S) nasıl sohbet yapardı diye araştırdığımızda bizlere şu tavsiyelerde bulunuyor. : kendisi Kur`an-ı Kerim daima önünde açık gibiydi. Anlattığı konu ile ilgili ayet-i kerimeler birbiri ardınca inci gibi dizilir, fakat o gün anlatılması gerekenler yalnızca kırkbeş dakika içinde dürülür, o kırkbeş dakikalık sohbetin bereketi alan için bir ömür boyu sürerdi. 'Bir insanın dinleme kabiliyeti bu kadardır' der ve bu süreyi aşmamağa dikkat ederdi. Yolunda oldu büyük sahâbi Ebu Bekr Sıddıyk da gönderdiği kumandanlara talimatında böyle derdi: 'Uzun konuşursanız sonra söyledikleriniz önce söylediklerinizi unutturur.' O takdirde önce söyledikleriniz boşa gider. Ölçü taşınca söylenenler tersine dönebilir. Sevgi biter, nefret başlar. Dinleyenleri buna mecbur etmemek lazımdır.
ELEKTROLİZ &ndash YA DA YALDIZLAMA TEKNİĞİ
Bu satırların yazarının baba mesleği kuyumculuktur. Babamız, kuyumculuk mesleğini icra ederken, takılar zamanla rengi atar veya parlaklığını yitirirdi. İşte bunun içinde elektroliz sistemi dediğimiz bir teknikle altınlar çeşitli kimyasalların olduğu bir suyun içine konur ve içerisine sadece 5 gram has altın atılırdı. Elektrik verildiği zaman su kaynamaya başlar ki bu da en fazla bir iki dakika sürerdi. Bitince o suyun içindeik altını alır yıkadığımızda o suyun içinde bulunan altın 8 ayar veya 14 ayar olsa bile pırıl pırıl parlar sanki 22 ayar gibi dururdu. Neden az tutulurdu,1-2 dakika gibi, çünkü çok tutulursa o içine konan 5 gram altından daha çok altın alır da kendi üzerine onun için. Yaldızı yapan 5 gram altında bir kiloya yakın 8 ayar veya 14 ayar altını yaldızlama yapar. İşte sohbet meclisleri de bu şekilde bir ELEKTROLİZ SİSTEMİ gibidir .Yani o meclise girenin arayı ne olursa olsun eğitimi, yaşı, sosyal statüsü, sıkıntıları vb ...Sohbeti yapan kişinin hali sohbete katılanlara geçer. Tıpkı o 5 gram has altın gibi. Sohbet meclisleri ya da sohbet halkaları insanı bu şekilde parlatır, cilalar hatta ayarını yükseltir. 8 ayar geldiğimiz sohbette farkına varmadan 14 ayar, 18 ayar hatta 22 ayar çıkarız. Merhum Sami efendi hazretlerinin Aksarayda bulunan Saatçi Osman amcamızdan bize aktarılan bir sözünde dediği gibi , muhterem kardeşim altının en iyisi 24 ayardır işte olmuşken bizde 24 ayar olalım....O zaman sohbet halkaları bizi kişiliğimizi bulmayı, kendimizi tanımayı ve eksiklerimizin düzeldiği yer olarak da görebiliriz.
Şehabeddin Sühreverdî (k.s) buyurmuştur:
'Sohbet, insanın içâleminin gözeneklerini açar. Sohbetle insan, hadiselerin hakikatini kavrar.
Seyyid Abdülkadir-i Geylani (k.s) hazretleri şöyle buyurmuştur: `Allah dostları ile Salihlerle beraber ol. Onların sohbetlerinde bulun. Böylece Allah`ın onlara olan yardımı sayesinde sen de güçlenirsin. Sen de onların gözü ile görürsün. Allah`da tıpkı onlarla övündüğü gibi seninle de övünür.
SOHBETLE TERAPİ İMKANI
Terapist, psikolojik destek ihtiyacında olan kişilere profesyonel bir çerçeve içerisinde destek veren, aldıkları eğitimle terapi konusunda uzmanlaşmış kişilere denir. Terapinin verimli olabilmesi için terapist ve danışan arasında, 'iyileştirici ittifak' olarak tanımlanan ilişkinin gelişmesi ve korunması çok önemidir. Bu ilişki samimi, anlayışlı ve gün verici bir ilişkidir ve danışan ile terapistin birlikte koymuş oldukları hedeflere ulaşmalarına yardımcı olur. Nitelikli bir terapi için, terapistin işinin ehli olması kadar danışanı ile doğru bir ilişki kurabilmesi de önemlidir. - Terapi sırasında yaşanan aktarım ve paylaşımlar hem kişiyi rahatlatabilir, hem de ona sorunlarını farklı ve uzman bir perspektiften görme şansı tanıyabilir. Elbette ki dertlerin hiçbiri sihirli bir değnekle ortadan kalkmıyor ancak tarafsız bir gözle size bakılması ve en önemlisi de bu sorunları sadece sizin yaşıyor olmadığınızı idrak etmek belki de çözümün başlangıcını oluşturabilir.
National Geographic son sayısında bu konuyu kapağa taşıdı. Bu dergide aktarılan rakamlara göre 1995 yılında Türkiye`de satılan antidepresan sayısı 6 milyon 816 bin 200 kutu iken, bu rakam 2010 yılında 34 milyon 158 bin 82 kutuya yükselmiş. Bu rakamlara göre Türkiye halkının yarısı depresyon geçiriyor. Şimdi, bunun en temel sebebi materyalist temele dayalı kurgulanan sosyal/ siyasi/ kültürel/ ekonomik yaşam algısıdır. Bu temelden neş`et eden 2 önemli sebep var. Birincisi ilaçşirketlerinin 'hastalıktan' para kazanıyor olmasıdır. Bu hastalıkların pazarlanmasına yol açıyor.
Türkiye Psikiyatri Derneği Dış İlişkiler Sekreteri Dr. Halis Ulaş`ın açıklamasına göre, gerek ilaçtüketiminin azalması gerekse bilinçli ilaçkullanımın sağlanması için koruyucu sağlık (ruh sağlığı) uygulamalarına ağırlık verilmesi gerekiyor. Evet, işte burada tekkeler devreye giriyor.
İstanbul`da Osmanlı İmparatorluğunun son dönemine kadar 300 tane tekke ve zaviye vardı. Yani hemen hemen her mahallede bir tekke bulunuyordu.
Mustafa Kara`nın Tekkeler ve Zaviyeler kitabına baktığımız zaman, tekkelerin birçok faydasını olduğunu görüyoruz. :'Tekke ve zaviyelerin zaman zaman ruh ve sinir hastalıkları için bir tedavi merkezi olarak kullanıldığını da biliyoruz. Daha çok telkin ve irşat
yoluyla hizmetlerini sürdüren bu şifa yurtları, çoğu zaman bir şeyhin önderliğinde toplumun bu yöndeki yaralarına da çareler aramıştır. Doktorla hastalar arasında genellikle samimi bir hava vardır. Hasta şifa bulmak için elinden geldiği kadar doktorun tavsiyelerine uyar. Tekke şeyhleri de bu noktayı değerlendirerek, Ruhi dertlerine çareler aradıkları insanlar arasında İslam`a uzak olanlara da böylece bir şeyler verme fırsatını bulmuşlardır; '
2009 da psikolojik rahatsızlıklar sebebiyle hastanelere 3 milyon kişi giderken 2013 te bu rakam 9 milyona çıktı.
Sosyal Güvenlik Kurumu ndan alınan verilere göre son 5 yıla ait antidepresan ve benzer özelliklerdeki ilaçların kutu bazında tüketim miktarları da dikkat çekici. 2009 yılında 37 milyon 727 bin 498 kutu 2010 yılında 40 milyon 739 bin 706 kutu 2011 yılında 46 milyon 817 bin 849 kutu 2012 yılında 48 milyon 425 bin 163 kutu 2013 yılında ise 37 milyon 866 bin 804 kutu ilaçtüketildi. Son 5 yılda tüketilen toplam ilaç211 milyon 577 bin 20 kutu oldu.
Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan
Türkiye`nin ruh sağlığı profili raporunda paylaşılan bu 5`te1`lik oran aslında az, her 3 kişiden birinin ruh sağlığının bozuk olduğunu söyleyebileceğimiz bulgular mevcut. Bu, dünyadaki rakamlara da uyuyor. Özellikle gelişmiş ülkelerdeki depresyon, depresif belirti oranları ile Türkiye`deki oranlar örtüşüyor.
Ancak Türkiye şu açıdan ayrılıyor, bizdeki durumun artışı biraz da tedavinin olmamasıyla ya da verimli tedavi yapılamamasıyla ilgili. Dünya Sağlık Örgütü, eğer önlem alınmazsa 2020 yılında dünyanın en büyük sağlık sorununun depresyon olacağını söylüyor. Konu sadece psikiyatrinin değil psikolojinin de yardımıyla irdelenmeli.
İNSANIN KENDİNİ TANIMASI SOHBETLE OLUR
nsanımız daha doğrusu İNSANLIK kendini tanımıyor sanki. Biz buz üstüne bina yapmaya çalışıyoruz, evlilik, eğitim, çocuk vb gibi; Yanılıyor muyum? Yani kişi kendini tanımadan gözü kapalı kararlar veriyor ya da kendini tanımadan öğrendiği bilgilerle belki dünyaya kafa tutar hale geliyor. Sonra da bunun olmayacağını görünce de depresyonlar ya da intiharlar başlıyor;
İnsanın kendini tanıması 3 tür zekâ vasıtasıyla gerçekleşir, rasyonel, duygusal ve ruhsal zekâ. Rasyonel ve duygusal zekâ alanları batı sözde-değerleri ile parsellendiği ve batıda insanı yeterince tanımadığı için bizler dolaysız olarak onların cehaletini ithal ediyoruz. Bir Nietsche`yi, Schopenhauer`i, Camus`yü, Sartre`ı, Freud`u okuyarak mı insan anlaşılır, yoksa Hz.Mevlâna (ks), Yunus Emre (ks), Şihabuddin Suhreverdi (ks), İbn Arabî (ks) gibi bize ait velilerden mi?
Aradaki fark o kadar devasadır ki, adı geçen filozoflar ve sözde 'ruh' bilimciler karikatür gibi kalır. Bu nedenle USA da satılan manzum eserler arasında Hz. Mevlana`mızın Mesnevi-i Şerifi birinci sırayı alır. Ama bizdeki batı hayranlığı ile bu topraklarda üstünde oturduğumuz hazinenin farkına varmadan yaşarız, öyle olmayanları tenzih ederim.
Ruhsal zekâyı geliştirmek için ne yapmak lazım, bunun yöntemi nedir?
Ruhsal zekâyı geliştirmek için ise İslam`ı 'dinamik bir şekilde yaşamak gerekir, yani kıldım beşi, yedim aşı gibi minimalist bir tutum içinde değil, Efendimiz (asv) ve Sahabenin hayatlarını örnek alarak. Hakiki İslam sürekli tekâmül gerektirir, 'bir günü bir gününe uyan zarardadır'. Nafile ibadetler ve infak, isar hayat tarzı tatbik edildiğinde, kabı aldığınca insanda hikmet ve marifet uyanır. Hikmet kendi nefsini bilmekle başlar, 'nefsini bilen ise Rabb`ini bilir'.
Kaynaklar: Ahmet ÖĞKE Yrd. DoçDr. Yüzüncü Yıl Ü niversitesi İlahiyat Fakültesi Mevlânâ`nın Mecâlis-i Seba`daki Sohbet Metodu
Ramazanoğlu Mahmud Sami &ndash Musahabe (Erkam yayınları)
Osman Nuri Topbaş &ndash İmandan İhsana Tasavvuf (Erkam Yayınları)
Abdulkadir Geylani &ndash Sohbetler
YRD. DOÇ. DR. MÜ CAHİT GÜ LTEKİN röportaj www.sarrafoglu.com
www.terapiportal.com
Mustafa Merter ile röportaj www.sarrafoglu.com