Çoğu zaman yorgun argın bir elhamdülillah çıkar ağzımızdan. Sanki dağlar başımıza yıkılmış, Karadeniz'de gemilerimiz batmış, bütün ümitlerimiz tükenmiş… İşte öyle bir elhamdülillah deriz.
İmtihanlara maruz kalsak da Rabbimizin nimetlerini görmemezlikten gelemeyiz. Bu tek kelime, “Rabbimiz! Senin bütün verdiklerine razıyım, sen de benden razı ol” demektir.
Dünyamızdan ahiretimize, nefeslerimizden ecel saatimize, kanımızdan iliklerimize, anlatmakla bitmeyen nimetler; biz acizleri sarıp sarmalarken hamdüsenamız nasıl olmalı? Arş-ı âlâya yükselip malik-el mülke arz edilecek bir elhamdülillah olmalı. Sabah gözümüzü açtığımızda güneş üzerimizde, yer ayaklarımızın altında… Damarlarımızda dolaşan kanımıza, aldığımız nefesimize, kulluğumuza kalpten gönülden binlerce elhamdülillah demek gerekmez mi?
Keşke dudaklarımızdan dökülen; meleklerin arş-ı âlâya taşımakta yarıştığı, nurlarla kaplanmış, rıza-i ilahiyle süslenmiş, teslimiyetle bezenmiş bir elhamdulillah olabilse. Bülbüllerin ötmesi, papatyaların titreyişi, güllerin üzerine yerleşen şebnemlerin tesbihatı gibi bir elhamdulillahımız olsa. Hamdımız; serçelerin şakımasına, güllerin açmasına, suların coşmasına, kuzuların melemesine eşlik etse. Kelebeklerle uçuşup, çiçekten çiçeğe konan, nektar toplayan arılar gibi faydalar saçan bir elhamdulillahımız olsa.
Semadan akarcasına rahmet damlalarıyla lisana gelen bu kelimeyle vecde dalsın nebat ve cemat. Öyle bir elhamdulillah olsun ki; idrakinde aciz kaldığımız nimetlere, aleyhimize sandığımız imtihanlarımıza 'Allah’ım sen bilirsin`diyebilelim. Kusurlarımızı örtecek, ayıplarımızı kapatacak, günahlarımızı yok edecek bir elhamdulillahımız olabilsin. Cenazemizde bizimle yürüyen, kabrimizde yoldaşımız, kıyamette şahidimiz olan bir elhamdulillahımız olsa...
Verdiğin her türlü nimet için sonsuz kere elhamdülillah.