Kaybolan bir çocuğun varlığı hepimizi derinden sarsmalı; toplum olarak vicdanımızı sorgulamalı, çocuklarımızın güvenliğini temin etmek için çözümler üretmeliyiz. Ancak ortada acı bir gerçek daha var: Türkiye’de sadece Narin değil, her gün başka çocuklar da kayboluyor. Üstelik bu çocuklar Narini kadar gündemde yer bulamıyor.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, 2008-2016 yılları arasında ülkemizde tam 104 bin 531 çocuk kayboldu. Bu rakamların sadece birer sayı olmadığını, her birinin bir çocuğun hayatı, bir ailenin çaresiz bekleyişi olduğunu düşünmek bile insanı dehşete düşürüyor. Daha da korkuncu, 2021 yılında kaybolan çocuk sayısının 19 bin 277'ye ulaştığını biliyor muydunuz? Bu, her ay yaklaşık 3 bin çocuğun ya kaybolduğu ya da kaçırıldığı anlamına geliyor. Yani günde ortalama 32 çocuk kayboluyor ya da kaçırılıyor.
Narin için toplumca bir araya geldik, ama neden her gün kaybolan diğer 31 çocuk için sessiz kalıyoruz? Her gün Türkiye'de ortalama 32 çocuk kayboluyor. Nerede bu çocuklar? Neden onların hikâyeleri anlatılmıyor, neden onların isimleri manşetlere taşınmıyor? Narin konuşulmalı, evet, ancak onunla birlikte kaybolan diğer çocukların da sesi duyulmalı, duyurulmalı.
Elbette bu çocukların her birinin kaybolma nedeni farklı olabilir; kimi aile içi sorunlardan, kimi ihmalden, kimi de suç örgütlerinin hedefi olarak kaybolmuş olabilir. Ancak bu durum, hepsi için ortak bir sorumluluğu beraberinde getiriyor: Bu çocukların tamamının korunması ve bulunması için harekete geçmemiz şart.
Toplumun ilgisi, medya gündemi belirli vakalar üzerinde yoğunlaşırken, binlerce çocuk sessizce kaybolmaya devam ediyor. Bu çocukların hayatları medyanın ilgisine, toplumun hafızasına ne zaman kazınacak? Narin’in kaybı hepimize bir ders olmalı, ancak bu dersi sadece bir kişiyle sınırlandırmak büyük bir haksızlık olur. Hepimizin çocukları tehlikede. Her birinin hikâyesi, kayboluşu, bulunamayan hayatı bizlerin sessizliğiyle daha da derinleşiyor.
Unutmayalım ki her kaybolan çocuk bizim çocuğumuz olabilir. Çocuklarımızın güvenliği, tüm toplumu ilgilendiren bir meseledir. Hep birlikte hareket ederek, kaybolan çocukların sesini duyurmalı ve daha fazla çocuğun kaybolmasına engel olmalıyız. Narin’i konuştuk, şimdi sıra diğerlerinde.
Ancak Narin’in kaybolmasıyla beraber, olayın trajik yönünden çok, toplumu daha da derinden yaralayacak karanlık gölgeler sahneye çıkıyor. Görünen o ki, masum bir çocuğun kayboluşunu kendi çıkarlarına alet etmeye çalışan kesimler de var. Narin’in kayboluşuyla ilgili olarak, bazı odaklar bu trajediyi istismar ederek toplumda kargaşa yaratma peşinde.
Narin, bir Kur’an kursu çıkışında kayboldu denilerek, sosyal medyada hızla yayılması sağlandı ve maalesef bir takım çevreler bu durum üzerinden dini değerlerimize saldırmayı amaçlıyor. Çocuk istismarı gibi korkunç olayları Kur’an-ı Kerim ile bağdaştırmak isteyen karanlık zihinler, dini simgeleri hedef göstererek, toplumun kutsal inançlarını lekelemeye çalışıyor. Bu kişilerin asıl niyetinin dinimize duydukları nefretle beslenen bir propagandadan başka bir şey olmadığını görmek zor değil.
Öte yandan, bu trajik olay üzerinden başka bir fay hattı da kaşınıyor: Kürt meselesi. Bazı odaklar, Narin’in kaybolması üzerinden Kürt kardeşlerimizi provoke etmeye, toplumu bölmeye çalışıyor. Yıllardır süregelen bu oyunları görmekte zorluk çekmiyoruz. Bu tür hassas olaylar, her zaman olduğu gibi, birilerini Türkiye’yi karalamak ve istikrarsızlaştırmak için bir fırsat olarak cezbetmeye devam ediyor.
Narin’in kayboluşuyla birlikte bir diğer hedef ise, ülkenin köklü manevi değerlerine saldırı düzenleyip, insanları gericilikle suçlamak. Kimi çevreler, bu tür olayları ‘çağ dışı’ olmakla ilişkilendirip, yobazlık yaftası yapıştırmaya çalışıyor. Halbuki olayın özüne bakıldığında; kaybolan bir çocuk ve yas tutan bir aileden başka bir şey görmüyoruz. Ancak ne yazık ki, bu acıyı kendi ideolojik amaçları uğruna kullanmak isteyenler de her zaman sahnede.
Tüm bu durumlar, Narin’in kaybolmasını gölgede bırakmakta, esas meseleye odaklanmayı engellemektedir. Unutmayalım ki burada asıl konuşulması gereken; bir çocuğun kayboluşu, kaybolan diğer çocuklar ve bu sorunun köklü çözümlerle önüne geçilmesi olmalıdır. Narin üzerinden oluşturulan bu karalama kampanyaları, sadece olayın çözümüne zarar verirken, toplumu daha da derin bir çıkmaza sürüklüyor.
Narin’i ve diğer kaybolan çocuklar için çözüm odaklı düşünmek yerine, bu trajediyi kendi ideolojilerine malzeme yapmaya çalışanları görmek üzücü. Bu olayların karanlık güçler tarafından kullanılması, hem çocuklarımızın geleceğini hem de toplumun huzurunu tehlikeye atıyor. Narin’i bulmak için gösterilen çabanın önüne ideolojik savaşların geçmesine izin vermemeliyiz. Bizler çocuklarımızı bu kirli oyunlardan korumalı ve onların geleceği için birlik olmalıyız.
Narin’i bulunmasını istemeyenler kimler?
Onlar, dinimize saldıranlar, kardeşlerimizi birbirine düşürmeye çalışanlar, ülkemizi karalamaya çalışanlar. Fakat biz bu kirli oyunları bozacak güce sahibiz. Birlik olduğumuzda, yalnızca Narin’i değil, kaybolan tüm çocuklar için adalet arayışımız güçlenecek. Allah’ın izniyle Narin’i de, diğer kaybolan çocuklarımızı da bulacağız. Bu çocukları karanlığa sürükleyenler ise hak ettikleri cezayı mutlaka alacaklar. Bizler, bir millet olarak, evlatlarımızı koruyacak ve onların güvenliği için gereken her adımı atacağız. Sessiz kalmayacağız; bu karanlık düzenin karşısında duracağız ve çocuklarımızı geleceğe umutla taşıyacağız.