Osmanlı padişahlarının hemen hepsi dindar insanlar oldukları için beş vakit namazlarını devamlı kılıyorlar, muhtemelen nafile ibadetlerin bir bölümünü de yerine getiriyorlardı. Yine hemen her hükümdar bir tarikate mensuptu. Mesela Ü çüncü Selim ve Sultan Reşad Mevlevi idi. Âsâf Hâlet Çelebi'den öğrendiğimize göre Üçüncü Selim, Galata Mevlevihanesi'ni neredeyse ikinci adres haline getirmişti. Zarafet timsali bu padişah, Şeyh Galip ile sık sık hembezm oluyordu. Aralarındaki muhabbetin derecesi o kadar kuvvetliymiş ki koskoca hükümdar - yine Âsâf Halet'in naklettiğine göre bazen başını gençşeyhin dizine dayamak suretiyle murakabeye varırmış.
Sadece padişahlar mı, diğer Osmanlı devlet ricalinin bir çoğu da namazına, niyazına devam ediyordu. Yine bunların bir kısmı yalılarında, köşklerinde güzel sesli, donanımlı bazı imamları ve müezzinleri görevlendiriyorlardı. Mesela bizim de kendisine yetiştiğimiz Karaköy'deki Yeraltı Camii'nin imamı Üsküdarlı Ali Efendi, Sultan İkinci Abdülhamid'in sarayında müezzinlik yapmıştı. Kısacası Osmanlı devlet adamları genellikle İslam'ın emirlerine ve yasaklarına uyuyorlardı. Sultan Vahideddin'e atfedilen 'Bizim hanedanımızdan her türlü insan gelmiştir, lakin dinsiz olanına rastlanmamıştır!' sözü bu gerçeği dile getirmektedir.
Osmanlı devletinin mukadder ömrünü tamamlamasıyla birlikte namazlı, niyazlı idareciler de tarihe karıştı. İstiklal harbi dini duyguları öne çıkararak, 'Sarıklı Mücahitler'in manevi nüfuzundan istifade ederek kazanıldığı halde sonraki yıllarda bu kadro hızla tasfiye edildi. Türkiye Büyük Millet Meclisi dualarla, Buhari-i Şerif'le açılmasına rağmen daha sonraki devirlerde ağzı dualı insanların ağızlarına kilit vuruldu. Laikliğin resmen kabul edilmesiyle beraber inançdünyamızda korkunçbir boşluk ortaya çıktı. Hatta çağdaş Batı uygarlığını yakalamak için Hıristiyanlığı kabul etmenin şart olduğunu ileri sürenlere bile rastlandı. Fetret devri diyebileceğimiz o yıllarda devlet adamlarının camiyle, namazla ilişkileri kesildi.
1950'de Demokrat Parti'nin iktidara gelmesiyle fetret devri kısmen de olsa sona erdi. Merhum Menderes'in 'Bu millet Müslümandır, Müslüman kalacaktır!' sözü gönülleri dalgalandırdı. Başbakanın Eyüp Sultan hazretlerine ziyarete gitmesi devlet millet kaynaşmasına büyük katkıda bulundu. Bizim nesil, Cuma namazına giden başbakanlarla altmışlı, yetmişli yıllarda tanışmaya başladı. Gerçi kırklı yıllarda da namaz kılan devlet adamlarımız varmış, mesela onların en tepede bulunanı Cuma namazlarını evinde kılıyormuş. (!)
Yukarıda Demokrat Parti'nin iktidara gelmesiyle birlikte fetret devri, biraz olsun sona erdi dediysem de bu öyle kolay olmadı. Eski devrin kalıntılarıyla beraber görüntüleri de yer yer devam ediyordu. Arada bir ibret verici gülünçmanzaralar ortaya çıkıyordu. Mesela bu gülünçmanzaralardan birine, Osman Yüksel Serdengeçti 'GülünçHakikatler' isimli kitabında yer veriyordu.
Nakledeyim.
Pakistan'ın Cumhuriyet ilan etmesi dolayısıyla Başbakan Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fuad Köprülü ile bu ülkeye gidiyor.
Bizimkiler orada epeyce kalıyorlar. Tabii bu arada birkaçCuma da geçiyor.
Cuma günü onların bütün devlet adamları namaza gidiyorlar.
Menderes, Köprülü'ye biz de gidelim diyor. Köprülü, 'Ben namaz kılmasını unuttum' deyince Menderes, 'Gel, ben sana öğretirim' cevabını veriyor ve ünlü dışişleri bakanımızı camiye götürüyor.
Bir zamanların meşhur edebiyat tarihçisi ve İslami ilimler uzmanı Prof. Dr. Fuad Köprülü'ye Menderes namazı tarif ediyor.
Serdengeçti, 'Köprülü'ye ben de 'Tam Namaz Hocası' kitabından bir adet gönderdim. Eksiği varsa tamamlasın diye' ilavede bulunduktan sonra gerisini şöyle getiriyor:
'Yukarıdaki haberi Pakistan'la sıkı münasebeti bulunan Salih Özcan ismindeki bir arkadaş verdi. Bu ziyarette ilgili gazetelere yansıyan resimlerden biri ilgimizi çekti. Heyetimiz bu ülkenin büyükleriyle birlikte Muhammed Ali Cinnah'ın mezarını ziyaret ediyorlar. Pakistanlılar, bütün Müslümanlar gibi ellerini kaldırmışlar, dua ediyorlar. Ya bizimkiler. Bahadır Dülger diye birisi var. Erzurum milletvekili. Tam bir zaptiye gibi hazır olda duruyor. Köprülü avuçlarını yummuş, elleri ceplerinin hizasında bekliyor. Menderes ikisi ortası. Ne Pakistanlılar gibi yukarı kaldırmış, ne de Köprülü gibi aşağı indirmiş! Vaziyeti idare ediyor.
Be mübarek adamlar, kaldırın ellerinizi. Babalarınız da, analarınız da böyle yapardı. Milletimiz de böyle yapıyor. Sanki kollarını kaldırıverseler, Türkiye'de laiklik elden gidecek. Amerika'daki, Avrupa'daki, çarmıhın önünde diz çöken devlet adamlarını görmediniz mi?'