TRT Ney Sanatçısı, Klasik ve Tasavvuf Musikisi Koroları Şefi,  TRT Müzik Dairesi (eski) Başkanı, İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuarı ve Fatih Sultan Mehmet Vakıf Ü niv. Öğr.Ü y., Neyzen, Doç. Dr. Süleyman Erguner  ile 'müzik eğitimi, sempozyum, akademik yapılanma, konservatuarlar, toplum' konularında  söyleşi yaptık;
AY: Nasılsınız? Koronavirüs nedeniyle eğitime ara verildi. Uzaktan eğitim yaparak açık kapatılmak isteniyor. Bu arada müzik faaliyetleri de durdu. Sizde durum nasıl? Bir öneriniz var mı?
ERGUNER: Evet, günün ve belki de Allah korusun  kronik tabloyla   her dönemin, yılın belki de kıyamete kadar gidecek hastalıkların başında gelen bu virütik salgın; Birbirine siyasal, ekonomik, askeri açıdan düşman olan milletler şimdi birleştiler ve tek düşmana ve görünmeyen düşmana karşı savaşıyorlar. Demek ki artık, öncelikle  bu virüsler için koruyucu hekimlik gibi herkes, her birey kendisinin koruyucu hekimi olacak, şu anda tek çare bu virüsü, virüsleri kapmamak ve yakınlarımıza bulaştırmamak. Bağışıklık sistemimizi de sağlam  tutmak. Musiki tarihimize baktığımızda, senin de çok iyi bildiğin gibi, çeşitli hastalıklara iyi geldiği yazılan makamlarımız var, Zirgüleli Hicaz`ın kalbe, Pençgah`ın böbrek taşlarına, Saba ve diğer Hicaz ve  türevlerinin, Beyati`nin ruh sağlığına şifa olduğu , üstad Fârâbî , İbn-i Sina, Kayseri`de Gevher Nesibe Hatun gibi üstadlarca belirtilmiş. Ancak virüsler, bulaşıcı hastalıklar için böyle bir kayıt göremedim, sanırım doğanın doğallığı, böyle bir ihtiyacın olmaması şeklinde, insanlığın doğal beslenme ve korunması belki buna ihtiyaçdoğurmadı ama, bugün gittikçe sanayileşmenin, kirliliğin, doğanın katlinde sınır tanımayan, sonsuzluğa giden toplumlar, artık bunlarla tanışıyor, düşünelim çocukluğumuz en fazla 50 yıl önceydi, var mıydı bunlar?, kızamık veya verem gibi hastalıklar da hemen sonlandırıldı aşılar sayesinde; Velhasıl, artık durum böyle. Dilerim, biran önce herkes şifa bulur, hastalık da gelir geçer;
Tabii, şimdi insanlar öngörülemeyen bir süre için evdeler, eğitime her alanda ara verildi. Çare, uzaktan eğitim teknolojisinde ; Özellikle ve öncelikle vakıf üniversiteleri bu konuda sanırım en fazla 10 yıldır eğitim veriyorlar; Daha sonra devlet üniversiteleri ve orta öğretim, az da olsa diğer eğitim faaliyetleri veren kurslar, şirketler vs. Fakat, bu konu maalesef geliştirilmedi. Başlangıçseviyesinde kaldı. Bizim insanımızda, acil durum planı ve refleksi tam olarak gelişmedi. İleride bir felaket olursa biz eğitimi nasıl veririz, sağlığı nasıl düzenleriz, sosyal yardımı nasıl yaparız kavramı hep, başımıza olaylar gelince akla geliyor ve sonuçta geçkalınıyor. Uzaktan eğitim yapabilme, izleyebilme ve katılabilme, yönetici-katılan-katılımcı açısından  güçlü bir internet teknik alt yapıyı, beceriyi ve  maddi imkanları  ister. Şahsen,   2010 yılında internetten uzaktan ney eğitimi yapmaya başladım.  Ancak, kimse yanaşmadı, birkaçdenemeyi başardık, fakat insanlar  az da olsa eğitim sürekliliğine uymadılar, sonra da bunu yapabilmenin keyfiyle sonlandırdık. Şimdi, herkes evden canlı yayın yapıyor, dersler veriliyor ve uzaktan eğitimin anlamını  yeni kavrıyor.
Müzik faaliyetleri, toplumda olan her krizde hemen terkedilecek, dondurulacak faaliyetlerdir. Ekonomik krizler, siyasi çalkantılar, bölgesel, ülkesel, pandemi  v.b. gibi felaketlerde, denize ilk atılacak müzik oluyor. Dikkat, yangından ilk kurtarılacak demiyorum. Tam tersine,  tasavvufta olduğu gibi müzik câna şifa, ruha gıdadır. Şimdi, sanatçıların ki ben de evde yaptığım  cep telefonu kayıtlarımı beste çalışmalarımı,  ney ve tanburum ile yaptığım icraları, kısıtlı olarak ailemle ve yakın dostlarımla paylaşıyorum  ve herkesten dua alıyorum. Çünkü, bünyesel sağlık kadar ruh sağlığımız da çok önemli;
Öncelikle, müzik faaliyetleri durdu, ama bu maalesef yeni bir şey değil, özellikle bu konuda zaten virüs öncesinde ekonomik ve siyasi virüs ortamı vardı. İşini güzel yapan, yeni şeyler üreten fakat çevresi, eşi dostu, kolu uzun olmayan sanatçıların önü hep kesiliyor, fırsat verilmiyor. Adam kayırmacılıkla tercihlerin yapıldığı, sanatsal- müzikal liyakatın olmadığı herkesin bildiği bir durum iken şimdi de bu krizle tamamen  herşey durdu. Benim çalışmalarım ise, müzikal  çalışmalarım  neyzen ve koro şefi  olarak TRT  İstanbul Radyosu`nda  ve akademik  olarak Türk Musikisi Devlet Konservatuarı bünyesinde yaklaşık 1975`ten beri yani 45 yıldır yoğun olarak sürdü . Bunun dışında yine en az 45 yıldır, yurt içi ve dışında konser faaliyetlerim, albüm kitap beste çalışmalarım, araştırmalarım da çok şükür sürüyor. Yani, siyasi ve ekonomik tesirlerden uzak durduğumuz için en azından bunu başardığımızı düşünürsek yolumuza devam ediyoruz. Ancak, sağlık tabii ki en büyük faktör herşey için,  aşarız inşallah.    
Müzik faaliyetleri için genel önerilerim çoktur, fakat günümüz için başka bir tablo var uzaktan eğitim özel veya kamu olarak önemli bir araç konunun uzmanları bir araya gelip projeler üretebilirler. Bireysel olarak evden yapılan sosyal medya konserleri topluma faydalı; Hatta, evde kal / evde hayat süresi uzarsa, insanımızın ruh sağlığı açısından   bu hizmeti veren sanatçılara, iletişim şirketleri  bedava  internet hakkı veya ucuz GB vermeli, arkadaşlar desteklenmeli... İşitsel ve görsel olarak müzik arşivleri, belgeselleri devreye girebilir,  Bunda da TRT`nin rolü ve  arşivi önemli, müziğin her dalındaki çeşitlemelerle vatandaşa müzikal hizmet verilebilir. Yani, artık  izlenilebilirlik oranı`  söz konusu olmamalı;
AY: İlk kurulan İstanbul Türk Musıkisi Devlet Konservatuarı`nda birlikte okuduk, ilk asistan olduk. Siz, İstanbul Radyosu`nda da görev yapıyordunuz. Alanda tanına, projeler üreten, yurt dışında ülkemizi temsil eden bir ailenin mensubusunuz. TMDK`nın kuruluş amaçları devam ettiriliyor mu?
ERGUNER: Soruya soruyla cevap olsun, kuruluş amaçları` devam ediyor mu? Şimdi beni 1976 yılına götürdün Göktan Hoca; Hatırlarsın, Mart ayı sınavlar yapıldı ve ben İstanbul Radyosu`nda ney sanatçısı ve  İstanbul Belediyesi Türk Müziği İcra Heyeti`nde de kadrolu ney sanatçısı   Marmara Ü n. İktisadi ve İdari Bilimler Fak.`de okuyan bir öğrenci olmama rağmen, başta merhum Av. Prof. Ercümend Berker, merhum Cüneyd Orhon,  illa buraya da öğrenci ol-bu okul ilerde sizden hizmet bekliyor, dediler, bende  onları kırmamak için sınava girdim ve gece bölümünü seçtim. 1979`da ilk mezun olarak hemen ardından asistanlığa başladık. Ne için?  İdeal için, millî musikimiz için. Tarihe bakın, bir milletin milli musikisi kendi  konservatuarından 1926`da öğretimden çıkarılıyor bu birinci felakettir. İkinci felaket de, 1934-36da Devlet Radyolarında yasaklanıyor, halkımız, ne türküsünü ne şarkısını, ne gazelini, ne de uzun havasını dinleyemiyor, okullarında öğretilmiyor ve sonunda 1923`te Cumhuriyetin  ilanından ancak 53 yıl sonra milli musikisini, Yahyâ  Kemal`in deyimiyle ÖZ MUSİKİMİZİ öğreten hem de yüksek öğretimde bunu yapan  Devlet Konservatuarına kavuşabiliyor. Konuyu bu açıdan ele almak, bu sorunun cevabı aslında; Konservatuarın kendi tarihini ve işlevlerini, bugüne gelişini aslında oturup hepimizin kaleme alması lazım. Bu benim aklımda zaten; Peki, kısaca ne oldu, bugün durum nedir?, dersek, okul açıldığında büyük coşku ve hedefler vardı. Bu hedefler milli musikimizi korumak, icrada, repertuarda, teorik konularda, eğitimde birlik, dirlik ve akademik yapıydı.  Birçok sanatçı yetişti, okuldan, seçme öğrencilerimizden bazıları  şimdi de okulumuzda eğitmen; Ancak, musikimizde yapılması planlanan birçok konu var, makam araştırmaları, makam anlatım birliği, akort-ahenk meselesi, eskiyi bozmadan nota yazımında dünya müziğiyle entegre, güzel icranın, uslû b, şive, tavır, yöre esaslarını tam anlamıyla vermek, araştırmaların  sayıca ve akademik olarak en üst seviyeye gelmesi ve en önemlisi çalgısı ve sesinde, halk oyununda ve besteciliğinde muhteşem işler çıkaracak sanatçı adaylarımızın çoğalması gibi. Bütün bu kavramların hangi seviyede olduğunu dahî kestiremiyorum! Okulun kuruluş ölçüleri, tabiri caiz ise fabrika ayarlarının`  istenilen düzeyde olması tarihi bir sorumluluktur. Özetle, bu ölçüler neydi? 13 Ekim 1975`te Resmi Gazete`de kuruluş yönetmeliği yayınlanan ve 3 Mart 1976`da öğretime başlayan Kültür Bakanlığı Türk Musikisi Devlet Konservatuarı`na  Ercümend Berker  ile dönemin Milli Eğitim Bakanı Ali Naili Erdem`in çok katkısı olmuştu. Burada hakim olan misyon ya da amaç: Türk musikisini gerçek hüviyetiyle, kimliğiyle var edebilmek, korumak, araştırma  ve ayrıca milli musiki temalarımızla, kazanımlarımızla   yeni formlar,  orkestral-senfonik icra şekilleri, Avrupa musikisinde var olan formlarla ve hatta klasik denilen  müzikte iyi olmak ve sentezler yapmak. Merhum Prof. Berker`in, bu konuda çok kullandığı bir söz vardı 'musikimizin kökü, esası mâzide olmakla  beraber gözü âtide-gelecekte olmalıydı.' Yahya Kemal`in sözüne bakalım:  'Öz  Musikimiz Kâr`ı, Mevlevi Ayini, bestesi, şarkısıyla, türküsüyle, ilahi-nefes, uzun hava, gazel gibi formlar binlerce eser   bizim musikimiz yani; Elbette, dünya müziği ve Avrupa müziği gibi değerlere de saygılıyız ama önce herşeyiyle, değeriyle Türk musikisi; '
Ayrıca, söz buraya gelmişken merhum udi bestekâr üstad Cinuçen Tanrıkorur   musikimizin, TRT ve  İTÜ Konservatuarı`nın hocası, 10 Eylül 1996`da vefat eden üstad Bekir Sıdkı Sezgin`in ardından yapılan vefasızlığı  dile getirdiği  'Müzik Kimliğimiz'  adlı  kitabında şöyle sesleniyordu: 'Ya siz nerelerdesiniz İTÜ Konservatuarcıları? Vefat eden şahıs, kurulduğunuz yıldan beri sizin ses eğitimi hocanız değil miydi yoksa?..'  Bu haykırış, konuyu tam ifade ediyor sanırım?.  Ney öğretim tarihinin ilk  NEY METODU`nu yayınladım 1986 ve 2002`de; Metodum, Türkiye`yi bırakın dünyanın  metodu oldu hem de Türkçe olmasına rağmen, ama kendi okulumda bir tanıtımını bile yapamadım, buna zaten ihtiyacım yok, ama vurdumduymazlık mı?, yoksa başka hesaplar mı vardı?, bunlar üzüyor insanı;   Bir başka örnek olarak bildiğin üzere 'Girift' çalgımızı yaklaşık 100` yıl sonra yine gündeme getirdim, 1600`lerden beri musikimizde kullanılıyor ney`in yanında. Unutulan ve hiçses kaydı olamayan bu çalgıyı yaptım ve ilk ses kaydını Girift albümümle ortaya koydum. Yazılı basınımız ve televizyon kanalları  müthiş ilgi  gösterdi, internette var; (Ege Ü n. Türk Musikisi Devlet Konservatuarı, davet etti, panel ve dinleti yaptım. Yeri gelmişken konservatuar müdürü Prof. Dr. Hakan Cevher`e ve etkinliğe katılıp teşekkür plaketi veren Ege Ü n. Rektörü Prof. Dr.  Necdet Budak`a şahsım ve çalgımız adına da teşekkür ediyorum.) Ancak, kendi konservatuarımızdan hiçilgi görmedi bu konu.  Yine önemli değil, biz işimize yolumuza devam ediyoruz. Ayrıca, çalgı eğitimindeki yüksek lisans ve sanatta yeterlik aşamalarında ne oluyor?, her çalgı için bu çalışmalar var mı?, varsa nicelik/nitelik nedir? Ee, ne yapalım işte böyle birçok konu var ; Bizler halâ eski günleri anıyoruz, ne güzel günlerdi onlar diyoruz. Neyse ki, yüzümüzü  göğe çıkaracak mezunlarımız oldu. Ama, süreklilik esastır, bu nedenle  eski günleri  temenni  ediyoruz. Elbette kurumlar kalıcıdır, kaptanların seyirleriyle bu gibi rota değişiklikleri olur, bir sabah  fırtına biter ve yelkenler açılır, gemi devam eder doğru rotasında enginlere, sonsuzluğa; Yahya Kemal`in  Itrî `  şiirindeki mısralarını söylersek
'Belki halâ o besteler çalınır / Gemiler geçmeyen ummanda' bunu da söylememiz iyi olur Yahya Kemal`den   'Çok insan anlayamaz  eski musikimizden /  Ve ondan anlamayan  bir şey anlamaz bizden' ,   anlaşıldığı üzere;
Devam edeceğiz; .