Sinop denilince ilk akla gelen şüphesiz Türkiye’nin en kuzey noktası olan ince burundur. İnsanın içine huzur veren muazzam bir atmosferi var. Yeşilin tüm tonlarını Karadeniz’de görebilirsiniz ve bu manzara aklınızı başınızdan alan muhteşem bir güzellik. Denizden gelen dalga sesleri, insanı alıp rüya gibi bir âleme götürüyor.
Hafta sonu Sinop’u keşfetmek istedik. İstanbul’da başlayan heyecanlı yolculuğumuz otomobil ile yedi saat sürdü. Akşam saat 19 civarı Sinop’a ulaştık.
Şehrin mülki idare amirini ziyaret etmek ilk işimiz oldu. Sayın Sinop Vali’si Dr. Mustafa Özarslan ve değerli eşleri Beray Hanımefendi bizi balık yemeğe davet ettiler. Karadeniz denilince ilk akla gelen yemeklerin başında balık gelir. Yemekte denizin prensi olan lüfer ile mezgit vardı. Sohbet eşliğinde yemeklerimizi yedikten sonra otelimize geçtik. Ada Otel isminden de anlaşılacağı üzere üç tarafı denizlerle kaplı bir adadaydı. Sabah gözlerimi denize sıfır bir odada olağanüstü bir manzaraya açtım. Gökkuşağı ile deniz dalgaları görsel şölen yaparken huzur veren dalga sesleri gürültü kirliliğinden çok uzak. Yapılan araştırmalar da bunu kanıtlar nitelikte. Sakin şehir Sinop’ta Türkiye’nin en mutlu insanları yaşıyormuş.
Değerli Beray Hanımefendi bizi evinde konuk etmek teveccühünü gösterdiler. Sabah saat 10’da evlerine konuk olduk. Yöresel peynirler, ev yapımı reçeller, kendi lezzetli elleri ile yaptığı lor kavurması, bahçesinde beslediği tavuklardan taze yumurta, çeşit çeşit börekler Halil İbrahim Sofrası’na buyur edilmiştik. Sinop’un meşhur lezzeti “nokul” da ikramlar arasındaydı. Beray Hanımefendi’nin kahvaltısı bir süre aklımdan çıkmayacak gibi.
Kahvelerimizi içip Yöresel Yemek Yarışma’sına katılmak üzere Durağan ilçesine geçtik. İlçe ismini, burada bulunan tarihi Durak Han’dan almış. Eskiden uğrak ve dinlenme yeri olarak kullanılırmış zamanla halk dilinde Durağan olmuş. Yarışma sonunda birincilere Vali Bey tarafından ödülleri takdim edildi.
Durağan ilçesinden sonra Boyabat’ a geçtik. Uzun süre Selçuklu hakimiyetinde bulunan Boyabat, Ankara Savaşı’ndan sonra Candaroğulları Beyliği’ne geçmiş. Fatih Sultan Mehmet zamanında tekrar Osmanlı sınırlarına katılmış ve döneminin sonuna kadar başka hükümdarlığa geçmemiş.
Bölgede Osmanlı döneminden kalma birçok ahşaptan yapılma tarihi evler görülmeye değer. Boyabat’a gelip de “Sırık Kebabı” yenmeden gidilmez. Sırık Kebabı’nın geçmişi Osmanlı Mutfağına dayanıyor.
En az altı aylık Karayaka ırkı kuzu ile yapılan yemek, yakın çevrelerde ‘kuzu çevirme’ veya ‘eşkıya kebabı’ olarak da biliniyor. Kebabın ustaları, lezzetinin sırrı olarak kuzuların dağlık arazilerde yetişen ot ve kekik ile beslendiğini, kısık ateşte yavaş yavaş pişirildiğini söylediler.
Ertesi sabah Sinop’ta Hamsilos Koyu’nu gezdik. Buzul aşındırması sonucu oluşmuş ve dünyada kendiliğinden oluşan tek koy özelliğini taşıyor. Koyun deniz ile birleştiği kısım oldukça geniş, iç kısımlara ilerledikçe daralıyor ve ormanlaşıyor.
Fil kafasını andıran bir görüntüsü olan bu koy, geçmişte korsan gemilerinin gizlendiği ve günümüzde ise balıkçıların fırtınalı havalarda korundukları yer olarak kullanılmaya devam ediliyor. Hamsilos’tan sonraki durağımız Türkiye’nin en kuzey noktası olan İnceburun oldu.
Sinop tan ayrılırken son olarak Seyyid İbrahim Bilal Hazretlerinin kabrini ziyaret ettik. Peygamberimiz, “Seyahat edin sıhhat bulun” hadisi mucebince gezdiğiniz yerlerden ibret alın bir Allah dostunu ziyaret edin ki sıhhat bulun denilmek istenmiştir. Seyyid Bilal Hz. Peygamberimizin soyundan gelen Rabbim şefaatlerinden mahrum etmesin. Seyyid İbrahim Bilâl Hazretleri, Ebû Eyyûb el Ensârî Hazretleri gibi Hz. Peygamber'in İstanbul’un fethiyle ilgili övgüsüne nail olabilmek için yollara düşerek bu uğurda şehitlik mertebesine ulaşanlardan.
Anlatılan o ki, Seyyid İbrahim Bilal Hazretleri Orta Asya’dan getirdiği gönüllü Türk savaşçılarla İstanbul’a yola çıkıyor. Sinop’ta mola veren Seyyid İbrahim Bilal Hazretleri’nin başı burada yapılan bir baskında, Tekfur’un kılıç darbesiyle yere düşüyor. Düşen başını koltuğuna alarak şu anda türbenin bulunduğu yere kadar geliyor. Bu olaydan ötürü pişman olan Tekfur ise kendisi öldükten sonra, türbenin kapısının eşiğine gömülmeyi istiyor.
MEŞHUR SİNOP CEZAEVİ
1999 yılında kapatılarak müzeye çevrilen, bir dönem "Anadolu'nun Alkatrazı” diye tanımlanan tarihi Sinop Kapalı Cezaevi üç yanı denizlerle çevrili, kalın ve yüksek kale duvarlarının arasında. Arkeolojik verilere göre kale Hellenistik Dönem’de yapıldı.
Ünlü seyyah Evliya Çelebi Seyahatname kitabında bu zindandan şöyle bahsediyor: “Büyük ve korkunç bir kaledir. 300 demir kapısı, dev gibi gardiyanları, kolları demir parmaklıklara bağlı ve her birinin bıyığından 10 adam asılır nice azılı mahkûmları vardır. Burçlarında gardiyanlar ejderha gibi dolaşır. Tanrı korusun, oradan mahkûm kaçırtmak değil, kuş bile uçurtmazlar.”
Sinop Cezaevi tarih boyunca koğuşlarında birçok ünlü ismi misafir etti. Bu özelliği ile yapı, mahkumiyetini sürdüren pek çok yazarın anılarına, öykülerine, şiirlerine konu oldu. Sinop Cezaevi koğuşlarında yatanlar arasında politikacı, yazar, devlet adamı gibi birçok ünlü isim yer alıyor. Bu ünlü isimlerin çoğunu da aslında hepimiz tanıyoruz. Haydi, birkaçını birlikte hatırlayalım:
Şarkılara, şiirlere konu olan Sinop Kalesi’nde konumlanan cezaevinde, Sabahattin Ali, Refik Halit Karay, Mustafa Suphi, Ahmet Bedevi Kuran, Kerim Korcan, Eşber Yağmurdereli, Burhan Felek, Osman Deniz, Osman Cemal Kaygılı, Zekeriya Sertel ve Refi Cevat gibi isimler hapis yattı.
Sinop aynı zamanda Osmanlı’nın sürgün bölgelerindendi. Osmanlı matbuatının meşhur isimlerinden Malumatçı (Baba) Tahir Bey de Sinop’a sürgün edilenler isimler arasındadır. Buraya geldiğinde memurluk vazifesi vermişler Malumatçı’ya. Bildiğinden geri durmamış Sinop’u birbirine katmış. Sonrasında İstanbul’a, matbuata geri dönmüş.
Sayın Sinop Valisi Dr. Mustafa Özarslan ve değerli eşleri Beray Hanımefendiye misafirperverliklerinden ötürü müteşekkiriz. Bir ilin mülki idare amiri tarafından ağırlanmak, bilinçli gezmek, yöresel lezzetlerini tatmak bizleri onurlandırdı.
Son olarak şunu belirteyim: Sayın Vali ve kıymetli eşi Sinop için büyük şans çünkü her fırsatta Sinop’un güzelliklerini ve yerel tatlarını tanıtmaya büyük gayret gösteriyorlar. Özellikle kadın girişimcilere destek olmaya çok gayret gösteriyorlar. Bunu en güzel örneğini bizzat yaşadık. Sinop’tan ayrılmadan önce Sinop Valiliği İş Geliştirme Merkezi’nde, Esra’nın Mutfağı adında çok güzel bir yere davet ettiler. Sinop’un mantısının meşhur olduğunu biliyorduk ama kısa seyahatimizde tadına bakma imkanımız olmamıştı. Bu güzel mekanda Sinop’un lezzetli mantısının tadına baktık. Sırf bu lezzetli mantı için bile bu şehre gelinir.
Kıymalı yoğurtlu mantı, cevizli mantı özellikle de Boranaşı çok lezzetli olduğunu söyleyebilirim. Gerçekten Esra Hanım ve ekibini tebrik ediyorum. Lezzeti ve incecik hamuruyla midemizi bayram ettirdi. Sadece mantı değil, yemeğin yanında getirdikleri salata ve turşuda iyiydi. Aynı zamanda taze ve sıcak küçük ekmekleri ya da poğaçaları bir o kadar lezzetliydi. Tabii ki orada ayrılırken paketlerde satılan, peksimetten tutun da ev yapımı tarhana eriştelerden satın almayı ihmal etmedik. Esra Hanım’ın bu lezzetli ürünleri online kanallarda da satışa sunuluyor. Bu ürünleri tavsiye ederim. Mutlu şehir Sinop’tan mutlu bir şekilde ayrıldık. Sinop Valisi Mustafa Bey’e ve kıymetli eşi Beray Hanım’a tekrardan teşekkür ediyorum. İyi ki kar kış demeden seyahat planımıza Sinop’u eklemişiz.