Değerli okuyucularımız, bir önceki yazımızda dünya kadınlar günü münasebetiyle
Kişisel Gelişim Uzmanı / Evlilik ve Aile Danışmanı/ Hayat ve Yaşam Koçu / Psikolojik Danışman/
Sporcu ve Kariyer Mentörü ErdinçÜ stündağ`ın 'Ben Eşimi Seviyorum' isimli kitabından 'Evde hâkim kim olmalıdır?' bölümüne yer vermiş ve kadınlarla ilgili bölümü yayınlamıştık. Şimdi de evliliğin mutluluğa evrilmesi için erkeklere düşen görev ne olacaktır? Biraz da bundan söz edelim;
Söz ederken de sihirli sözcüğümüze yeniden göz atalım;
Erkek 'erk' genli bir varlıktır. Peki, kadın nasıl bir varlıktır?
'Sevgi' isteyen; 'şefkat' isteyen, 'beğenilmek' isteyen 'armağanla ödüllendirilmek' isteyen, 'güzelliğinin' dile getirilmesini isteyendir.
'Öpülmesini' isteyen, 'okşanmayı', 'koklanmayı' isteyendir.
Sen erkek olarak eğer eşinin sana erkek gibi davranmasını ve senin erkekliğini övmesini istiyorsan, sen de hanımına onu ne çok sevdiğini ve onun feminenliğini ona övgü dolu sözlerle söylemelisin; Söylemlerini de eyleme dönüştürüp ispat edebilmelisin;
Ona dünyanın en güzel kadını olduğunu söylemelisin; Ona ne kadar güzel koktuğunu söylemelisin; Onu ne kadar beğendini söylemelisin. Saçlarını ne güzel taradığını söylemelisin. Kişisel bakım yapmayı çok severse ona ne çok yakıştığını ve kendini ne kadar güzel süslediğini söylemelisin. Ü zgün olduğunda 'neyin var canım?' diye halini hatırını sorabilmelisin.
Ona 'hayatta onun için yaşadığını ve ondan başka kimseyi önemsemediğini' beden dilinle de söyleminle de göstermelisin.
Doğal halde yaşamayı seviyorsa onun doğallığının ne kadar güzel olduğunu söylemelisin. Giydiği bir kıyafetini sana gösterdiğinde -ki aslında daha o göstermeden- çok beğendini ve çok yakıştığını söylemelisin.
Minik ikramlar ne çok işe yarar
Ona arada bir sevdiği çikolatadan getirip ikram edebilmelisin. Arada bir birlikte 'haydi güzelim sana bir kahve ısmarlayayım' diyerek 'haydi seni bir sinemaya götüreyim' diyerek, haydi sana o sevdiğin yemekten ısmarlayayım' diyerek, 'haydi seninle baş başa kakalım' diyerek onunla birlikte çarşıya, eğlence merkezine, sinemaya veya tiyatroya gidebilmelisin.
Bir selatin camiine, bir evliya türbesine ve benzeri manevi ortamlara gidebilmelisin. Dini bilgisi olmadığı konularda sen biliyorsan böbürlenmeden ona öğretmen gibi değil de rehber gibi anlatmalısın.
Bu yerlerde, bu davranışlarınla onun senin yanına yakıştığını kimseye değil 'özellikle ona' ispat etmiş olacaksın. Onunla mutlu olduğunu ona bizzat eylem olarak göstermiş olacaksın.
Diyelim ki birikimlerinden ona bir takı hediye aldığında dünyaları ona bağışlamış gibi olacaksın. Hatta göreceksin farkında olmadan gelip senin yanağından öpecek, sana teşekkür ederek boynuna sarılacaktır.
Burada zaten sevginin ve sevgini ona ispat etmenin bedelinin ne olduğunu da göreceksin; O anda zaten bakışlarıyla ve davranışlarıyla seni yukarıda saydığımız erkekliğin 'en' tepelerine çıkartacaktır.
Onun pişirdiği yemeğe asla kusur bulmayacaksın. Hatta yaptığı yemeklerin gerekirse her lokmasında 'hımm ne kadar nefis olmuş' diyebileceksin. Getirdiği kahveyi asla reddetmeyeceksin.
Bulaşık suyu gibi mi yapmış? Sorun değil. Onu o an beğenmesen bile o iyi bir kahve haline dönüşmeyecek ki; Yine bulaşık suyu gibi olmaya devam edecek. Ama 'bu ne böyle bulaşık suyu gibi' eleştiri yapman eşinin kalbini kırmaya sebep olacaktır. Kahve iyi pişmemiş olsa bile onu 'rol gereği' de olsa beğendiğinde, iki şey kazanacaksın. Birincisi eşini sevdiğini ona ispat edeceksin. Onun kadınlık gururunu okşayacaksın, rencide etmeyeceksin. İkincisi de merak etme, aslında o da anlamıştır pişirdiği kahvenin kalitesini; Bir dahaki sefere sana daha iyisini, sonra daha iyisini, sonra daha iyisini -gerektiğinde sorarak, öğrenerek- başarıp sonuçta en köpüklü en nefis kahveyi hazırlayacaktır.
Niye mi?
Çünkü sen onun pişirdiği kahveyi hep beğeniyorsun. O sana her sabah kahvesini beğendirmeye çalışacaktır.
Kadınlar gerçekten çok anlayışlıdır
Kadın bu kadar güzel, bu kadar anlayışlı ve bu kadar duygusal bir varlıktır. Eğer sen onu koklamasını bilirsen kadın en güzel çiçektir; Sarmasını bilirsen toz kanatlı kelebektir;
Yok eğer getirdiği kahveyi beğenmezsen, kötülemesen ama 'ses çıkartmasan' dahi bir daha sana kahve gelmeyecektir. Ya da sen istersen yapılacaktır.
Gördün mü aradaki farkı?
Kahve davranışlardaki etki ve tepkiye sıradan bir örnektir; Sen benzerlerini düşünüp bulabilirsin;
Örneğin sabah işe gideceğim diyerek evden ayrıldığında akşam eve gelene kadar bir daha hiçarayıp sorar mısın hanımını?
Oysa iş yerinden bir ikindi vakti, bir öğle vakti arada bir şöyle arayıp 'nasılsın, iyi misin tatlım?', 'Şöyle bir arayayım dedim' gibi bir telefon açman ona dünyaları bağışlamak gibi gelecektir.
Çalışan eşlerin de birbirlerine arada bir araması, ziyaret etmesi, 'nasıl olsa akşama evde buluşuyoruz' dememesi gerekir. Eşine, sabah akşam beraber olsa bile bir akşam eve geldiğinde 'özledim seni' demek, 'bugün o lezzetli ellerinle ne yemek yaptın bakalım' demek, 'bugün ne güzel olmuşsun' demek, 'bu saçmodeli sana yakışmış' demek güzel davranışlardır. 'Bu kıyafet üzerine ne hoş durmuş' demek 'yanağından bir öpücük almama izin var mı?' diyerek jest yapmak hep bildik sihirli kapıyı açan anahtarlardandır; O sihirli kapı mutluluğa açılır;
Ona başka kadından söz etme!
Eşine, başka arkadaşlarının eşlerinden asla örnek vermeyeceksin; Başkasının hanımından veya başka kadından ileri geri de olsa söz etmen, kendi eşine gösterdiğin şeffaf sevginin parlaklığını buğulaştıran bir davranıştır. Sana ses çıkartmasa bile kadının kalbi bir tuhaf oluverir; Çünkü sen 'ondan başka bir kadından' söz etmektesindir; Hele o kadının yaptığı yemekten, giydiği kıyafetten, tutum ve davranışından kendi hanımına övgüyle söz etmen zaten bir fecaattir, ama o kadını tenkit ederek eleştirerek de olsa veya beğenmediğin bir tutum ve davranışından bile söz etsen sonuçta o kadından söz ediyor olman bile eşinin kalbinde hoş karşılanmayacaktır.
Ona davranışın nasıl olacaktır biliyor musun?
Bir güneş doğduğunda dünyanın bütün enerjileri ve ışıldakları anlamsızlaşır ya; Ay bile güneşin yanında kaybolur ya; Senin eşinle bir araya geldiğinde eşinden başka her şey güneşin yanında kaybolan parlaklıklar hükmünde olmalıdır. Bu duyguyu eşine verebildiğin zaman, hissettirebildiğin zaman ona hissettirebildiğin oranda onu sevdiğini ispatlamış olursun.
O da sana güneş gibi parlar;
Eşine, aileyi etkileyecek olan dış olumsuzluklardan söz etmemelisin. Borçlarını, dertlerini, onun bilmesi gerektiği takdirde bilmelidir ama bilmesinin bir fayda sağlamayacağı noktalarda söylemeyesin ki beyhude onu da üzmüş olursun.
Eşine teşekkür etmeyi bilmelisin
Eşini evde harçlıksız bırakmamalısın. Çalışan eş ise onun kazancına göz dikmemelisin. Ona aldığın getirdiğin, yedirip içirdiğin konularda başa kakış anlamına geleceği için asla 'sana şunu yaptım, bak geçende şunu almıştım, bunu yedirip içirmiştim' gibi sözler etmemelisin.
Bir yere giderken, eşine nereye gideceğini haber vermelisin. Taş fırın erkeği ayaklarıyla 'hesap mı vereceğim?' hanzoluğu yapmayacaksın.
Nereye gittiğini, tahminen ne zaman sonra geleceğini eşinin bilmesi hem onu evde korku ve endişeli bekleyişten kurtaracaktır. Hem sana olan güven itimadı devamlı artacaktır. Hem Allah göstermesin yolda izde başına bir hal gelirse sana ulaşılması sağlanacaktır. Bu, eşinden izin almak değil eşiyle hayatı paylaşmaktır. Taş fırın erkeği pozuna bürünen sorumsuz kimselere özenmeyip bu tavsiyemizi önemseyesin.
Eşine teşekkür etmeyi bilmelisin. Yaptığı yemekten dolayı teşekkür ettiğin gibi seni kapıda karşılayıp 'hoş geldin' dediğinde de teşekkürü unutmamalısın. Gecenin bir vaktinde yatak odanıza çekilip orada seni mutlu ettiğinde de teşekkür etmeyi bilmelisin.
Bireysel olarak eşine olan bu kibar, hoş ve anlayışlı olma halini eşinin ailesine karşı da uygulayabilirsen eşini çok ama çok daha memnun edersin. Aksine eşinin akrabaları hakkında arkasından bile olumsuz söz ve davranışlar yaptığın zaman sevdiğin eşinin kalbini kırmış olursun.
Farkında mısınız, erkek için de kadın içinde aslında mutluluğun anahtarı, birbirlerine sunacakları 'söz' ve 'davranış' tan ibarettir.
Hiçbiri ne para gerektirmektedir, ne emek gerektirir. Ne beden gücü ve yorulma gerektirmektedir. Sadece ve sadece karşıdakini önceleme gerekmektedir.
Eşler arasında birbirleri söz konusu olduğunda kimse bir başkasını, kendi çocuğu da olsa, kendi ana bası da olsa eşinin önüne geçirmeyecektir.
Onların yeri ayrıdır, eşinin yanındaki yeri ayrıdır.
'Önce annem' değil 'önce sen'
Bu püf noktası çok ama çok önemlidir. Anaya babaya öf dememek gerekir, ama onlara olan saygı ile eşin durumunun ikinci plana düşmesi birbiriyle alakasız konulardır.
'Önce annem' diyen kadın da 'önce annem' diyen erkek de aile içi mutluluğu yakalayamaz.
Aile içi mutluluğun sihirli formülü 'önse sen' diyebilmektir. Böylece önce mutluluk yakalanır. Mutluluk yakalanınca mutlu insanlar kendini mutlu eden insanın çevresine de annesi babasına da katlanır ve sorun çıkartmaz.