- Onlara Kur`anın, Sünnetin, Şeriatın, hikmetin ışığında nasihat etmesi gerekenlerin bu nasihati yapmalarına müsait şartlar, imkânlar, hürriyet bulunmasına rağmen nasihat etmemeleri, onları nasihatsizlik karanlıklarında bırakmalarıdır.
- Müslüman halka ilmihal öğretilmemesi de büyük zulümdür. Öğretmesi gerekenlerin elde imkân olduğu halde öğretmemeleri günahtır, suçtur.
- Müslüman halkın, birleşip tek bir Ü mmet haline gelmesi için çalışmamak, onları uyandırmamak da bir zulümdür.
- Bilenlerin, halkı, râşid bir İmam`a biat ve itaat etmeye davet etmemeleri de zulümdür.
- Müminlerin kardeş olduğunu, birbirlerini sevmeleri, desteklemeleri, yardımlaşmaları gerektiğini devamlı olarak hatırlatmamak, ittihad-ı İslam için çalışmamak, bu konularda halkı cahil bırakmak, bu da zulümdür.
- Müslüman halkın, en ehliyetli, en kabiliyetli, en liyakatli çocuklarını subay, öğretmen, hademe-i hayrat (din görevlisi) olarak yetiştirmeleri için gereken propagandayı, teşvikleri, telkinleri yapmamak da zulümdür.
- Ellerinde para, imkân, hürriyet, fırsat bulunduğu halde vasıflı güçlü, üstün Müslüman gençler yetiştirecek İslam Mektepleri ve İslam medreseleri açmamak zulümdür.
- Müslümanları İslama uygun gündemden uzaklaştırıp onları kısır politika dedikoduları, polemikler, çeşitli holiganlıklar, din magazini, faydasız, bazen zararlı malayani konularla meşgul etmek zulümdür.
- Ellerinde bunu yapabilecek hürriyet ve imkân bulunduğu halde halkı tashih-i itikad, Ehl-i Sünnet ve Cemaat, Fırka-i Nâciye konusunda uyarmamak, aydınlatmamak, bilgilendirmemek, yıkıcı reformlarla bid`atlerle (yasal sınırlar içinde) fikren savaşmamak da zulümdür.
- Namaz kılanların oranı yüzde ona, belki de altına düşmüşken, Müslüman halkı namaza davet etmemek de zulümdür.
- Din sömürücülüğü çok büyük bir zulüm ve afettir.
- Kur`ana, Sünnete, Şeriata, fıkha göre zekât almaya hakkı olmayanların zekât toplamaları, topladıkları zekâtları, zekât parasıyla yapılmayacak işlere, hizmetlere sarf etmeleri, zekât almayla hakkı olan Müslüman fakirleri, miskinleri mağdur etmeleri de zulümdür.
- Müslümanları bölmek, birbirleriyle hiçbir irtibatı olmayan bin fırkaya, cemaate, hizbe, sekte, kliğe, gruba ayırmak, Ü mmet birliğini paramparça etmek büyük zulümdür.
- Müslüman kesimi şifahî arabî kültürü seviyesinde bırakmak, onu medenî yazılı kültür seviyesine çıkartmak için (Nasıl çalışılması gerekiyorsa öyle) çalışmamak da zulümdür.
- Maddî imkân, hürriyet olduğu halde, çok güçlü, çok üstün, çok etkili bir islamî medya kurmamak zulümdür.
(Başka maddeler de yazılabilir, şimdilik bu kadarla iktifa ediyorum=yetiniyorum.)
Emanetlere göz göre göre hıyanet edenler yüksek Müslüman mıdır, alçak Müslüman mıdır? Lütfen cevap veriniz.
Mütehevvir, cerbezeli, öfkeli, saldırgan bir küfürbaza: Küfür ederek, hakaretler savurarak, kova kova çamur dökerek, şirretlik ederek fikirlerimi, görüşlerimi, iddialarımı çürütmezsin. Tutarlı, geçerli gerekçelerin varsa onları ortaya koy, öyle konuş. Böyle yaparsan seni dikkatle dinlerim, yanıldığım hususlar varsa onları tashih ederim.
Allah bu millete bir daha, o karanlık yıllardaki zulümleri, alçaklıkları, hıyanetleri, şenaatleri, cinayetleri, vahşetleri, zalimane idamları, devlet terörlerini, hak ihlallerini göstermesin.
Şu anda bütün dünya aşıları tartışıyor. Türkiye niçin tartışmıyor?
Önemli olan halkın sağlığıdır ilaçsanayiinin, tıp sektörünün maddî menfaati değil.
Kimyasal ilaçsız, ortodokstıpsız, MR cihazsız tıp, tedavi, ilaç, şifa, sağlık vardır ama bu ucuz tıbbı tatbik etmek istemiyorlar.
Bir din büyüğüne: O lüks, pahalı, masraflı, şaşaalı, debdebeli otomobil ileride sizin başınıza çok şiddetli ağrılar getirecektir.
En büyük ahlaksızlar: Ellerinde hürriyet, imkân olduğu halde ahlaksızlıkla ve ahlaksızlarla mücadele etmeyen sözde ahlaklılardır.
En büyük namussuz: Elinde hürriyet ve imkân olduğu halde namussuzluklarla mücadele etmeyen sahte namusludur.
Mütemadiyen gıybet eden, kardeşliği bozan, birliği sarsan sahte Nurcuya: Bediüzzaman sağ olsaydı sana okkalı bir tokat aşkeder, seni yere serer ve tard ederdi.
Hz. Nuh`un Gemisi Buharlı mı idi?
İLMÎ ve kültürel sohbetlerde, tartışmalarda, müzakerelerde hakarete, alaya, ciddiyetsizliğe, öfkeye, adaletsizliğe, yaygaraya, hafifliğe yer yoktur. İşin içine hakaret, alay, öfke karışırsa ciddiyet elden gider.
Evrensel hikmete göre hayret (şaşmak) mezmumdur, yani kötü bir şeydir.
Büyük bilge Sokrates`in, bir şey biliyorum, o da hiçbir şey bilmediğimdir mealinde konuşmuş olduğunu her kültürlü insan bilir.
Ü zerinden kaçsene geçti, şimdi tam hatırlamıyorum... Yukarıdaki satırları, Hz. Nuh aleyhisselamın gemisi ile ilgili ciddiyetsiz alaycı cıvık tartışmalar üzerine yazmışım.
Gemi buharlı mı idi, o zaman cep telefonu var mıydı?.. Bunlar efendice tartışılmalıdır. Hakaretsiz, alaysız...
Birkaçsene önce, AmerikayıKristofKolomb`tan çok önce, Müslümanlar keşf etmişti iddiasına, İslam düşmanı kesimden alaylı kaba yaygaralar yükselmişti.
İnterneti açınız, /discovery of AmericabeforeColombusbymuslims/ kelimeleriyle arayınız, ne ibretli bilgiler elde edeceksiniz.
/Tarihî tabloda cep telefonu/ kelimeleriyle arayınız. Pieter de Hooch`un 1670`de yaptığı yağlıboya resimdeki cep telefonunu görünüz.
Elmalılı Hamdi Efendinin Kur`an tefsirinde, Hz Nuh`un gemisinin buharlı olması ihtimalinden bahs ediliyor. Bu tefsir M. Kemal zamanında devlet tarafından yayınlanmıştır. (Başka muteber tefsirlerde de buhar kazanından bahs edilmektedir.)
Yaygaracılara biraz ciddî olmalarını tavsiye ediyorum.
Müslüman gençlere: Her Müslüman öğrencinin masasında, çantasında TDK`nun İMLA KILAVUZU`nun bir nüshasının bulunması şarttır. Bu kılavuzdaki lisan ve noktalama kuralları mutlaka öğrenilmelidir... Dahi manasına gelen de`lerin, da`ların, iki cümleciği bitiştiren ki`lerin ayrı yazılacağı gibi basit kuralları bilmeyen kişinin bu cahilliği asla kabul edilemez. Bilmemek ayıp değildir, öğrenmemek çok ayıptır. Hiçbir okumuşun şefkat yerine şevkat, mahzur (sakınca) yerine mahsur (kuşatılmış), hafriyat yerine harfiyat, tefsir yerine tesfir, evkaf yerine efkaf yazmaya hakkı yoktur. Bilinmeyen, yahut üzerinde tereddüt edilen kelimeler bu kılavuza bakılarak düzgün yazılmalıdır. Dilimizde kullanılan Arapça Farsça tamlamaların nasıl yazılacağı, noktalı virgülün nasıl kullanılacağı hep öğrenilmelidir. Her Müslüman gençgünde, bilmediği on kelime ve tabir öğrenerek Türkçesini ilerletmelidir. (Not: On sekiz yaşında milletvekili olmak için cayır cayır yanıp tutuşan, akılları başlarından bir karış yukarıda olan tû l-i emel sahibi arivist adayı gençlerimizin bu kılavuza ihtiyaçları olmadığını beyana hacet yoktur.)