Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılması dünyada dengeleri değiştirdi. Yunanistan bu dönemde azınlıklara karşı yıldırma, zorla göçe zorlamak için baskı politikası uyguladı. Türkler komitacı olarak nitelendirildi. Müslümanlara ait camiler, okullar, her türlü sosyal tesislere çeşitli sebeplerle el konuldu. Köylerde komitacı iddiasıyla silahlar aranıyor, insanlar yaralanıyor, öldürülüyordu. Fethettiği yerlerde kimsenin inancına, yaşayış şekline müdahale etmeyen, gittiği yere adaleti götüren Osmanlı’nın torunlarından geçmişin intikamı alınıyordu âdeta. Özellikle Kavala ve Drama kırsal kesiminde yaşayan Türkler sürülüp, yerlerine Kafkasya’dan Rum göçmenler yerleştirilmekteydi.
Her iki ülke işlerin bu noktaya varması neticesinde nüfus mübadelesi yapma yolunu seçti. Bilhassa Yunanistan’ın menfaatine olan bu durum esnasında hesapta olmayan bir gelişme oldu. Türkiye’den ve Bulgaristan’dan giden Rumların yanı sıra hiç hesapta olmayan Sovyetler Birliği’nden ihtilal nedeniyle göçen bir milyonu aşkın Rum asıllı göçmen de Yunanistan’a göçünce Yunanistan zora girmişti. Birleşmiş Milletler Norveçli Fridtjof Nansen’i görevlendirdi. İsviçre’nin Lozan şehrinde Lozan Barış Konferansı’nda “Yunan ve Türk Halklarının Mübadelesine İlişkin Sözleşme ve Protokol” 30 Ocak 1923’te imzalandı. Sözleşmeye göre; İstanbul dışında Türkiye topraklarında yaşayan Rumlarla, Yunanistan sınırları içinde olup da Batı Trakya dışında yaşayan Türkler mübadeleye tabi tutuldular. İki ülke arasında varılan anlaşma 01 Mayıs 1923 tarihinde yürürlüğe kondu.
Yahya Kemal Beyatlı, “Lakin vatandan ayrılışın ıstırabı zor” sözü ile dramı bir cümlede kalplere nakşediyor.
Madde 1: “Türk topraklarında yerleşmiş Rum ortodoks dininden Türk uyrukları ile Yunan topraklarında yerleşmiş Müslüman dininden Yunan uyruklarının, 1 Mayıs 1923 tarihinden başlayarak, zorunlu mübadelesine girişilecektir. Bu kimselerden hiçbiri, Türk Hükümeti’nin izni olmadıkça Türkiye’ye ya da Yunan Hükümeti’nin izni olmadıkça Yunanistan’a dönerek orada yerleşemeyecektir.”
Madde2: Birinci Maddede öngörülen mübadele:
a)İstanbul’da oturan Rumları (İstanbul’un Rum ahalisini)
b)Batı Trakya’da oturan Müslümanları (Batı Trakya’nın Müslüman ahalisini) kapsamayacaktır. 1912 Kanunuyla sınırlandırıldığı biçimde, İstanbul Şehremaneti daireleri içinde, 30 Ekim 1918 tarihinden önce yerleşmiş sayılacaklardır. 1913 tarihli Bükreş Anlaşması’nın koymuş olduğu sınır çizgisinin doğusundaki bölgeye yereşmiş tüm Müslümanlar Batı Trakya’da oturan Müslümanlar sayılacaklardır.
Mübadele sözleşmesi sonucunda, İstanbul, Gökçeada ve Bozcaada’da ikamet eden Ortodoks Rumların dışında tüm Anadolu ve Doğu Trakya’da ikamet eden Ortodoks Rumlar Yunanistan’a, Batı Trakya dışında Yunanistan topraklarında yaşayan tüm Müslümanlar Türkiye’ye gönderilmiştir.
Tuzla, söz konusu mübadelenin merkezi konumundaki yerleşim yeridir. Tuzla’ya gelen mübadiller genellikle Selanik’ten, Kılkış’tan, Drama’dan, Girit’ten, Sakız Adası’ndan gelmişlerdi . Gemilerde iskiflenmiş bir mamül gibi taşınan insanların ardında bıraktıkları vatanları, toprakları, yuvaları arkasında yaşanmışlık geçmiş, önünde ise uyum sağlamak zorunda olduğu yeni bir hayat, belirsiz gelecek.
Tuzla Kent ve Mübadele Müzesi, yaklaşık 1500 yıllık tarihe ev sahipliği yapan Tuzla’ya tanıklık etmiş, yaşanmışlıkları olan eşyaları sergiliyor. Tuzla tarihi, mübadele tarihi, denizcilik tarihi, yerel tarih, tersane tarihi en ilgi çeken bölümlerinden birinde depremler ve salgınların kronolojik bilgisi ile bir tarih yolculuğu yaptırıyor.
Müze gezimizi bir mübadil olan ömrünü kendi ifadesi ile “Doğduğu, yaşadığı, vatan bildiği Tuzla’ya” hizmete adayan, Tuzlader Başkanı Nursen Temizel Hanımefendi rehberliğinde gezmek büyük bir şanstı.
Bahçedeki ağaçlardan sergilenen her eşyaya kadar adım adım hatıralarını dinledik. Müzede Nursen Hanım’ın emekleri, kendi aile koleksiyonlarından çok özel eserler göz dolduruyor. Selanik’ten getirdiği altın simli gibi ışıl ışıl Selanik toprağı, yanında beş yaşında öğrenmeye başladığı Kuran-ı Kerim’i incelerken Kuran hocasına dualar gönderip, vatanın toprağın ne kadar kıymetli olduğunu sözler tükenip gözümüzden süzülen yaşlar anlatıyor. Fincanlar, çocukluğundan kalan hiç sevmediği çalar saati, babaannesinin namaz örtüsünün başında yaşadığımız duygusal dakikalar. Babacığına verdiği sözü tutmanın verdiği huzuru çevresine yansıtan cesur, girişimci, misafirperver bir mübadil hanımefendi. Evlatlarını, torunlarını dede topraklarına götürüp, Selanik’te dut ağaçlarının altında oturup babasıyla dertleşen Nursen Temizel, iki toplumun kültürünün kaynaşması, yaşatılması için turlar düzenliyor, etkinlikler yapıyor, ailece bu yolda kıymetli hizmetler sunuyorlar.
Tuzla Belediyesi Kent ve Mübadele Müzesi’nin, Sanat Tarihi bölümü mezunu görevine hâkim sorumlusu Betül Alkılıç Hanımefendi’nin nezaketi, rehberliği ve misafirperverliği kusursuz.
Mübadele göçmenlerinin kalbi Tuzla’da Kent ve Mübadele Müzesi’nde farklı bir öğrenme alanında okullarda göremeyeceğimiz bilgiler edindik. İnsanların korkuları, mücadeleleri, yaşanmışlıklarını bir çırpıda gezip, tarihin acı dolu tünelinden nemli gözlerle çıktık.
Geçmiş deneyimlerin geleceği tasarlaması gerekirken, acının tarihe kanla yazıldığı Gazze katliamını gözyaşları içinde izlemek, insanlık tarihinin bir yol kat edemediğine şahitlik etmek büyük ızdırap. Yüz yıl öncesinde yaşanan dayatmalar, toprağından, yurdundan zorla göç ettirilen, çeşitli zorbalıklara maruz kalan acı ile yoğrulan mübadiller ve yüz yıl sonrasında Gazze katliamında kan gölü içinde yok olan hayatların arasında tükenmiş insanlık. Kalp acılara katlanabiliyor lakin katliam izlemeye alışamıyor. Her müze gezisi tekâmül sürecinin bir merhalesi.