Pandemi süreçleri, katalog üretiminde kâğıt, baskı maliyetlerindeki artış, online mezat platformlarının çoğalması vb. sebeplerle uzun zamandan beri salon müzayedeleri düzenlenmiyordu. Hafta içerisinde kargodan Phebus müzayede şirketinin 2 Haziran 2024 tarihli salon müzayedesinin kataloğu gelince haliyle bize de mezkûr etkinliğe dair bir kaç kelâm yazmak düştü!
216 sayfalık hacme 240 eserin sığdırıldığı “Salon Müzayedesi”nin kataloğuna benzer örneklerinde sıkça görüldüğü gibi evvelemirde Gazi Mustafa Kemal’e ait fotoğraflar ve kartvizitle başlanmış. Öznesinde Gazi Mustafa Kemal bulunan yirmi dört mezat unsuru arasında Gazi’nin dîvânî hattıyla kaleme alınan ve ıslak imzası bulunan mektubu dikkatleri üzerine çekiyor. Dikkati calip diğer bir husus ise Türk Lirası’nın yabancı paralar nezdinde kıymet kazandığı bir süreçte mezkûr mektup için on iki bin Amerikan Doları başlangıç fiyatının tesbit edilmiş olması. Kataloğu dikkatlice incelediğimizde tüm ürünlerin benzer şekilde Amerikan Doları üzerinden satışa konu edildiğini tesbit ettik. Her neyse, biz notumuzu düşelim ve Gazi’nin mektubuna nazar edelim!
Mektup Sırp, Hırvat ve Sloven Krallığı’nda Büyükelçilik görevinde bulunan Hikmet Bey’in başka bir vazife ile görevlendirilmesi üzerine kaleme alınmış. Türkiye Cumhuriyeti Reis-i Cumhuru Gazi Mustafa Kemal, 1928 yılına tarihlenen mektup ile Kral Birinci Aleksandr’ı lisanın münasip olanıyla keyfiyetten haberdar ediyor.
Kastamonu mebusu Ahmed Mahir Efendi son Osmanlı ulemâsını temsil ediyor!
Bu meyanda nazarımıza takılan bir efemera ürünü daha var: Mustafa Kemal’in ıslak imzasıyla Kastamonu mebusu Ahmed Mahir Efendi’nin milletvekilliği kimliği. Ahmed Mahir Efendi, TBMM’nin ikinci dönem milletvekillerinden, Umûru Tasarrufiye ve Umûru Diyaniye Encümeni Reisliği görevlerinde bulunmuş âlim ve fâzıl bir zat. Adını andığımız zat bir taraftan mebus kimliğindeki mümin ve mütevekkil fotoğrafıyla okuyucularımızdan lisan-ı haliyle Fatihalar beklerken diğer taraftan sünnet-i seniyye üzerine bıraktığı sakalı ve mütemadiyen başında bulundurduğu sarığıyla son Osmanlı ulemâsını temsil ediyor.
İçinden kaos, hüzün ve mücadele azmi geçen yıllar!
Mezatta, Meşrutiyet, Tanzimat, Birinci Cihan ve Balkan Harbi yıllarına tarihlenen onlarca madalya, fotoğraf, obje, afiş ve dönem kıyafetleri koleksiyon meraklılarını iki asır öncesine; içinden kaos, hüzün ve mücadele azmi geçen yıllara götürüyor.
“Sultanın protezcisinden protez bacak”
“Sultanın protezcisinden protez bacak” işte o dönemden mahzun bir hatıra… Şimdi de bu hatıra için kurulan pazarlama iletişimi cümlelerine göz atalım: “Sultan’ın ve saray mensuplarının tedarikçisi; cerrahi-tıbbi malzemeler, protezler ve medikal ürünler satıcısı Hugo Avellis’in ”Sultan Mehmed Reşad” tuğralı firma levhasıyla, Cihan Harbi’nde bacağını kaybeden askerler başta olmak üzere dönemin uzuv eksikliği yaşayan insanları için üretilen protez bacak, "Hugo Avellis-Constantinople-Fournisseur de S.M.J. Le Sultan", uzunluk 80 cm, en 16 cm.”
El emeği, göz nuru afişler!
Salon mezatında birbirinden renkli, el emeği afişler dikkat çekiyor. Tasarımlarına Ruzin Gerçin’in, Mengü Ertel’in, Fahri Güneri’nin, Mesut Manioğlu’nun ve İhap Hulusi’nin emekleri sebkat eden afişler, koleksiyon meraklılarını 1940’lı yılların orta yerine bırakırken CHP Eşya Piyangosu afişi önümüze çıkıyor! “C.H.P. Eşya Piyangosu 23 Nisanda Çekiliyor” yazılı afişte gagasında “Cumhuriyet Halk Partisi Piyango Bileti’ni taşıyan talih kuşu (!) kanatlarını kırmızı zemine beyazla işlenen Altı Ok görselinin üzerine açmış.
Kumbaralar, mühürler ve kılıçlar…
Cam kül tablaları, tarihi kumbaralar, gümüş seyahat takımları, mineli, gümüş savat işlemeli tabakalar, ahşap rahleler, mühürler, kılıçlar, hançerler, kahvedanlar, Kütahya çini panolar, Osmanlı kuyum ustalarının sanat zevklerini üzerlerinde taşıyan mücevherler, Osmanlı saatler ve ithaflı, imzalı Osmanlı dönemi baskılı kitapların ardından katalogda kalem güzellerine tevafuk ediyoruz.
Salon mezatına eserleri konu edilen yirmi hattattan sadece Ali Toy hayatta. Ta’lik yazı nevinin müstesna şahsiyeti Ali Toy’a hayırlı, bereketli ömürler niyaz ederken teberrüken sair hattatlarımızın isimlerini yazalım: Şekerzade Talebesi Berberzade Mehmed Said Efendi, İbrahim Rodosî Talebesi Hâfız Yusuf, Ahmed Râkım Efendi, Mehmed Şefik Bey, Cüce Abdullah Efendi, Mehmed Nûri Sivâsî, Şeyh Aziz Rifâî, Suud el-Mevlevî, Hacı Kâmil Akdik, Necmeddin Okyay, Hamit Aytaç, Mustafa Halim Özyazıcı, Macid Ayral, Kamil Ülgen, Emin Barın, Ali Toy, Fevzi Günüç, Seyyid Osmlan Hilmi ve Hâfız Osman Rüşdi, İbrahim Şükri Trabzonî Kandiyevî.
Vakt-i merhununda sülüs, celî sülüs, sülüs-nesih, nesih celî tâ’lik, celî dîvânî, muhakkak-sülüs-nesih ve gubârî yazı formlarında kaleme alınan hüsn-i hat levhalarına dair söylenecek, yazılacak çok şey bulunmakla birlikte önce merhum Fevzi Günüç’ün ilk hilyesi olarak takdim edilen siyah zemin üzerine beyaz üstübeçle yazılan 1411/1990 tarihli hilye-i şerîfeye, akabinde de Mustafa Halim Özyazıcı’nın nesih meşk murakkaına detaylıca bakalım…
Sülüs-Nesih Hilye-i Şerîfe
Hüsn-i Hat: Fevzi Günüç
Tarih: 1411-1990-1991
Ketebe: Harrarahû Fevzî min tilâmîz-i Hüseyin gufiralehumâ
Hilye, Hattat Fevzi Günüç tarafından klasik terkiple ve sülüs-nesih hatlarıyla kaleme alınmış. Hilyenin başmakam kısmında klasik oklu sülüs Besmele yer alırken âyet kısmında Enbiyâ Suresi’nin 107’inci âyet-i kerîmesi sülüs hatla yazılmış. Nesih hattıyla yazılan hilye metninin dairevî merkezinde 9 satır; kıta kısmında ise imza satırı dâhil 5 satır nesih yazı var. Çeheryar isimleri sülüs hattıyla kaleme alınan hilye, siyah kâğıt zemin üzerine beyaz üstübeçle klasik tarzda yazılmış.
Hattat Fevzi Günüç bu toprakların önde gelen ilim ve sanat adamlarından biriydi.
Phebus mezatında ”Fevzi Günüç’ün ilik hilyesi” olarak satışa konu edilen sülüs-nesih levhadan ilhamla merhuma rahmeti vesile kılarak birkaç kelâm edelim.
Fevzi Hoca ülkemizin önde elen ilim adamlarından biriydi. Sanatkârdı; hat sanatı üstadıydı. Konya’da pek çok kişiye yazı sanatının inceliklerini öğreterek icazet vererek; kadim sanata yeni isimler ve eserler kazandırmıştı.
“Hat hocanın öğretişinde gizlidir.”
Hazret-i Ali’nin hat sanatının icracılarına yönelik meşhur sözünü bilirsiniz: “Hat hocanın öğretişinde gizlidir. Kıvam çok yazmakta, devamı da İslam dini üzerine olmakta mümkündür.” Bu söz, Fevzi Günüç merhumu tarif ve tavsif etmektedir. Hat sanatını, Hocası, Üstadı, Hüseyin Kutlu’dan öğrenerek icazetini almıştı. Hocasından ne öğrendiyse, hüvesi hüvesine; milimi milimine talebelerine aktarmıştı.
Prof. Günüç, yüzlerce, bir adım öte binlerce yazı kaleme alarak mezkûr kelâmda geçen “Ve kıvâmuhû kesret’ül-meşk” ifadesinin gereğini yerine getirmiştir… Marifet, çalışkanlık, nezaket, nezafet, azim, mücadele, vakar, diğergâmlık ve tevazu Fevzi Günüç’ün kişiliğini izahta kullanılabilecek ahlakî meziyetlerden bir kaçıydı. Son cümlemize hastalığı zamanında gösterdiği tevekkülü, teslimiyeti ve sabrı da eklemek vâkıa mutabık olacaktır.
Fevzi Günüç hocayı Selçuk Üniversitesi’nde kurucu dekanı olduğu Güzel Sanatlar Fakültesi’nde ziyaret etmiştim. O yıllarda Fakülte binası henüz yeni inşa edilmekteydi. Hoca, pek çok iş ve hizmetinin yanında inşaat işlerini de titiz bir şekilde takip ediyordu. Makamında görüştüğümüz Fevzi Hoca ile sanat ve estetik güzellikler üzerine hasbıhal etme imkânı da bulmuştuk.
Fevzi beye Hakikatin Sonsuzluğunda Vedûd’a Yolculuk Esmâ-i Hüsnâ serlevhalı kitabımız için biri klasik, diğeri de İbn-i Hacer El-Askalânî’nin naklettiği tertip olmak üzere iki adet Esma-i Hüsna levhası ile Ya Vedûd Celle Celâluhû sülüs istifini ve akabinde de Lafza-i Celâl ve İsm-i Nebi tertiplerini yazdırmıştım. Hoca, sözleştiğimiz gibi vakti zamanında eserleri teslim ederken muhaveremizde hocasına müteveccih bağlılığını gözlemledim.
“Gıyabî hürmet himmete vesiledir” demiş eskiler. Fevzi Bey, Üstadı Hüseyin Kutlu’ya hulûs-i kalp ile bağlı olup hemen her hususta hocasının yolunu takip ediyordu. Yazıların ücretini konuşurken bile “Bizim hocamız Hilye-i Şerife’yi şu fiyattan yazmamızı, Hilye’ye mukabil olan Esma-ı Hüsna yazıları için de ona mümasil bir rakam söylememizin uygun olacağını münasip görmüştü” diyerek hocasını işaret etmişti. Fevzi beyin yazıları için söylediği rakamlar pek çok kişinin bütçesine uygun ve ödenmesi mümkün olan meblağlardı.
Konya’da on bir yıldır Üçler Mezarlığ’nda ‘basübadelmevt’i beklemekte olan Fevzi Günüç’e yazdığı hurufat adedinde rahmet niyaz ediyorum. Makâmı âlî, mekânı Firdevs olsun. Âmin.
Mustafa Halim Özyazıcı’nın nesih meşk murakkaı
Mezatta Hattat Halim Efendi’nin (Mustafa Halim Özyazıcı) on yedi sahifelik meşk murakkaı da satışa getiriliyor! Halim Efendi tarafından talebelerinden Sevim Hanım’a 1959 yılının Ocak-Aralık döneminde meşk sadedinden yazılıp takdim edilen nesih hurufat meşklerinin hurufat kısmının eksiksiz olduğu belirtiliyor.
Yazıldıktan altmış dört yıl sonra murakka’ haline getirilen meşkler geçtiğimiz yıl Emel Türkmen tarafından tezhiplenmiş. Merak edenler için meşk murakkaının 1378/1959 tarihli ketebe bölümünü okuyalım: ”Meşşekahu’l-fakîr el-Hâc Mustafa Halîm Muallim’il-Akademi gaferallahu zünûbehû sene 1378/1959”
Hat sanatının merhum üstadı Halim Efendi’ye derin bir saygı ve hürmet hissederim.
Halim Efendi'yle ilgili ne zaman bahis açılsa gönlümde hat sanatının merhum üstadına karşı derin bir saygı ve hürmet hisleri galebe çalar! Ve ne hikmetse Halim Efendi’nin siyah-beyaz fotoğraf karelerinde kalan mütevekkil ve mütebessim çehresini temâşâ ederken gönül iklimimde bir sızı belirir!
Mustafa Halim Efendi, Cumhuriyetin ilanıyla birlikte birbiri ardına sıralanıveren inkılâplardan en fazla etkilenen kişilerin başında gelir. Harf inkılâbıyla birlikte Mustafa Halim Efendi’nin hattatlık mesleği elinden alınmıştır. Hattat Mustafa Halim Efendi böylelikle bir gecede işsiz kalmış ve içine, özüne çekilmiştir...
Harf inkılâbıyla birlikte bir gecede “ümmet” “ulus” olmuş arşivlerdeki Osmanlı belgeleri hurda kâğıt fiyatına ötelye-beriye satılırken, kütüphanelerdeki yazma eserler, dükkânlardaki besmele levhaları ya ardiyelere kaldırılmış, ya tavan aralarına saklanmış, ya da kapı önlerine bırakılmıştır.
İşte böyle bir ortamda çok sevdiği hat sanatından ve birkaç talebesinden koparılan Halim Efendi Zeytinburnu’nda Çırpıcı mevkiinde satın aldığı bağda bağbanlık yapmaya başlamıştır. Tabii ki Halim Efendi zahiren bağbanlık yapmakla birlikte bağ evinde bir yandan yazı yazmaya, diğer yandan da talebe yetiştirmeye devam etmiştir.
Kur’an-ı Kerîm okumanın ve okutmanın yasaklandığı dönemlerde serdengeçti hocaefendilerin İslâm dinini yeni nesillere öğretmek için ziraat çiftlikleri kiraladıklarını ve tarla işçisi mahiyetindeki talebelerine dinimizi öğrettiklerini bilirsiniz. Halim Efendi de işte böyle zor zamanlarda kolluk kuvvetlerine inat İslâm yazısına hizmet etmeye devam etmiş; mezkûr dönemde yazdığı hat levhalarının altına “Sabıkan hattat bağbân Halim” ketebesini koymuştur. Böyle bir levha, koleksiyoner İrfan Başak’ın koleksiyonunda bulunmaktadır.
Halim Efendi için, “Binlerce, bir adım öte on binlerce yazı/eser yazmıştır” diyecek olursak mübalağa etmiş olmayız. Çünkü o hayatı boyunca usanmadan yazmış, yazdıklarını biriktirerek, bir kenara koymuş; 66 yıllık hayatını tamamladığında mirasçılarına devasa bir hat terekesi bırakmıştır. Halim Efendi’nin çok ve bununla birlikte nitelikli eserler yazmış olması sadece hattatlıkla uğraşmasıyla telif edilebilir.
Elim bir trafik kazasıyla garîk-i rahmet olan Halim Efendi'nin bir talihsizliği de terekesinin hebâ edilmesidir. Hattat Halim Efendi'nin -belki- en büyük talihsizliği hat terekesinin iyi yönetilememesidir. Malum olduğu üzere Halim Efendi'nin terekesi haraç mezat satışa arz edildi; yazıları, çuvallarla satıldı. Her bir çuvalda yüzlerce yazı... Piyasa, sadece bir yazı simsarının Halim Efendi’nin Kocamustafapaşa'daki evinden altı çuval yazı aldığını bilmektedir.
Hâsılı, Halim Efendi'nin tüm terekesi; deste deste yazıları satıldı. Fotoğrafları, kamış kalemleri, cep saati, divitleri, hokka takımları, enfiye kutusu, "ney"ine varıncaya kadar, baha eden neyi varsa satıldı.
Halim Efendi'nin yazıları esnaf mezatlarında, sahaflarda, Moda'daki antikacılarda, Nişantaşı müzayedelerinde parça parça satılarak yeni sahiplerini buldu/buluyor. Bugün, hâlâ Phebus özelinde ister sanal olsun, ister gerçek, hemen tüm müzayedelerde Halim Efendi'nin yazıları satışa konu ediliyor. İmzalı, imzasız yüzlerce yazısı...
Artık eskicilerde dahi Halim Efendi'ye ait ne ararsanız bulabilirsiniz: Tuğralar, şahıs isimleri, dükkân isimleri, tabelalar, devlet dairesi, karakol, apartman isimleri, kartvizitler, eskiz kâğıtlarının üzerinde kırmızı, yeşil mürekkeplerin yol bulduğu cami kubbe ve kuşak yazıları...
Halim Efendi, hayata ve hakikate dair hemen her şeyi yazmış... Âyet-i kerîmeler, hadis-i şerifler, güzel sözler, kasideler, şiirler, marşlar, cami yazıları, tuğralar, kartvizitler... Ve yine Halim Efendi, yazı yazmanın mümkün olduğu hemen her türlü zemin üzerinde kalem oynatmış. Kese kâğıdı, gazete kâğıdı, aharlı kâğıt, ebru kâğıdı, kuşe kâğıdı, eskiz kâğıdı, aydınger, kumaş, teneke, cam, tahta... Sanayi-i Nefise Mektebi'nin mütekâit hat hocası eline nasıl bir malzeme geçerse geçsin üzerinde meşk etmiş.
Phebus’un salon müzayedesinin Halim Efendi ketebeli 141 ve 142 nolu celî tâ’lik ve celî sülüs hatları bizi nerelere götürdü!
Yazının başında “Mezatları soracak olursanız “ne ararsan bulunur derde devadan gayrı!” demiştik. Koca Râgıb Paşa haklı: “Turfe dükkân-ı hikemdir bu kühen tâk-ı felek/Ne ararsan bulunur derde devadan gayrı”
Hâsılı müzayedede satın alınan eserlerin bir bölümü bilinçli koleksiyonerlerin evlerini/koleksiyonlarını tezyin ederken diğer bir bölümü ise bir sonraki müzayede için gün sayacak! Bittabi derde deva ayrı mevzu!
İbrahim Ethem Gören/02.06.2024-Yazı No: 593