'Dünya gençliğinin ruhundaki susuzluk' 'Sorulması su gibi ihtiyaçolan bir soru olarak görüyordum bu soruyu.
Ruhlarımızdaki susuzluk sadece Müslüman ülkelerdeki gençlik değil, öbür dinlerdeki gençyaşın insanları da bir arayış içinde olmalıdır. Belki arayıştalar da bu arayışın yankısına tanık olunmuyor yeryüzünde. Bütün insanlığı tehdit eden ortak bir gelişme karşısındayız. Uzun insanlık tarihinden habersiz yaşamak, e-ğ-i-t-i-l-e-m-e-m-e-k. Ya da öyle izole bir eğitim verilmek ki, genç, evrensel hakikî likten umarsız kalsın.Aynı fakat öteki uçtan bakışla: Hakikî evrensellikten haberi olmaksızın, sonunda iş hayatına atılmak.Atılıyoruz ama acaba ruhlar memnun mu? Herşeyi düzenin helezonlarına göre, üstelik reklâmı bir takım kuruluşların insana propagandası halinde ayarlayan medya ahtapotu versin bakalım bu sorunun cevabını.
Nerde ruh aradığını bulamamışsa orada dünyevî leşme vardır. Dünyasallaşma vardır. Eksik algılama ve eksik yaşama demektir bu. Ve elbette insan kendi kendini bu sınırlama ve sınırlandırma içinde kendine sunî cennet yakıştırmaktan kendini alamayacak veya âhirete hayret ede ede kantarın topuzunu kaçırarak varolmayı bu dünya ile sona erdirse bile, bu sefer cennet bu dünyadadır deyiverecektir. Peygamberler tarihi, o çile erlerinin tek tek yaşadıkları bize gösteriyor: Çok kavimler öte dünyayı inkâr ile cenneti yeryüzünde inşa fodulluğuna kalkışmışlardır.
*
Acaba Mevlânâ Celâleddin Rumî `nin büyük eseri Mesnevî insanlık için bir başlangıçdeğeri taşıyor olamaz mı?
Birileri, geçmişle gençadam arasına kendi ihtirasları adına mı giriyor, bakalım Mesnevî ile o gencin muârefesinden ne doğacak. Binlerce lüzumsuz gündem kılkurdunun kaynaştığı günümüz dünyasında Mesnevî ile dünya gençliğinin tanışması yeni bir çığır açan bir eylem, siyaset dışı bir siyaset olabilir. Dünyada bir taraftan idealizm insanların içinde söndürülmeye uğraşılırken, bu, bir yeni okumanın başlangıçnoktası olamaz mı?
*
Sovyetizmin kendi kendini tasviye etmesinden sonra o ülkeler gençliği manevî bir boşluğa girdi. Ama belki daha öncelikli bunalım, Batı medeniyetinde edebiyat ve sanatta 1970`lerde fark edilmeye başlamış olan büyük duraklamadır.
Batı medeniyetinde bir edebiyat boşluğu diyoruz. Uçuş dili ile söylememiz gerekirse bir edebiyat türbülansı içine girilmiştir.
Büyük eserleri sadece Batı`ya yaraştıran ama Doğu`nun çıkardığı büyük şahsiyet ve eserleri görmeyerek, kendisini kapatan bir Batı gençliğidir olan. Ne oldu Batı gençliği bütün manevî sorunlarını bir çırpıda çözümledi mi? Yoksa birer ikişer şu veya bu vesile ile Müslüman oluyorlar da sükû na mı eriyorlar. Biraz bu dediğimiz oluyor galiba. Mizacı taşkın olup, yararlı olmayı silâhlı mücadele olarak anlayanlar ise Afganistan`a, şuraya buraya gidip savaşıyorlarmış, gazetelerden ara sıra okuyoruz bu haberleri. İslâm`ı bir şiddet dini ve terörizm kaynağı görmek, göstermek, bellemek, belletmek isteyen politikacılar için kaçırılmaz fırsat tabiî . Onlara diyemeyiz ki, beyler ara sıra Bertrand Russel okuyunuz. A. Carlyle`nın yapraklarını çeviriniz. Kendinizde bu asurî leşmeyi fark ediniz. İnsanlığı kaygı edininiz. Yoksa insanlığın sırtına ihtiraslarınızı yükleyip sonra da onu haydamayınız! Korkuyu bir yönetim aracı haline getirmekten vazgeçiniz. Egoların karnavalında traji-komik açıklarınız oluyor. Tarihî düğümlerinizi görün, o düğümler varken, üstelik durdukları yerde katmerlenirken sorunlarınızın sebeplerinden kaçarak yapay sebepler icât etmekten vazgeçiniz!..
Filozof ve düşünürlerin, çoğu zaman onların ikisinden de üstün bir iki şair geldi bu dünyaya zaten siz de bunu fark ettiniz ve onlara 'mistik' dersiniz. Hah işte o mistiklerdedir ümit ışığı...O hakikî şairlere o kadar hayret ediyorsunuz o kadar hayret ediyorsunuz ki onları kendiniz için tehlikeli sayıyorsunuz.
Dünya bir ateş topu haline gelmeye karar verdi belki, içerden.Siz onu ateşe vermek istiyorsunuz, dışardan.
Ve insan ruhu susuzdur.
İnsan ruhu sonsuzdur