'Memleketin yarısı hava alamıyor'
Değerli okuyucularımız,
Bugün yine yazımıza fıkra olmasa da fıkra gibi bir haber ile başlamak istiyoruz.
Tarihi önemli değil ama habere göre Rusya da inanılması güçbir olay yaşanmış.
Başından bıçakla yaralanan bir adam hakkında polis ihbar almış.
Hastaneye gittiğinde şoke olmuş.
Çünkü adam şöyle ifade vermiş:
'Burun tıkanıklığı yüzünden burnumdan nefes alamıyordum. Nefes alabilmek için başımı deldim'
Bu fıkra değil bir haber;
Geçen gün sosyal medyada bir akademisyenin çağrısı gözüme çarptı;
Diyordu ki 'bu günlerde benim gibi burun tıkanıklığı yaşayan var mı?'
Hatırıma yıllar önce basın dünyasının iki ünlü ismi geldi; Onların kendi sağlıklarıyla ilgili yazdıkları makale bu konuda hayli dikkat çekiciydi;
Diyordu ki gazeteci yazar bir ağabeyimiz:
'Vallahi memleketin önemli sorunuymuş; Ameliyat masasına yatınca öğrendim; Başıma geldiği için değil, herkeste olduğu için; Kim arasa, kimi arasam aaa bende de aynısı var` demez mi?
Meğer memleketin yarısı hava alamıyormuş.'
Gerçekten de aslında bu mevsimin en önemli sorunlarından biri burun tıkanıklığı;
Sıcak soğuk etkileşimi çok fazla olduğu için elbette.
Ama bir de mevsimsel olmayıp genel olarak sürekli burun tıkanıklığı yaşayan ve hatta burnundaki tıkanıklığın farkında bile olmayan nice insan var;
Birçok rahatsızlığın esas sebebi
Hatta bir tanımlama yaparsak bugün yeryüzünde bilinen 45 bin hastalığın en az 20 bininde burun tıkanıklığı direkt etkilidir ve irtibatlıdır denilse yeridir.
Çünkü burun tıkanıklığının en önemli etkenlerinden birisi alerjik bünye olmaktır. Burun tıkanıklığı bünyedeki alerjiye işaret eder.
Bazen denir ki: 'çocukken düşüp de burun eğriliği olmuş'
Hayır çoğunlukla burunlardaki eğrilik ve deviasyonun temel sebebi vücuttaki alerjik yapıdır;
Kişinin çocukluktan beri var olan alerjik yapısı sebebiyle burundan hava alırken, hava iki burun deliğinden dengeli gitmez. Bunun farkında olmak da çok mümkün değildir.
Ama sürekli bir şekilde bir taraftan normal diğer taraftan az hava geçtiğinde normal hava geçen taraftan öteki tarafa doğru nazal duvarda eğim baş gösterir; Bu o kadar sessiz ve ağır oluşur ki bunu ancak çok uzun süre sonra belki yıllar sonra bu durumu enerjinizin düşmeye başladığında nefeslerinizin yetmemeye başladığını hissettiğinizde dikkate alırsınız.
Bu durumu tedavi sonrası burnu açıldığında 'şimdi iyi koku almaya başladım' diyen, 'beynime kan gelmeye başladığını hissediyorum' diyen, 'ciğerlerime hava gelmeye başladı' diyen hastalarımızdan biliyoruz;
Halk arasında burun eğriliği veya kemik eğriliği derler; İşte tıbbın ele aldığı bu kıkırdak eğrilikleri, burun içerisinde eğriliğin boyutuna ve durumuna göre kişinin nefes almasını etkiler. Eğrilik bazen burun tıkanıklığına dahi neden olabilir.
Bu durumu insanımız önceleri pek önemsemez; Ama bu çok önemli bir konudur; Akciğer ve kalp sağlığımız başta olmak üzere, uyku kalitemiz, koku, tat duyularımız ve vücudun genel enerjik durumuna kadar birçok sistemi doğrudan ve dolaylı etkiler;
Konka eğriliği nasıl oluşur?
Bu konka eğriliği travma veya başka dış etken olmadan kendiliğinden nasıl oluşur?
Burnun bir tarafı tıkalı olduğu zaman uzunca yıllar bir tarafından hava basıncı olur diğer taraf tıkalı olduğu için o tarafta olmaz. Bu durumda burnun nazal duvarı alınan hava ile birlikte yıllar içinde alınamayan tarafa doğru itilir; Bir ağacın rüzgâr ala ala yana eğilmesi gibi yani;
Açık olan burun deliğinden alınan hava öteki burun deliğinden yeteri kadar hava alınamadığı ve denge sağlanamadığı için nazal duvarı da hava alınamayan tarafa doğru eğerek burun içinde eğrilik oluşmasını sağlar.
Yani burun içindeki o eğriliğin meydana gelmesinin sebebi yıllar içinde oluşan o basıncın etkisidir, düşme ve çarpmanın değil;
Nazal dediğimiz burun duvarında bir tarafa eğrilik gördüğümüzde burunda deviasyon var diyoruz, hatta ameliyata yöneliyoruz ama o nazal duvarın o hale gelmesinin sebebini genelde hiçirdelemiyoruz.
Burunu bir filtre gibi düşündüğümüzde aslında birçok konu kendiliğinden aydınlanmaktadır.
Bir örnek verelim gözümüzde canlanması için:
Çiftçi harman vakti tarlada harman ediyor. Harman vaktinin tozu toprağı, traktörün hava filtresini etkiliyor. Traktör çok güçlü olmasına rağmen arkasındaki pulluğu çekemiyor, makinenin gücü düşüyor. Onu bilen köylü hemen gidip traktörün hava filtresini temizlediğinde traktörün gücü hemen eski haline geliyor.
Oksijenli oksijensiz solunum
'Solunum sonrasında vücuda giren oksijen yakıcı bir madde olduğu için besinlerin metabolizma sürecinde yakılmasına ve enerji oluşturulmasına yol açar. Bu işlem sürecinde enerji verici besinlerin kimyasal bağlarında depolanmış enerjiyi vücudun hücresinde ATP ye çevirerek karaciğerde depolar. Dolayısıyla yeterli hava alamayan vücut güçelde etmekte zorlanır. Burundan tam nefes alınamadığında kalbe yük biner, karaciğer depoları tam kullanılamaz, metabolik sendromlar başlar, troid hormonları olumsuz etkilenir, vücudun enerji seviyesi düşer.
Oksijenli (aerobik) solunum ile oksijensiz (anaerobik) solunumun vücuda kattığı enerji bir olmaz.
Örneğin hücrelerimizdeki enerji üreten fabrikalarımız olan endoplazmik retikuluma enerji üretmesi için 2 ATP`lik bir enerji girdiğinde, eğer bu işlem oksijenli ortamda olursa sonucunda 34 ATP`lik enerji üretilir. Ama oksijensiz ortamda olduğunda 2 ATP`lik maddeden 4 ATP`lik enerji ancak oluşur.
Yani oksijenli ortamda enerji üretimi 16 kat artıyor iken, oksijensiz ortamda ancak 2 kat artış sağlayabiliyor.
Bu durumda da enerji yetersizliği sebebiyle kişiyi yeterli enerji ihtiyacını karşılamak için daha fazla yemeye yönlendirir. Çok gıda alınca da kilo alınmaya sebep olur. Aslında çok yeme sorunu da burun tıkanıklığı giderildiğinde yani vücuda yeterli oksijen sağlandığında ortadan kalkacaktır...
Bir fizyoterapist olarak
Tabii ki bir fizyoterapist olarak bu anlatılanlardan sonra sporun ve hareketli yaşamın öneminden de bahsetmeden geçemeyeceğiz. Esasen sağlık için yaptığımız rutin yürüyüş ve egzersizlerimizin, yaptığımız sporların en önemli etkilerinden biri de işte vücuda ihtiyacı olan bu havayı bu oksijeni aldırabilmektir.
Bu nedenle sporun hareketin ve yürüyüşün de önemi yukarıdaki bilgilerle bir kez daha ortaya çıkmış olmaktadır.
Yazımızı yine o yazarımızın itirafıyla noktalıyoruz.
Meğer memleketin yarısı hava alamıyormuş;