Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Müzeyyen Hülya GÜNAY
Müzeyyen Hülya GÜNAY

Medeniyetin şiirsel boyutunda teşekkür-nâmeden teşekkürün önemine

Arapça “şükr” kelimesinden türeyen teşekkür kelimesinin tasavvuf, din, sosyoloji, psikoloji gibi disiplinlerde  birçok boyutta karşılığı vardır. Hepsinin ortak paydasında, “teşekkür” maddî-manevî  herhangi bir iyilik karşısında bireylerin ya da toplulukları temsilen şahısların, kendi durumlarına ve iyilik yapan kişinin konumuna göre verdikleri tepkidir. 
Klâsik Türk şiirinin edebiyatla sosyal hayatın ilişkisini gösteren ve bu anlamda zengin içeriklere sahip türlerinden biri de teşekkür-nâmelerdir.  18. yüzyılda Nedîm, Şeyh Gâlib, Arpaemînîzâde Sâmî gibi şairler teşekkür-nâme adı altında şiirler kaleme almışlar, 19. yüzyılda bu türdeki şiirlerin sayısında artış görülmüştür. Farklı nazım şekilleriyle yazılabilen teşekkür-nâmeler daha çok aruz vezni ile yazılmıştır. Şahsi iyilikler, sosyal olaylar, edebi faaliyetler ile ilgili konularda yazılan bu tür genellikle methiye ve dua bölümlerinden oluşur. Medeniyetin şiirsel boyutu teşekkür-nâme dönemin insanının düşünüş biçimi, nezâketi  hakkında fikir vermektedir.

Lutf u rahm etse bir kişiye kişi
O kişinin teşekkür ola işi
Olsa da bâzı kere ser-zenişi
Budur âde olanların gidişi
Semt-i küfrân-ı ni’mete gidilmemeli (Mahmûd Nedîm Paşa Dîvânı) 

Sosyal ilişkilerde saygının temeli, sevgiyi besleyen sebeplerden biri de teşekkür etmektir. İyiliğin karşılığında minnet duyabilmek  insanî bir hadise, büyük bir meziyettir. Şükür ve teşekkür kavramlarını ayrı düşünmek mümkün değildir. Nimet ve iyilik Allah tarafından direk bizlere lütfedildiği gibi, Allah’ın kulları vesilesi ile meydana gelen hayır ve iyilikten yararlanmak suretiyle de ilahi nimetlere sahip oluyoruz.

Teşekkür etmek nimetin cilvelerindendir. Şükrün nimeti tanıma ve nimetin sahibini tanıma gibi iki adımının olduğunu idrak edince, içsel duyarlılık ile nimet ve sahibine karşı kadirşinast olmak kaçınılmazdır. Şükreden kullar olabilmemiz için, Allah’ın gerek aşikar, gerek apaçık, gerekse gizli ve bilinmeyen nimetlerini tanımamız gerekir. Zira insan tanımadığının yabancısıdır. 
Efendimiz (S.A.S) “Bir kimsenin yaptığı iyiliğe karşı teşekkür etmesi ahlaki bir görevdir. İyilikte bulunanı övmek ve ona dua etmekte bir teşekkürdür. İnsanlara teşekkür etmeyen Allah’ a da şükretmemiş olur. ‘’ buyuruyorlar. 

Hülâsa, insanlardan bizlere gelen iyiliklere karşı mükafat ve telafi ile karşılık vermek, dil ile teşekkür etmek ve teşekkür etmemek kıymet bilmemek gibi üç seçim hakkımız var.Hz. Ali (a.s)’ın şöyle buyurduğu nakledilmiştir: 
“Kendisine bir iyilik ve ihsan yapılan birisinin, iyilik edene uygun ve güzel bir şekilde iyilik yapması ve iyiliklerine karşılık vermesi bir vazifedir. Eğer pratik bir karşılık ve mükafat veremiyorsa, ona layık bir teşekkür ve güzel bir takdirle karşılık versin. Eğer sözlü bir teşekkürde de bulunamıyorsa, en azından nimeti tanısın ve nimet verene sevgi beslesin. Eğer bunu da beceremiyorsa, o zaman o nimete layık değildir.” 

 Teşekkür etmenin iyilikleri, sevgiyi, saygıyı besleyen güçlü bir kaynak olduğundan hareketle toplumsal huzuru tesis edebilmek adına da çok daha fazla teşekkür etmeye ihtiyacımız var ne dersiniz?

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

SON HABERLER

ÖNE ÇIKANLAR