Tavuklar her sabah kahvaltıdan sonra kümesten çıkar ve dar sokaklarda, çöplüklerde, bağda bahçede dolaşır. Solucan ve çeşitli yiyecekleri mideye indirmek için mesai peşindedirler. Köyün en büyük çöp dağı Koca Fikri`nin evinin önünde bulunan çöplüktür. Hemen köyün bütün tavukları oraya mutlaka uğrar ve serbest dolaşım vizesini alır. Bu çöplük İstanbul Esenler otogarı kadar yoğundur. Nasıl ki otogarda otobüsün biri girer diğeri çıkarsa burada da tavuklar başında bulunan horozla birlikte gelirler ve günlük olarak hakkına düşeni alarak dönerler. Zaman zaman horozlar arasında sıra kavgası da olur.
Uzak yerlerden gelen horoz ve tayfasının çöplüğe girmesi öyle kolay değildir. Önce oralarda bulunan horozların onayından geçmek gerekir. Öyle elini kolunu sallayarak bu çöplüğe girmek ölüm fermanını imzalamaktan farksızdır.
Güneş yükselirken ve ışınlarını her geçen dakika daha da dik açılarla çöplüğe doğru yansıtırken Çilli horozun ekibinden Sarı Tavuk ağzında küçük bir metalle dolaşmaktadır. Bir taraftan da bir çocuk yüksek sesle bağırmaktadır.
-Anne!
Dışarıya apar topar çıkan anne,
-Hayırdır kızım, ne oldu, neden ağlıyorsun?
Çocuk yine ağlayarak,
- Anne şu Sarı Tavuk yere düşen küpemi yedi. Anneeee!
-Kızım hangi tavuk o?
-Şu Sarı Tavuk. Şu! 
Gürültüyü duyan çoluk çocuk, mahalleli gelir. Herkes Sarı Tavuğun peşinde.
Yaklaşık on beş yirmi kişi koşturmaktadır. Çöplük alanı savaş alanından farksızdır. Yere düşen küçük çocuklar, korkup ağlayanlar, çalı ve sopalarla tavuğu yakalamaya çalışanlar;
Uzun bir mücadeleden sonra köyün gençlerinden birisi Sarı Tavuğu yakalar. Bütün köylü derin bir nefes alır. Tavuk, çocuğun annesine teslim edilir. Hemen tavuğun sahibine haber gönderilir. Çocuklar hemen bir çırpıda tavuğun sahibine gidip haber verirler.
Hatçe Kadın nefes nefese kalmıştır. Tavuğunu öyle bitkin vaziyette görünce kızar. 
'Siz benim tavuğuma ne yaptınız? Şu hayvanın haline bakın, yazık günah değil mi komşum?' der.
Fatma Teyze de hemen bu hakaretlerin cevabını verir elbette.
Hatçe kadın, sözünü bil de konuş! Senin tavuk bizim çöplüğe gelmiş. Tavuktur gelir, bir şey demiyoruz. Ancak kızımın yere düşen küpesini yutmuş. Ne yapsaydım?
Köyde olayı duymayan neredeyse kalmamıştır. Sanal dünyada bile bu kadar hızlı yayılmayan haber, köyde çok daha hızlı yayılır. Köyün ihtiyarlarından ve bilginlerinden bazıları da olay yerine çoktan gelmiştir.
Hem komşuları sakinleştirmek hem de olayı çözmek için fikirlerini söylerler.
Numan Amca, namı diğer Molla Numan söze başlar:
-Kızım Fatma bu küpe kaçpara eder?
-En az iki bin lira eder.
-Kızım Hatçe senin tavuk ne kadar eder?
Ne edecek Numan Amca! Etse etse yüz lira etsin. 
-O zaman şöyle yapacağız: Bu tavuk kesilecek, tavuğun bedelini Fatma kızımız sana ödeyecek. Tavuk ve tavuğun yuttuğu küpe de Fatma kızımızda kalacaktır. 
Numan Amca doğru söyler, diyerek söze başlayan Tahir Efendi de mevzuyla ilgili kitaplarda okuduğu şu bilgileri söyler: 
'Tavuk birinin küpesini yutsa, küpe sahibi tavuğun kıymetini verir ve onu keserek küpeyi çıkartır. Zira küpenin kıymeti tavuktan daha fazladır. Eğer tavuğun kıymeti fazla olsa, bu durumda tavuğun sahibi küpenin kıymetini verir, tavuğu kestirmez.'
Kızım Hatçe senin tavuğun değil de ineğin bu küpeyi yutmuş olsaydı. Sen küpenin parasını Fatma kızımıza ödeyecektin. Olur, böyle şeyler, hayvandır bunlar. Komşuyuz şurada, birbirinizi kırmayın, değmez böyle şeyler için, der. 
Bu mevzuyla ilgili orijinal söz de şudur: 'Zarar-ı eşedd, zarar-ı ehaff ile izale olunur.' Yani, Zarar, kendinden daha hafif bir zararla telafi edilir.
Madde: 'Zarar-ı eşedd, zarar-ı ehaff ile izale olunur.'  (Zarar-ı eşedd: Çok şiddetli zarar Zarar-ı ehaff: Daha hafif zarar İzale etmek: Gidermek, yok etmek)