Filistin’de yaşanan olaylar bütün ülkelerdeki insanları etkiledi. Amerika’daki küreselcilerin desteğini alan siyonistler, insan hayatını hiçe sayan katliamlarına devam ediyorlar. Bu insanlık dışı tavır, tüm dünyada tepki almaya başladı. Bu tepkiler, İsrail’in çocuk, sivil gözetmeyen saldırgan tutumunu destekleyen firmalara boykot uygulanması şeklinde tezahür ediyor. Londra’daki tanınmış alışveriş mekanı olan Oxford caddesinde, İsrail’deki siyonist hükümete destek veren ünlü bir kahve dükkânının fotoğrafını gördüm, içerisi bomboştu. İngiltere, İskoçya ve İspanya’da halkın çocuk ve sivil katliamına karşı duyarlılığı, yapılan gösteriler dikkat çekici. İnsanlık ölmemiş dedirtecek kadar güçlü katılım gözleniyor.
Türkiye’de de devam eden boykot sürecini ilgiyle izliyorum. Boykota maruz kalan bazı firmaların marketlerdeki ürünlerinin fiyatlarında yarıya varan indirim yaptıklarına dair paylaşımlar gördüm. İnsan ister istemez soruyor, yarı fiyata da para kazanabiliyorlarsa, bu kadar yüksek fiyatlarla niçin tüketicinin karşısına çıktılar? Ayrıca, benzer ürünler, daha düşük ücretlerle alıcı bulamazken, bu pahalı ürünlere ilgi neden? Bu konuyu boykot gündeme gelmeden çok önce, hem iş arkadaşlarımla, hem de farklı mesleklerdeki dostlarımla defalarca konuştuğumu hatırlıyorum. Bir arkadaş gerçeği söyleyivermişti; “marka satıyorlar”.
Evet marka, pazarlama tekniklerinin en önemli unsurlarından birisi. Firmalar için marka satıyorlar şeklinde bir ifade kullanmak kolay, ama bir marka oluşturmak oldukça zor bir iş. Bir ürüne isim koyarak başlayan süreç, şekil, tasarım ve kimlik algısı gibi unsurlarla tamamlanan, firmanın kendisine özgü oluşturduğu vizyonu barındırıyor. Ciddiye alınması gereken süreçleri kapsayan, ciddi bir iş. Çevremizi İsrail kökenli markalar sarmış diye şikayet eden yazarlarımız var. Eleştiriyoruz, ama nedense bunu nasıl başardıkları konusuna pek dikkat çekmiyoruz.
Bir ürüne sadece isim koyma aşaması bile tüketiciye ulaşmak için çok önemli. Sadece üretmek yetmiyor. Üretimden de önce, üretimin bir parçası olarak düşünülmesi gerek unsurlar var. Hedef kitlenin belirlenmesi, pazar araştırmaları, sunum şekli ve kalite kriterleri vb. pek çok unsurun dikkate alınması gerekiyor. Ekonomistlerin güçlü bir ekonomi için, sık sık üretimi artırmamız gerekiyor dediğini duymuşsunuzdur. Üretim için gerekli donanımı araştırarak satın aldınız, fabrikanızı mekan araştırması ve fizibilite çalışmaları yaparak en rasyonel konuma kurdunuz, üretimde kullanacağınız girdileri kalite standartlarınıza uygun şekilde sipariş verdiniz. Peki hedef kitlenizi doğru belirlediniz ve sizi o kitleye ulaştıracak vizyonu ortaya koyacak bir fikir ve düşünce ekibi kurdunuz mu? Ya da öylesi bir destek alabileceğiniz birileri var mı? Yoksa bu işi bedavaya getirmek için akşamları yemekte aile üyelerinizle istişare ederek yapmayı mı düşünüyorsunuz? Ya da belki dost sohbeti için ara sıra takıldığınız kahvedeki ahbaplarınızın bu konuda katkısı olacağını düşünenlerdensiniz.
Hani o çevremizi sarmış diye şikayet ettiğiniz firmalar var ya, işte onlar bu işleri şansa bırakmıyorlar. Üretimin maddi unsurları kadar, tüketiciye ulaşma aşamalarında bir vizyon ortaya koyacak, güçlü markalar oluşturacak, kendileri için düşünecek, beynini ayıracak tecrübeli insanlarla çalışmayı gerekli görüyorlar.
Kendi sektörümden biliyorum. Şöyle bir televizyon programı bizim kanalda da olsa diyerek, ışık, ses ve çekim için gerekli tüm teknik donanıma sahip, gayet yüksek ücretlerle stüdyo kiralayan, pahalı dekorları sipariş veren girişimciler, iş televizyon programının gerçekleşmesi aşamasına geldiğinde konsept ve içeriğe yönelik çalışma yapacak, beynini bu işe ayıracak fikir ve düşünce ekiplerine para vermek istemiyorlar. Hatta ellerinden gelse bütün ekibi en düşük ücretle çalışmaya razı olan yeni mezun stajyerlerden kuracaklar. Ünlü birisini sunucu/moderatör yapıp, hiç tanımadığı insanları programa konuk aldığınızda ne soracağını, ne konuşacağını bilemez hale getirirseniz o insana da kötülük yapmış oluyorsunuz. Marka değeri zarar görüyor. Oysa soru hazırlayacak metin yazarlarınız, onu yönlendirecek, kreatif anlamda destek verecek danışmanlarınız olursa her şey çok farklı olacaktır.
İnsana yatırımın olmadığı yerde, üretimin getirisi de olmuyor. Bunun için sadece cebine para koyup üretime niyetlenmiş olmak yetmez, özellikle yetişmiş insan unsurunun önemine inanmış zihni açık insanlar gerekiyor. Marka olmak, pazarda diğerlerinin önüne geçmek öyle pek kolay işler değil. Boykot vb. gibi tüketici davranışını temel alan unsurlar bir yere kadar etkili olabilir. Asıl yerlilik tercihi, kendi insanının zihinsel gücüne inanmakla ve insana yatırımla başlıyor. Yoksa o yabancı markalar dediğimiz ürünlerin ülkemizdeki üretim ve satış birimlerinde çalışanlar da bu ülkenin insanları, bizim evlatlarımız. O insanlar neden yerli markalarda çalışmayıp, oradalar diye kendi kendimize sormalıyız. Markalaşma konusunda eksiğimiz var. Bunun için pek çok açıdan kendimizi aşmamız ve dünya standartlarına ulaşmamız gerekiyor.