M. Hakan Alvan: Mûsikînin varlığımızdaki yeri hakikattir.

Abone Ol

Neyzen, bestekâr M. Hakan Alvan m&ucirc sik&icirc yi en genel manasıyla değerlendiren hakikatli bir üstad. Ona göre m&ucirc sik&icirc bir irfan mesleği yahut meşrebi, irfân&icirc geleneğin umdelerinden mühim bir şube; İrfân&icirc geleneğimizde insanla m&ucirc sik&icirc arasındaki münasebet, ilk karşılaşma ötelere, ötelerin ötesine, elest bezmi`ne uzanır.&nbsp

Kültür Bakanlığı sanatçısı, neyzen, bestekâr, yazar M. Hakan Alvan`ı 25 Aralık Cuma günü Boğaziçi Yöneticiler Vakfı`nın (BYV) Fikir Sanat Medeniyet Komisyonu`nun yeni etkinliği olan Sanat Sohbetleri programında misafir ettik. M&ucirc sik&icirc , irfan, tasavvuf, âdâb ve Habib-i Kibriyâ sevgisi üzerine temellendirilen Neyzen Alvan`ın gönül diliyle konuştuğu vel&ucirc d sohbetten nasibimize düşenleri okuyucularımız için kaleme aldık.

'Kâl&ucirc belâ; '

Tüm insanların ruhları elest bezminde Hakk Teâlâ``nın 'Elestü biRabbiküm' hitabına mazhar oldular. Bu ilâh&icirc hitabı ruh&icirc kulaklarımız işitti ve hep birlikte 'Kâl&ucirc belâ' dedik. İrfâni geleneğimizde güzel sese olan yatkınlık 'elest bezmi'nde duyduğumuz sesi anma ve ona ulaşma eylemi olarak mütalaa edilir. Tüm varlıkların m&ucirc sik&icirc ye düşkünlüğü vardır. Bu alanda araştırmalar yapılmıştır, çiçeklerin, hayvanların güzel sese verdikleri tepkiler ortadadır.&nbsp

M&ucirc sik&icirc bir frekanstır.

M&ucirc sik&icirc bir frekanstır. Mesele m&ucirc sik&icirc nin bedenle uyuşması meselesidir. Türüne göre m&ucirc sik&icirc bedenimizle uyuşur ya da uyuşmaz. Uyuşmadığında ortaya olumsuz sonuçlar çıkar.&nbsp

M&ucirc sik&icirc nin varlığımızdaki yeri hakikattir.

Hâsılı m&ucirc sik&icirc nin varlığımızdaki yeri hakikattir. İslam medeniyetinde m&ucirc sik&icirc meseleleri üzerine mütemadiyen konular açılır. M&ucirc sik&icirc melodilerinin frekans yapıları vardır. Elvan`ın kanaatine göre insan ruhu ile, mizacı ile uyuşan ve uyuşmayan müzikler gündeme gelmeli insan, fıtratına uygun frekansa yakın olmalı, uymayanından da uzak durmalıdır. Hadisenin özeti budur.&nbsp

Hakan Elvan nezdinde mücerret fıkıh kitaplarına bakılarak bu 'mesele'nin entelektüel açılımı bulunamaz. Fukaha hazerâtı kitaplarında avam profilinin anlayacağı hükümleri ortaya koyar ve böylelikle halkın %80`ine bir nevi 'm&ucirc sik&icirc den uzak dur' der. Dolaysıyla m&ucirc sik&icirc ye dair fıkıh kitaplarında efradını cami` bir cevap bulmak mümkün değildir. Biraz entelektüel birikimi olan, tefekkür âdeti olan insanlar kendi fıtratlarına uygun olan m&ucirc sik&icirc yi bulur ve alır. Arz edildiği üzere m&ucirc sik&icirc nin insan fıtratına uygun olanı vardır, olmayanı vardır. Aynı m&ucirc sik&icirc farklı kişiler nezdinde başka başka çağrışımlar üretebilir.&nbsp

M&ucirc sik&icirc bizâtihi vardır;

M&ucirc sik&icirc bizatihi vardır zaten. İnançkültürümüzdeki tartışma m&ucirc sik&icirc nin nasıl kullanılacağına yöneliktir.&nbsp

Şimdi 1975 yılına, Sakarya`ya, Karasu`ya gidiyoruz: '50`li yaşlar civarında olanlar bilir. Eskiden evlerimizde radyolar çalıyordu. Bizim de evimizde böyle bir radyo vardı. O dönemlerde radyolarda Türk müziği, halk müziği, halk türküleri ve hafif batı müziği çalardı. Ve bir şekilde bunlar radyolarımızda belirli bir denge içerisinde icra edilirdi. Evdeki herkes radyoyu tabir yerindeyse can kulağıyla dinlerdi. Bizim evimizde radyoda Türk müziği dinlenirdi. Ayrıca plakçalarımızda 45`lik plakları dinlerdik. Ben böyle ortamda büyüdüm.

Hatırlıyorum. 5-6 yaşlarındayken ailemle birlikte deniz kıyısına giderdik. Sakarya`nın Karasu ilçesinden bahsediyorum. O zamanlar Karasu bomboştu. Hatta Türk filmlerindeki çöl sahneleri Karasu sahillerinde, kumsallarında çekilirdi.&nbsp

Devasa kumsalda saatlerce yürür ve hüzzam bir türkü söylerdim.

Uyandın sabah ile;

Uyandım sabah ile
Gözyaşım sile sile
Uyandım sabah ile
Gözyaşım sile sile

Ecel kapımı çaldı
Ağlıyorum nafile
Feryada feryada
Gam çekmişem dünyada

Bunu söyleyerek duygulanır ve ağlandım 6 yaşlarındayken.'&nbsp

Alvan, ortaokul çağlarındayken ne hikmetse müzik dersinde blok flüt zorunludur! Blok flütle okuldaki müziklerin haricinde plakta dinlediği Türk Sanat M&ucirc sik&icirc si şarkılarını da çalar.&nbsp Neticede Türk müziği Hakan Elvan`ın gönlünde uçvermiştir. Böylelikle blok flütle Türk müziği çalar, arkadaşları da dinleyicisi olur.&nbsp

'Aaaa, ben bunu duymuştum!'

Konservatuara başlayınca arz ettiğimiz m&ucirc sik&icirc birikimi karşısına çıkar. Orada epeyce eseri geçer`ken çok sık aralıklarla 'Aaaa, ben bunu duymuştum!' der. Birikiminden müstef&icirc d olur... Bu onun şahs&icirc serüvenidir. Bu coğrafyada bizim müziğimiz hâkimdir.

Söz yine BÜ TMK`nın efsane hocası Hakan Elvan`da: 'Hemen herkesin bildiği üzere İslam`ın bir yönü mükellefiyetler, farzlar, vaciplerdir vb. Diğer yönü ise sevgidir, muhabbettir, aşktır... Bir insanın aşka, sevdaya yatkınlığı, yumuşak huylu olması, affedici olması, insanın duygusal zekâsıyla ilgilidir.&nbsp

Nice CEO`lar vardır, duygusal zekâdan nasibi yoktur!

Nice CEO`lar vardır, işlerinde çok iyidir ama duygusal zekâdan nasipleri yoktur. Mesela affetmek; Affetmeyi bilmezler! Ayet-i kerimede de belirtildiği üzere 'af yolunu tutmak' duygusal zekâ ile ilgilidir. Affetmek, duygusal zekâmızın gelişmesiyle ilgili bir tutumdur. Tüm dünyada olduğu gibi İslam toplumunda da mesele bu refleksleri, duygusal zekâ pratiğini sergileyememe problemidir.'

Hakan Alvan Ü stada göre m&ucirc sik&icirc insanın duygusal zekâsının beslenmesine yönelik bir gıdadır. Ve dahi 'm&ucirc sik&icirc ruhun gıdasıdır' ibaresi de oraya işaret etmektedir.&nbsp

Son 15-20 yılda kendi alanında kaleme alınmış tüm biyografi kitaplarını teşrih masasına yatırmış bulanan nây&icirc Hakan Alvan`ı can kulağıyla dinlemeye devam ediyoruz: 'Şeyhülislam Ebussuud Efendi`nin bir dua risalesi/mecmuası vardır.&nbsp Orada der ki 'Bir Müslüman dua ederken, ibadet ederken gözleri yaşarıyorsa, boğazı düğümleniyorsa bilsin ki bu keyfiyet onun ibadetinin kabulünün işaretidir.' Aynı şeyi yüzyıllar öncesinden Hz. Mevlana da söylüyor. 'Ey Müslüman ibadetinde gözlerin nemleniyorsa, boğazın düğümleniyorsa bil ki seni Rabbim dinliyor.'

Kur`ân-ı Ker&icirc m`de haşyetten, haşyetullahtan bahsediliyor. Dolayısıyla bizim duygusal zekâmıza Hz. Allah da iştirak ediyor.&nbsp

Duygusal zekânın eşlik etmediği zekâ eksiktir.

Tefekkür sadece dünyevi zekâ ile yapılacak bir şey değildir, duygusal zekânın eşlik etmediği zekâ eksiktir. Dolayısıyla hayatımızda duygusal zekâmızı besleyen her şeye yer vermeliyiz. Beş vakit namaz, oruç, zekât, hac; Bunlar tamam; Tamam da 'biz bunları yaptık, artık işimize bakalım' olmaz, olmamalı. Aynı insan trafikte birine kızmamayı beceremiyorsa, güzel bir çiçek gördüğünde fark etmeden yanından geçip gidiyorsa, apartmanda gördüğü komşusuna selâm ver(e)meyip tebessüm etmiyorsa duygusal zekâsın büyük gerilik vardır. Dolayısıyla müzik duygusal zekâya en çok hitap eden bir sanattır. Çünkü m&ucirc sik&icirc nin duygusal zekâ yapısıyla örtüşmesi de çabuk olur. M&ucirc sik&icirc hayatımıza bakarken, bu başlıkları düşünüp tefekkür edersek işimize yarar.&nbsp &nbsp

Hâsılı m&ucirc sik&icirc duygusal zekâmızı canlandırır. Kendi coğrafyamızın insan modelinden ortaya çıkan bir m&ucirc sik&icirc geleneğimiz var. Bu gelenek her türlü durumumuza eşlik ediyor. Camide hoca bir gün hicaz makamında okur,&nbsp ezanı da hicaz okur, bir sonraki hafta beyati okur.&nbsp

Ninnilerimiz hicaz makamındadır.

Ninniler hicaz olur. Annelerimiz bizlere hicaz makamında ninniler söyledi. Halkımızın hep beraber söylediği türkü ve şarkılar bizim makamsal müziklerimizin örnekleridir. Hâsılı az önce de vurgu yaptığımız üzere duygusal zekâyla makamsal müzik genetik olarak örtüşür.

Malum, 20 küsur yıldır Boğaziçi Ü niversitesi`nde derse giriyordum. Bir gün akşam namazı için güney Kampus`ün hemen yakınında bulunan Nafi Baba Camii`ne girdim. Akşam namazımı orada eda ettim. Vaktim de var. 'Yatsıyı da kılayım' gideyim.&nbsp

'Kur`ân-ı Ker&icirc m`i sesinizle ziynetlendirin.'

İbadethaneye yarım saat içinde birkaçtalebe grubu geldi. İkişerli, üçerli cemaatle namaz kıldılar. Ben onları gözlemledim: 18-22 yaş arasında pırıl pırıl gençler; Delikanlılar, Kur`ân-ı Ker&icirc m okumasını öğrenmişler. Namazı kıldıran arkadaşımız Fatiha Suresi`ni makamsız okudu. Hâlbuki makam üzere okumak emr-i peygamberidir. Efendimiz (sav) 'Kur`ân-ı Ker&icirc m`i sesinizle ziynetlendirin' buyurmuşlardır, sahih hadistir. Sıhhatine dair ittifak vardır. Efendimiz (sav) 'Sesinizle ziynetlendirin' neden buyurmuşlar?&nbsp M&ucirc sik&icirc nin hayattaki ve dahi Kur`ân-ı Ker&icirc m`deki yerine işaret etmek için;

Kur`ân-ı Ker&icirc m nâmütenâhi değerlidir, ne kadar değerli olursa olsun frekans yapımızla örtüşmesi için m&ucirc sik&icirc aracına ihtiyacı var. Baklava, istediği kadar güzel olsun, tabakta ikram edilmesi gerekir, avucunuzun içinde yahut alelâde plastik bir tabakta ikram edemezsiniz! Onu taşıyan şey değerlidir, sunum önemlidir, hele ki şık, ince, bir porselene konursa iştiyakınız artar. Kurân-ı Ker&icirc m`i, Ezân-ı Muhammed&icirc `yi, ilahiyi, güzel sözleri güzel m&ucirc sik&icirc ile taşımak da buna benzer. M&ucirc sik&icirc nin en önemli işlevlerinden biri de budur. M&ucirc sik&icirc güzel şeyi bize taşıyan bir araçtır. M&ucirc sik&icirc ayrıca kendisi de güzeldir, o ayrı konu; Bazı çini atölyelerinde çini tabakları duvarlara asarlar, tabaktır, amma başlı başına bir güzelliktir, eserdir. M&ucirc sik&icirc de böyle bir şeydir. Ben, bizim muhafazakâr camiada bu konunun ciddiye alınmadığını düşünüyorum.&nbsp

İlk dönem İslam mütefekkirlerinden İbn-i Sinâ, Farâb&icirc , m&ucirc sik&icirc nin sadece eğlence aracı olarak görülmesini haram sayarak müzik sadece nefs&icirc eğlence aracı için kullanıyorsa haram muhatabını tefekküre, r&ucirc h&icirc zevke dönüştürüyorsa o toplum İslam`ın özlediği toplumdur demişlerdir. Dolayısıyla bizim gibi düşünen dostlarımızın çevrelerine bu konuda ciddiyetle örnek olmalarını beklerim.&nbsp Muhakkak ki müzik eğlence için de kullanıyor. Eğlence için kullanılan, müzik tabakasının en alt şubesidir. En üstte Kur`ân-ı Ker&icirc m tilaveti, hemen altında ezan, ilahi vardır, en altta da sefil duygulara hitap eden şarkılar; Hayatımızda m&ucirc sik&icirc ye nasıl bakmamız gerektiğini bu şekilde anlatmaya çalıştım.

BÜ TMK: Ney dersleri almak istiyoruz.

1998 yılında Boğaziçi Ü niversitesi Türk Müziği Kulübü`nden aradılar. 'Ney dersleri almak istiyoruz.' dediler. Boğaziçi Ü niversitesi Türkiye`nin en önemli okulu. Türkiye`nin beyin gücünü yetiştiren bir mektep.&nbsp Bürokratlar hariciye mensupları, mühendisler, önderler bu okuldan çıkacak. 'Gitmeliyim, kendi miktarımca bu kültür ve medeniyeti tanışmama vesile olur' diye düşündüm. 1998 ile 2020 yılları arasında tam 22 yıl her Salı gününün akşamı Boğaziçi Ü niversitesi`ne BÜ TMK`ya gittim. 9-10 aydır araya pandemi süreci girdi, talep olursa yine giderim.&nbsp

'Yüzlerce Boğaziçi Ü niversitesi öğrencisine m&ucirc sik&icirc ile dokunduk.'

22 yıllık gayretimin karşılığını kat be kat gördüm. Karşılığı sevinçve sür&ucirc rdur. Beni hayata bağladı. Malum, Kültür Bakanlığı sanatçısıyım, yurt içinde olduğu kadar yut dışında da gençlerimizin medeniyetimizle tanışık olmaları için gayret ediyorum.&nbsp BÜ `deki hizmetimizi de bu niyetle sürdürdüm. Yüzlerce BÜ öğrencisine m&ucirc sik&icirc ile dokunduk. Birçok akademisyen, profesör neyzen oldu hamd olsun.&nbsp

Rıdvan Aydınlı ve Safa Botsalı...

Mesela Rıdvan Aydınlı. BÜ ekonomi bölümü mezunudur, konservatuar okumamasına rağmen m&ucirc sik&icirc alanında ilerledi.&nbsp Mühendislik formasyonu olan Safa Botsalı iyi bir bestekâr oldu, bir beste yarışmasında mansiyon aldı. Bu keyfiyetlerin beni nasıl sevindirdiğini düşünebiliyorsunuzdur her halde. Onlardan istirhamım imkân buldukları takdirde bu geleneği devam ettirmeleridir, karşılıksız olarak, gönülden; &nbsp &nbsp

İslam medeniyetinin büyük sanatkârları amatör bir ruhla sanatlarını profesyonelce icra etmişlerdir. Mesela Kazasker (Kadıasker) Mustafa İzzet Efendi. Kadıaskerlik (valilik)&nbsp gibi büyük bir devlet sorumluluğunu üstlenmiştir, Rumeli Kadıaskeridir. Bu makam Osmanlı Cihan Devleti`nde&nbsp Şeyhülislamlıktan sonraki en büyük pâyedir. Mustafa İzzet Efendi büyük sanatkârdır, meslek adamıdır, mesleği valiliktir, Osmanlı`nın en kudretli hattatlarından biridir, Ayasofya Camii`nin çehâr yâr-i güz&icirc n levhalarını yazmıştır, aynı zamanda çok çok büyük bir neyzendir; Bu modeller bize, cemiyetimize örnek olmalı.&nbsp

Şebi aruz siyasi bir tartışma;

Şebi aruz siyasi ve dini bir tartışma... Bu konulara girmem. Bir gazeteci aradı, bu konuda görüş istedi, 'Siyasi ve dini bir konuya girmem, bununla birlikte hadiseyi usul ve gelenek açısından değerlendiririm' dedim.&nbsp

Mevlev&icirc ayini şerifi 700 yıllık gelenektir.

Efendim, Mevlev&icirc ayin-i şerifi 700 yıllık gelenektir. Bu geleneğin her hangi bir yerinde kendinize göre tasarrufta bulunamazsınız.&nbsp Bu şuna benzer: Efendim, hava alsın, içerisi biraz karanlık, aydınlansın, Süleymaniye Camii`nin kubbesini dedelim; Delemezsiniz, kanunen suçtur. Müşahhaslaştırmak için bu misali verdim. Efendim, Mevlev&icirc mukabele-i şerifi de bir standarda bağlanmıştır. Usulü bellidir, usul olmadan vusul olmaz. Böyle bir tasarrufta bulunamazsınız.

Yarın: Halkımız irfânımızı Türkçe anlıyor.

&nbsp