Dünyanın yeni teknolojiler aracılığıyla değişmesi, sosyal ilişki ve yaşama biçimlerinin çoğalması, nüfus gelişimi ve göçlerle, çok kültürlü toplum yapılarının oluşmasına da ortam hazırlamıştır. Küreselleşmede etkin rolü olan eğitimin, çok-kültürlü ortam ve iletişim teknolojilerinde yaşanan gelişmelerle birlikte, toplum ve bireyleri yeni arayışlar geliştirmeye yöneltmiştir. Yaşadığımız bu yeni yüzyılda, öğrenme ihtiyaçlarının değişkenliği/değişmesi, dünya problemlerine çözümler üretebilen, toplumsal hak ve kurallara uygun kararlar verebilen, teknolojiye hâkim, yeni fikirler önerebilen bireyler yetiştirmek zorunluluğunu da beraberinde getirmektedir. 
Küreselleşmenin meydana getirdiği hızlı değişim ve onun ortaya koyduğu istikrarsızlık birçok problemi doğurmaktadır. Bunların başında da, çok dilli ve çok-kültürlü yapı, demografik yapının değişimi ve değişimden kaynaklanan belirsizlik gelmektedir. Kültürlerin arasındaki uyum, eğitim, iş ve çalışma değerleri açısından bazı olumlu işaretleri karşımıza çıkarır. 
Türk insanın dünyayı tanıma ihtiyacı ve dünyayla kendisi arasında yakın bir bağ kurma gereği, bugünkü küresel dünya düzleminin olmazsa olmazlarındandır. Bu noktada, Türkçenin yanında ikinci bir dilin öğrenilmesi ve öğretilmesi küresel eğitimin öngördüğü yeni bir yapılanmayı ortaya koymaktadır. Öte yandan, 2005 yılından itibaren Türkiye`nin Avrupa Birliği aday adaylığı, Türkçenin de birliğin resmî dilleri arasında yer aldığını ve Avrupa`da yaşayan yaklaşık altı milyon soydaşımızın birlik sınırları içinde Türkçe konuştuğunu hatırlatmakta yarar vardır. 
Günümüzde Paris, Londra, Brüksel, Berlin ve Amsterdam gibi Avrupa`nın büyük kentleri çok kültürlü şehirler durumuna gelmiştir. Tam da bu noktada, Belçika`daki üniversitelerde bir Türkçe hareketinin olduğuna tanık olmaktayız. Bugün bu ülkedeki altı üniversite ile bir yüksekokulda Türkçe dersi verilmektedir. Belçika`daki 64 Türkçe uzmanını 5.000 kadar lisans ve yüksek lisans öğrencisine Türkçe dersi verdiğini görüyoruz. 
Küreselleşme ile birlikte değişen toplum yapıları, bireyin gelişim ve eğitiminde, interaktif destekle pek çok kaynağa kısa zamanda ulaşma başta olmak üzere, çok kanallı bilgi akış ve desteğini devreye sokar. Böylece, toplumların kendisini oluşturan bireylere belli bir kültürü aktarma/kazandırma, eğitim yoluyla bilgilerin sorgulanışı, motivasyon, çaba ve problem çözebilme ilkeleri kendini açığa çıkarır. Türkiye`nin Avrupa Birliği üyelik süreci, pek çok konu başlığının yanında eğitime yönelik, tutum, ölçü ve değişimlerin de dikkate alınması gerektiğini ortaya çıkarmıştır. 
Bilimsel ve teknolojik gelişmelerin hızlı yaşandığı XXI. yüzyılda, Türkiye`nin Avrupa ile bütünleşmesi önemlidir. Zaten, çok kültürlü ve küreselleşen dünyada, batı dünyasının antropolojik eğilimlerini yansıtan psikolojik bilgilerin çeşitli kültürlerde sınanması, incelenen olguların farklı kültürlerdeki görünüşlerinin ortaya konması noktasında, Avrupalı Türklere özel görevler düşmektedir.
Kültürlerarası öğrenme, ulusallığın yanı sıra, evrensel değerleri özümseme ve onları benimseyip savunma bilinci kazandırır. Bu nedenle, farklı toplumların kendi öz kültürlerini koruyabilmeleri, onların kendi ana dillerini tam ve doğru olarak öğrenebilmeleri sonucunda kültürlerarası öğrenme olumlu yönde gelişecektir. 
XX. yüzyılda pozitivizm, var/oluşçuluk, eleştirel teori, post-modernizm gibi düşünce akımlarından etkilenen eğitim görüşleri ve eğitim-bilim yaklaşımları bulunmaktadır. Yeni bir dil öğrenmede temel becerilerin neler olduğu, dil öğrenme süreci ile kültürel farklılıklar arasındaki bağlantının tespiti, ikinci bir dil öğretiminde hangi öğretme modellerinin öne çıkacağı eğitim bilimleri kadar sosyoloji ve psikolojiyi de yakından ilgilendirmektedir. Farklı dil, kültür ve dinlere mensup olan göçmenlerin batı toplumlarındaki yerleşik ve kalıcı yaşama geçmesiyle birlikte, çok kültürlü toplum yapıları oluşmuştur. 
Çok-kültürlü eğitimin temelinde, bütün bireylerin, kendi potansiyelini ortaya koyabilmeleri ve topluma aktif olarak katılmaları için dil, din, köken, ırk ve cinsiyete bakılmaksızın eşit fırsatlara sahip olabilme fikri yatmaktadır. Küresel toplum düzleminde herhangi bir grubun kimliğini olduğu gibi savunmaya çalışması, o topluluk içerisindeki yeri hâkim grupların dayattığı bir dışlanma sistemince tanımlanmasından ötürü, grubun kendini marjinalleşmiş ve gettolaşmış bir varoşa mahkû m edebileceği düşüncesi güncelliğini korumaktadır. 
Sonuçolarak, küreselleşme ile birlikte, bilim ve teknolojideki hızlı gelişmeler, insan ve toplumları da değiştirmektedir. Çok-kültürlü bir toplumun gerçeklerine uygun olarak eğitim-öğretim plân ve programlarının hazırlanması gerekmektedir. Bireyler arasında, kültürlerarası öğrenmeye aykırı olmayan bir biçimde,  ön yargısız davranma, değişik gruplara ait öğrencilere fırsatlar sunma gibi çok kültürcü yaklaşımlar esas alınmalıdır. Küreselleşmede etkin rolü olan eğitimin, çok-kültürlü ortam ve iletişim teknolojilerinde yaşanan gelişmelerle birlikte, toplum ve bireyleri yeni arayışlar geliştirmeye zorladığını göstermektedir. 'İnternet dili' diye yaygınlık kazanan dilin geniş kapsama alanı İngilizceye açıldığını görmekteyiz. İngilizce ve internet imkânları sayesinde, ülkemizin istediğimiz bir noktasından, istediğimiz ülkenin herhangi bir noktasına duygu ve düşüncemizi iletmemiz mümkün olmaktadır. Küreselleşmeyle birlikte ortaya çıkan genelde yabancı dilin, özelde İngilizcenin Türkçe üzerinde baskınlık kurma ve ana ilke ve yöntemlerine aykırı gelecek davranış ve tekniklerden uzak durmaya çalışılmalıdır. Küreselleşmenin yol açtığı kültürler arasındaki uyum ya da bütünleşme, eğitim, iş ve çalışma değerleri açısından bazı olumlu işaretleri karşımıza çıkarmaktadır. Bu noktada, ana dil-birinci dil olarak Türkçenin hem yabancı dil, hem de yabancı ülkelerde, özellikle de Belçika, Almanya, Fransa ve Hollanda`da ikinci dil öğrenimi esnasındaki konumuyla karşılaşmaktayız.