17 Eylül 2024, teknoloji algısının irdelendiği günlerden birisi oldu. Lübnan’da çağrı cihazları aynı anda patlayarak sekiz kişiyi öldürdü, üç bin kişiye yakın da yaralı var. Bir gün sonra da telsizler patlatıldı, dokuz kişi hayatını kaybetti, binlerce yaralı daha. Uzaktan etkileşimle gerçekleştirilen teknolojik bir saldırı söz konusu. Küreselci medya, saldırının failleri konusunda belli bir yeri belirtmekten kaçınsa da, saldırganın İsrail olduğu konusunda tüm dünya görüş birliğinde.
Küreselcilerin üzerlerine toz kondurmayan bu tavırlarını çok iyi biliyoruz. Neredeyse hayatlarını kaybeden insanların propaganda için kendilerini öldürdüklerini söyleyecek kadar dünya halklarını aptal yerine koyuyorlar. Ülkelerde kanlı darbeler düzenleyip, kendi kendilerine yaptılar diyerek alay ediyorlar. Ne söyleseler inanan bir kitlenin var olduğunu biliyor ve onlara istediklerini veriyorlar. Daha düne kadar İsrail’e mesafeli duran küreselciler, dünyanın her tarafında var olmasını istedikleri bölgesel savaşlar konusunda sadık bir ortak bulduklarını fark ettiler ve İsrail’i desteklemeye başladılar. On Emir’den uzaklaşıp, satanik hedeflere yönelen İsrail’le küresel lordlar pek çok ortak noktada buluşuverdi.
Ancak bu defa başvurdukları yöntemle baltayı taşa vurdular. Teknoloji kullanılarak kitlesel bir saldırı yapılması insanları olumsuz etkiledi. Herkesin aklına kendi kullandıkları teknolojik cihazların da bu tür bir saldırıda kullanılma ihtimali var mı sorusu geldi. Öyle ya herkes cep telefonları kullanıyor. Ayrıca bu saldırının ilk olmadığı, 1996 yılında da içerisine bomba yerleştirilip uzaktan etkiyle patlatılan cep telefonuyla bir saldırı gerçekleştirildiği de ortaya çıktı.Teknoloji ve yazılım, küreselcilerin dünyaya hakim olmak için kullandıkları gizli/aleni araçlarken, İsrail yönetimi bu araçlara olan güveni sarsarak küreselcilerin en güvendikleri yöntemlerin sorgulanmasına yol açmış oldu.
Kimin kiminle ne için savaştığını önemsemeyen, katledilen çocuklar ve masum sivillerle ilgili umursamaz davranan insanların, son yaşanan olaylarla kullandıkları teknolojiyi sorguladıklarını görmek ise hiç şaşırtmadı. Oysa küresel kötülüğü görebilmek için, bireysel tehdit hissetmeden önce dünyada olan bitenlerle ilgilenmek ve doğru yorumlamak gerekiyor.
Birileriyle şimdi dostuz, alışveriş yapıyoruz, ürünlerini kullanıyoruz, ama belki de bir süre sonra yaptıklarıyla bizim dostluğumuzu hak etmedikleri ortaya çıkıp, yollarımız ayrılacak. O zaman geldiğinde ürettikleri teknolojik cihazlar birer bomba haline gelip bizi vurabilir mi? Ya da şimdiden onlar, o günlerin geleceğini bilerek, hayatımızın her aşamasına kadar girip ön hazırlıklar yapıyorlar mı? Farkındalığın, geniş hayal gücü ve bilgi gerektirdiği günlerdeyiz. Dünyanın bize unutturulan kadim tarihinde böylesi olayların yaşandığına dair anlatılar var. Köklerimizi maymuna dayayıp, insanlığın kadim geçmişini araştırmamızı engelleyenler, bize verdikleri bilginin dışındaki her şeyi komplo teorisi olarak görmemizi istiyorlar.
İnsanlığın kötülüğüne kullanılan teknolojiler konusunda bir araştırma yapsanız pek bir bilgi bulamazsınız. Oysa uydudan gönderilen mikro dalgalarla orman yangınları çıkarmaya, baz istasyonlarıyla yaydıkları frekanslarla canlıların vucut sıvılarını kaynama noktasına getirmeye varıncaya kadar ölümcül risklerden bahsediliyor. Bilim adamlarımız kötücül amaçlı teknolojiyi “bilimsel” (!) dergilerde yayınlanan makalelerde bahsedilmediği için yok sayıyorlar. Dolayısıyla bizim küresel kötülüklerde kullanılmak üzere geliştirilmiş gizli teknolojilere karşı yapacak hiçbir şeyimiz kalmıyor. Ancak bir kötülük başımıza geldiğinde ne olduğunu anlamaya çalışacağız, o kadar.
Geçtiğimiz aralık ayında küresel bir yayın platformunda herkesin evde film izlediği yılbaşı tatilinde gösterime soktukları bir filmle uyarılarını yaptılar aslında. Uzaktan etkileşimle birer silah haline dönüşüp yoldaki insanlara çarpan elektrikli arabalar, kontrolden çıkarak sahildeki insanların üzerine karaya vuran şilepler, ummadığımız ev cihazlarımız kullanılarak kulakları sağır edecek kadar güçlü tonda yayılan ve insan beynine işleyen sesler, dijital konnekte sistemlerce kontrol edilen elektrik kesintileri hatta vahşi hayvanların belli frekanslarla etki altına alınıp, meskun mahallere, insanlara doğru yönlendirilmesi ve daha ötesinde, bütün bunlardan olumsuz etkilenen insanların birbirine düşman hale gelmesi.
Teknolojik bir savaşa hazır değiliz. Çünkü hem hayal gücümüzü, hem de bilgimizi kısıtlayan bir sistemin içerisinde hapsedildik. Bu ikisi olmayınca, insan aklı problemleri çözemez hale geliyor. Kutsal kitabımızda insanın kadim geçmişine dair verilen bilgileri göz ardı edip, evrim geçirerek çok kısa bir süre önce insan olduğumuza inanmamızı boşuna istemiyorlar. Başka bir yerlerde, başka bir zamanda, belki de başka bir boyutta denedikleri kötülükleri üzerimizde uygulamak çabasındalar. Bunu başarmanın yolunun da insanın geçmişini silmek ve geçmiş bilgisinin kuşaklara aktarılmasını engellemek olduğunu iyi biliyorlar. Bu yöntemleri deneyip test ettiklerini nereden anlıyoruz, çünkü sürekli kötülüğün kazandığı günlere geldik. Sonucun garanti olacağını bildikleri yöntemlerle üzerimize geliyorlar. Haber kanallarını açın, kötülükten başka bir şey görmeyeceksiniz. Bu tesadüf değil. Çevremiz giderek doğru-yanlış ayrımını yapamayan bireylerle dolmaya başladı. Geçmişe bakıp referans alacağımız doğruların üzeri örtüldüğü için oraya buraya savrulur haldeyiz. Geçmişimizi nefret objesi haline getirdiler, ders almayalım, gelecek kuşaklara referans olarak göstermeyelim diye. Sadece onların yazdıklarını değerlendirmemizi istiyorlar.
Şimdi şapkamızı önümüze koyup düşünme zamanı. Ayyıldızlı bayrak altında huzur içerisinde yaşamak niyetinde olan her ferdimiz, diğerinin kıymetini bilmek zorunda. Politik, dinsel, mezhepsel etnik farklılıkları öne çıkarıp kaos isteyenlere karşı hep birlikte dik durmazsak ortada ne bayrak, ne de Türkiye Cumhuriyeti devleti kalır. Teknolojiye gelince, elbette kendi teknolojimizi üretmemiz gerekiyor. Bunun için önce teknolojiyi küresel kötülüğün aparatı olarak kullananlara karşı birlik olup dik durmayı öğreneceğiz. İki gün sosyal medyaya girmezsek ölmeyiz, ama ulus-devletimiz Türkiye Cumhuriyeti’nin yanında durursak, küresel kötülüğün karşısında devletimize güç veririz. Bu kararlılık yoksa, elinde hangi teknoloji olursa olsun köleliği aşamazsın. Milli Mücadele’den bahsediyoruz, başka bir şeyden değil. Birileri çıkıp da, yok ben filan kişinin yönettiği devleti desteklemem, o benim devletim değil deselerdi şimdi Türkiye Cumhuriyeti de olmayacaktı. O yüzden bu tür tavırların nereye vardığını düşünüp, ona göre davranmak gerekiyor.