Ah güzel çocuğum!

Tertemiz yüzünü, gözünü, saçlarını okşamak varken; uykudan bomba sesleriyle uyanıp ne olduğunu anlamlandıramayacak kadar masum yüreğinden vurdular seni, anneciğinden ayırdılar, yüreğini yaktılar. İslam’la müşerref bir şekilde geldiğin dünya seni kucaklamayı bilemedi, yaşamanı çok gördü, bilmiyorlar ki yüzünü gözünü sevdiklerini kirli elleriyle kana bularken, senin masumiyetini de elinden alamayacaklar, bunu hesaba katamayacak kadar masum bebekleri çocukları katledecek kadar acizler. Pervazsızca  saldırganlıkları onların güçlü olduklarını değil zavallı olduklarını gösteriyor, bunu yapan yaptıran teşvik eden ülke ve yöneticileri de dahil bu zavallılığa.

Ey korkunu sarılarak gideremediğim, yüzünü gözünü öpemeden, anneciğinin çaresizce kefenleyip bin bir acıyla cansız bedenine sarıldığı güzel çocuk; bu zalimler,  senin ve ailenin Allah katındaki değerini yok edemeyeceklerini bilmiyorlar. En büyük acziyetlerini vahşet olarak ortaya koydular. Yıllarca sinsice kurdukları oyunları stratejileri yetmedi ve nitekim kustular kinlerini, nefretlerini, ne kadar aciz olduklarını masum savunmasız çocuklara insanlara, Müslümanlara saldırarak ortaya koydular. Kendi cehennemlerini korladırlar.

Kudüs anadır diyor ya şair; bir gelin gibi allı telli olmasa da kanlar içinde bir ana gibi sizi cennetine yolcu etti Kudüs. Vefalı, gözünü kırpmadan yıllarca bu zulme dayanmaya çalışan evlatlarını cennetine uğurladı, yüreği kan ağlayarak. Sizi en Güzel'e emanet etti. Merhameti olmayan bu dünyanın kirli ellerinden Merhameti yüce olana uğurladı büyük bir hüzünle…

Bunca hüznü nasıl kaldırıyor başın, Canım Kudüs! Onun (s.a.v) mübarek ayaklarının, sesinin değdiği şehir.

Utana utana yaşamakla; gafletimizin, yıllar yılı suskun kalışımızın kefaretini ödüyoruz, utanmanın bile unutulduğu bugünlerde.

Müslüman olmak deyince mangalda kül bırakmayan bizler, Kudüs'te müslüman kimliğini koruyarak bunun mücadelesini vererek yaşamanın, Filistin'de zulüm gören ailelerin çocuğu olarak dünyaya gelip, bizzat yüreğinden vurulan, en savunmasız haliyle ateşin içinden geçen bir çocuk olmanın ne demek olduğunu bilemedik yeterince hissedemedik, yıllar yılı izleyip sessiz kaldık. Senin gibi Yürekli bir çocuk olmak bin müslümana bedeldi şimdi anlıyoruz, bunu yüreğimiz yana yana senden öğrendik güzel çocuk.

Hepiniz Rabbimin şehadet sancağı altında ağırlanmaya, size kıymet verilecek, göz bebeklerinizin güleceği, bütün acılarınızı unutacağınız yaralarınızın sarılacağı yere bir kuş gibi masumca uçup gittiniz. Şehadetiniz mübarek olsun.

Bizler ardınızdan şaşkın çaresiz üzgün bu kirli dünyada öylece kalakaldık, ne diyeceğimizi bilemeden, şimdi sesimiz çıkmaya başladıysa bile, başımızı iki elimizin arasına alıp kara kara düşünüyoruz, dualar ediyoruz elbet. Lakin bunca yıl ki suskunluğumuzla kendimizi nasıl aklayacağımızı bilmiyoruz bilemiyoruz. Kahraman bir ecdadın evlatları olarak, rahatımızdan lüksümüzden ödün vermeksizin, yaşamışız sen namaz kılarken bile korku yaşarken. Anne ve baban kardeşlerin itilip kakılırken, her an camilerin basılıp zulme uğramanız an meselesi iken.

Bizler özgürce camilerimize gidebilecek iken, döviz artışıyla futbol maçıyla televizyon dizileriyle, internetle vakit geçiren aile büyükleri olarak kendi çocuklarımızın başını okşamaya zaman bulamadık, gereksinim duymadık. Bunca gaflet içinde sana nasıl koşabilirdik. Ah ki ne ah! Biz kendimize zulmederken, kardeşlerimize yapılan zulme hayır diyemedik.

Zalim zalimliğini yaptı, biz neredeydik bugüne kadar, biz Dünya Müslümanları olarak birbirimize emanet değil miydik? Hz. Hamza'dan, Hz. Sümeyye’den daha mı kıymetliydik de canımızı malımızı esirgedik, Mescidi Aksa gibi bir kutsiyetin, Sevgililer sevgilisinin emanetine sahip çıkamadık. Sizlerin yüzü gözü kan içindeydi, Sizlerin şehadet kanı, bizim içimize pişmanlık olarak, oluk oluk akmakta şimdi. 

Sizlerin o zor zamanlarınızdaki görüntüler yüzümüze bir tokat gibi çarpmakta her daim. Vicdansızlara dur diyememenin vicdan azabını yaşıyoruz, ülke olarak dünya Müslümanları olarak.

Kahraman bir kere vurulur şehadet şerbetini içer, değerlerini koruyarak insanlığını ortaya koyar. Ne büyük şereftir. İnsan olmak mücadeleyi gerektirir. Uyuşmuş hazır yiyici bir toplum ise bir gün bu acı gerçeklerle yüzleştiğinde, bunun vicdan azabı hiç bitmez. Son pişmanlık neye yarıyor? Düşman yapacağını yapmış, sana mı acıyacak, gelip taziye mı verecek, içinin yangınına su mu dökecek. Biz ne yaparsak kendimize yapıyoruz. Kendimize yaptığımız her zulüm İslami İslam âlemini de kanatıyor.

Zalimi suçlamak en kolay olanı. Yahudi zihniyeti yıllardır değişmedi değişmeyecek, tarihimiz bize bu konuda çok büyük bir kılavuz tecrübe. Düşmanımızı tanıdığımız halde biz duruşumuzu koruyamadıysak onlara cesaret verip onlarla oturup onlarla gülüp oynadıysak onların ürünleriyle markalı giyiniyorum diye acziyete düştüysek, bu bizim suçumuz. Düşman ikiyüzlülüğü ile meşhurdur. Biz kandığımız için suçluyuz. Su uyur düşman uyumaz atasözünü okullarda çocuklarımıza öğretirken, sabah namazında uyunmayacağını anlatmadık çocuklarımıza. Fast food rüzgârında Yahudi markalı yiyecekler almamaya özen göstermedik.

Bu cümleler ağır gelmesin, hangi söz bu zulümden daha ağır olabilir ki? Sözün bittiği yerdeyiz utanç içinde. Düşündükçe, anlamaya çalıştıkça muhasebe yaptıkça insanın vicdan azabı ve öfkesi daha da derinleşiyor. Bir evlada isabet eden bombada kaç Müslümanım diyen ailenin parası var, bu ülkede Yahudi malları sular seller gibi kullanılıyor.

Artık susma vakti değil, birileri rahatsız olacak incinecek diye susulan onca zamanın vebalini kimler ödeyecek. Ben çok utanıyorum, öylece donduk kaldık, idrakimiz vicdanımız bir kaç gündür kendine gelmeye başladı. Kendi rahatımız konforumuz öylesine ele geçirmiş ki bizi, şuan bu zulme üzülmek bunun sancısını çekmek bile büyük bir erdem diye düşünüyorum artık.

Özgürlük diye ortalığı birbirine katan ve büyük holdingleri arkasına alan kalabalık gruplar vardı ülkemizde, ağaçları hayvanları güzel bir dünya için savunan cami pencereyi indiren polise devlet malına zarar veren; sözüm ona bu duyarlı insanları, büyük büyük firmaları bu zulmün karşısında da durmaya davet ediyorum. Hadi buyurun; sadece kamu görevlilerine ve kamu malına zarar vermekle olmuyor, şimdi çıkın ortaya, yıkın ortalığı, susturun zalimleri, bombaları silahları alın o kirli ellerden, sadece doğa değil insanlık elini çekiyor bu dünyadan buyurun birlikte insanlığımızı kurtaralım, buyurun.