Büyük bir kubbenin hâkim olduğu merkezi planlı Erken Bizans dönemi mimarisinin en önemli ve güzel yapılarından biri olarak kabul edilen, Sultanahmet’teki Sergios ve Bakkhos Kilisesi Iustinianus tarafından 527’de tahta çıktıktan sonra yaptırılmıştır. Tahta çıkmadan önce buraya yakın, sahildeki Hormisdas Sarayı’na yerleşmiş ve 518-20 yılları arasında saray bölgesi içinde Aziz Petrus ve Paulus Kilisesi’ni inşa ettirmiştir. İmparator olunca da Aziz Petrus ve Paulus Bazilikası ile Hormisdas Sarayı arasına Sergios ve Bakkhos’a adanmış kiliseyi yaptırmıştır. Kubbe kabuğu tamamen düz bir yüzey olmayıp dalgalı biçimde örülmüştür. Kuzeydoğu İtalya’da Ravenna’daki S. Vitale Kilisesi ile aynı özelliktedir. Bu planın birbirinden farklı çeşitlemeleri Kudüs’teki Kubbetü’s- sahre’de de mevcuttur. Günümüze kadar gelen yapı dünya mimari tarihinde önemli bir yere sahiptir.

Kilisenin iki Hristiyan olan Aziz Sergios ve Bakkhos’a adanması ile ilgili bir hikâyesi vardır. Iustinianus, amcası Iustinus’un varisidir ancak amcası henüz tahtta iken ona karşı düzenlenen bir ayaklanmaya karıştığı söylentisi çıkar. Bu suç yüzünden amcası yeğenini idama mahkûm eder. Cezanın görüleceği günün gecesinde bu çifte Azizler Iustinus’un rüyasına girip Iunstinianus’un lehine tanıklık yaparlar. Amca yeğenini affeder. I. Iustinianus tahta çıkınca bu azizlere minnettarlığının göstergesi olarak bu adak kilisesini inşa ettirir. Sergios ve Bakhoss adlı bu iki kardeş Aziz’in İmparator Maximianus (250-310) döneminde yaşadıkları bilinmektedir.

Kilise 1506-12 yıllarında II.Bayezid’in Kapıağası Hüseyin Ağa tarafından camiye çevrilmiştir. Ayasofya’ya benzerliğinden ötürü Küçük Ayasofya ismiyle anılmaya başlamıştır. Küçük Ayasofya Cami avlusuna üç kapıdan girilmektedir. Kuzeye açılan kapısında mermerden üç satır hadis kitabesi bulunmaktadır. Bizans ve Türk mimarilerinin girift olarak iç içe geçtiği ve günümüze ulaşan yapı 1648 ve 176 6 depremlerinde zarar görmüş, tamirattan geçmiştir. Yapıya en büyük zararı, 1860’larda surlar ve deniz kıyısı arasındaki dar kıyı şeridinden Avrupa demir yolunun geçirilmesi olmuştur. Son yıllarda artan sefer sayıları ile trenler yüzünden sürekli sarsıntı geçirmekte olan cami 1999 depreminden de çatlaklar alarak etkilenmiştir.

Türbe Kapıağası Hüseyin Ağa’ya aittir. Ayvansarayi onu idam ettirmiştir. Halk tarafından türbeye konulan bir levhada Kesikbaş Hüseyin Ağa yazılıdır. Türbenin içinde yan yana iki sanduka bulunur. Biri Hüseyin Ağa’ya ait diğer sanduka da Halvetiyye tarikatının Şâbâniyye kolundan Şeyh Hacı Kâmil Efendi’ye aittir.

Kubbelerin şehri İstanbul’da her taşın altından bir öykü, bir mana çıkıyor. Bir dokunup bin anlamla karşılaşıyoruz. Bir imparatorun rüyada dahi kendisini kurtaran kahramanlarına adadığı kiliseden camiye dönen yapının diğer yapılarda olduğu gibi bize verdiği ders Osmanlı’nın fethettiği şehri incitmeden, insana, sanata, inanca olan saygısını, kendi klasik sanatı ile bezeyip bizlere emanet bırakması. Küçük Ayasofya Cami sınırlarına yaklaşınca, şehrin tüm kaotik halinden uzaklaşıp, iç dünyamıza yolculuğa başlıyor, dinginlik ve huzura adım atıyoruz.

YORUMLAR