Dünyanın kaynakları sınırlı olduğu için, hem kişisel hem kurumsal alanda, herkes ekonomik sorunlarla karşı karşıya gelir. Eldeki kaynakların değerlendirilmesinin ve ihtiyaçların karşılanmasının, bilimi olan ekonominin tarihi, ilk insanla başlar.

İnsanların yaşadığı her yerde, üretim ve tüketim vardır. Ekonomi üretimle tüketim, arasındaki ilişkileri düzenlemenin, gelir dağılımındaki dengesizliklerini gidermenin bilimidir. Sağlıklı bir toplumda, ekonomik hayatın odak noktasında, seküler kültürün ekonomik insanı değil, kutsal kültürün erdemli insanı vardır. Bütün ülkelerin ekonomik dengelerini, altüst eden finansal krizler, gösteriş tüketiminde yarışan, doyma nedir bilmeyen, sürekli kendi ellerine geçenlere bakan, açgözlü insanlarından kaynaklanır. Onların gözlerini dünyada, yalnızca toprak doyurur.

Yeni yüzyılda dünyanın, ilkesiz ekonomiye değil, ilkeli ekonomiye ihtiyacı vardır. Sınırların ve duvarların ortadan kalktığı dünyada, ülkelerin gücü ekonomik bağımsızlıktan değil, ekonomik bağımlılıktan gelmektedir. Bu yüzden bir ülkede, ortaya çıkan bir ekonomik kriz, kısa zamanda bütün ülkelerde etkisini gösterir. Krizlerden arınmış bir dünya için, Mevlana’nın hayatıyla ve düşüncesiyle, en güzel örneğini verdiği, açıklık ve yalınlık, bütün ülkeler için can alıcı bir önem taşımaktadır.

Yeni dünyada herkes olduğu gibi görünmelidir, göründüğü gibi olmalıdır. “Dünya beni haramından men etti, ben onun helalinden de geçtim” diyen, bilgi ve bilgeliğin kapısı Halife Ali’nin, düşünce ve eylem dünyasını, hangi ülkede yaşarlarsa yaşasınlar, işleri ve yaşları ne olursa olsun, bütün kuşaklar kendilerine yol haritası yapmalıdırlar.

Anadolu’nun güzel insanlarının hayat ilkesi, çok sevdikleri Dördüncü Halife’nin, eşsiz yalınlık ilkesi olmuştur. Onlar dünyanın yalnızca haramlarından değil, helallerinden vazgeçerek, bütün zenginlikleriyle, dünyayı peşlerinden sürüklemişlerdir. Hicret kültürüyle yoğurulan Türkler için, doğdukları şehirler kadar, doydukları şehirler de önemlidir. Türkler geçmişte Mevlana sözlü Konya’yı, Doğu Avrupa’ya taşımışlardır. Onların torunları Yunus yüzlü Konya’yı, Batı Avrupa’ya taşımaktadırlar.

“Köln ile Konya kardeştir” diyenler, yardımlaşmasını ve dayanışmasını bilirler. Onlar iyi günlerin sevinçlerini, kötü günlerin acılarını paylaşırlar. Onların düşünce ve eylem dünyalarında, ekonomik krizler, kültürel fırsatlara dönüşür. Anadolu insanının kültür ve ekonomi dünyasında, aç gözlülük yoksulluk getirirken, tokgözlülük zenginlik getirir. Dünyadaki bütün krizler, açgözlülükten kaynaklanır. Dünyanın kaynakları tokgözlülerin karınlarını doyurmaya yeter, açgözlülerin gözlerini doyurmaya yetmez. Yeni Köln’ün mimarları açgözlülükte yarışan Kölnlüler değil, Tokgözlülükte yarışan Konyalılar olacaktır. Onların dünyaya sundukları hayat ilkeleri, derin düşünceleri ve yalın eylemleridir.

Şehirlerin kültürel derinlikleri ekonomik zenginliklerinin güvencesidir. Derin düşünmesini bilen toplumlar, yalın yaşamasını bilirler. Kültürleri derin olan şehirlerin, ekonomileri zengin olur.