Yıldız Holding’in “Konuşan Yazılar” sergisi Edirnelilerle buluştu. Bizlere de ‘Konuşan Yazılar’a müşfikâne nazar etmek düştü.
İslam-Türk sanatlarının en güzel örneklerini bir araya getiren Konuşan Yazılar sergisinde Hâfız Osman (ö. 1698), Mahmud Celâleddin Efendi (ö. 1829), Yesârîzâde Mustafa İzzet Efendi (ö. 1849), Kazasker Mustafa İzzet Efendi (ö. 1876), Mehmed Şefik Bey (ö. 1880), Hasan Rızâ Efendi (ö. 1920) gibi pek çok Osmanlı hattatının ve günümüz yazı ustalarının eserleri yer alıyor.
Bir kısmının isimlerine teberrüken yer verdiğimiz Osmanlı Cihan Devleti asırlarında hat sanatını ibadet şuuruyla icra eden en mühim yazı simalarının, bezeme ustalarının ve günümüzün hat/tezhip sanatkârlarının her biri diğerinden âlâ keyfiyeti hâiz eserlerinden müteşekkil Konuşan Yazılar Sergisi 20 Aralık Çarşamba günü (dün) Edirne Deveci Han Kültür Merkezi’nde düzenlenen açılışla Edirnelilere “merhaba” dedi!
Yıldız Holding’in İslâm Eserleri koleksiyonunda yer alan hat eserlerinden oluşan “Konuşan Yazılar” sergisi, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın desteğiyle, Edirne Deveci Han Kültür Merkezi’nde sanatseverlerle buluştu. ‘Konuşan Yazılar’, 10 Ocak 2024 Çarşamba gününe kadar üç hafta boyunca Edirnelilere kelâm-ı ilâhinin ulvî mesajlarını, Efendimiz Aleyhisselâm’ın sadra şifa sözlerini, kelâm-ı kibârın ifade ettiği hakikatleri dillendirecek!
Edirne Valisi Yunus Sezer’in ve Yıldız Holding Yönetim Kurulu Üyesi, Global Hukuk İşleri ve Kamu İlişkileri Başkanı İbrahim Taşkın’ın ev sahipliğinde açılışı gerçekleşen sergi, Divan Şairi Nef’î’nin, “Edrine şehri mi bu yâ gülşen-i Me'vâ mıdır. Anda kasr-ı pâdişâhî cennet-i alâ mıdır./“Burası Edirne şehri mi yoksa Me'vâ cennetinin gül bahçesi midir?
Orada padişahın sarayı cennet-i alâ mıdır?” beytini hâfızalara tedâi ettiriyor.
Aşkın mânâları içeren tarihi bir sanat olayı.
Nitekim, 400 küsur yıl boyunca devletimize, medeniyetimize, irfanımıza hizmet ettikten sonra “93 Harbi” olarak tarih kayıtlarına giren Osmanlı-Rus Savaşı’nda düşman eline geçmesin mülahazasıyla içindeki her şey ve dahi İslam Türk sanatlarının en nadide eserleriyle birlikte hazin bir şekilde havaya uçurulan Edirne Sarayı hadisesinden 125 yıl sonra “Saltanat Hattatları”nın yazıları ana kucağı misali bir sığınma sahnesi miktarınca olsa da Edirne’ye avdet etti. Bu keyfiyet Miladi 2023 yılının son günlerinde gerçekleşen aşkın mânâları içeren tarihi bir sanat olayıdır.
İbrahim Taşkın: Edirnelileri bu eserlerin manevi zenginliğini paylaşmaya çağırıyoruz.
Sözün bu yerinde serginin açılış konuşmasında “Edirnelileri bu eserlerin manevi zenginliğini paylaşmaya çağırıyoruz” mesajını ileten Yıldız Holding Yönetim Kurulu Üyesi, Global Hukuk İşleri ve Kamu İlişkileri Başkanı İbrahim Taşkın’ın âvâzına kulak verelim: “Yıldız Holding olarak kuruluşumuzdan bu yana ülkemize sağladığımız ekonomik katkıların yanı sıra, yürüttüğümüz kültür ve sanat faaliyetleriyle de topluma fayda sağlamayı amaçlıyoruz. Bu vesileyle, Holdingimizin Çamlıca kampüsündeki kalıcı sergi salonunda yer alan ve hat sanatının en nadide örneklerini bir araya getiren Konuşan Yazılar Sergisi’nden özel bir seçkiyi, ülkemizin farklı bölgelerindeki sanatseverlerle buluşturmayı amaçladık. Daha önce sergilediğimiz illerde yoğun ilgi gören ve hat sanatının öncü isimlerinin birbirinden değerli eserlerinden oluşan Konuşan Yazılar sergisini şimdi de Edirneli sanatseverlerle bir araya getirmekten mutluluk duyuyoruz. Esasen geleneksel İslam sanatının derinliklerinden ilham alarak, maneviyatımıza dokunacak bir deneyimi Edirneli sanatseverlere sunmak niyetiyle buradayız. Tüm Edirnelileri bu kıymetli yazıların manevi zenginliğini paylaşmak üzere Konuşan Yazılar sergisine davet ediyoruz.”
Yazı da konuşur mu?
Yazı da konuşur mu? Pekâlâ konuşur ve dahi konuşturur. Sahi, Mushaf-ı Şerîf’i kıraat ettiğimizde kiminle konuşmuş oluyoruz?
Bir hilye-i şerîfe levhasını kemâl-i edep ve hürmetle temâşâ ederken Habib-i Kibriyâ Efendimizin (sav) fizîkî özelliklerini ve ahlâkî güzelliklerini anlatan ifadeler üzerinden satırlara inci misali dizilen harfler sadırlara, idraklere hitap etmiyor mu?
Konuşan yazılar bize hâl lisanıyla ne/neler anlatacak!
Osmanlı Cihan Devleti dedik, saray dedik, saltanat dedik, irfan dedik, Kazasker Mustafa İzzet Efendi dedik. Şimdiki zaman, yazımızı ve dahi gözlerimizi Konuşan Yazılar sergisinin başyapıtlarından biriyle, Kazasker Mustafa İzzet Efendi’nin muhakkak-sülüs-nesih yazı nevileriyle 1265/1849-1850 tarihinde kaleme almaya muvaffak kılındığı yazı güzeliyle şenlendirme zamanı.
Yazıya ve tezyinata estetik bir nazarla dikkatlice bakalım. Bakalım ki “konuşan yazı” bize hâl lisanıyla ne/neler anlatacak?
Hilye-i Şerîfe, Hattat Kazasker Mustafa İzzet tarafından klasik terkipte muhakkak-sülüs-nesih hatlarıyla yazıldı. Hilyenin başmakam kısmında muhakkak Besmele yer alıyor. Âyet kısmında ise Enbiyâ Suresi’nin 107’inci âyet-i kerîmesi sülüsle yazıldı. Nesih yazılı hilye metninin dairevî merkezinde 9 satır; kıta kısmında ise imza satırı dâhil 5 satır bulunuyor. Çeharyar isimleri sülüs hattıyla kaleme alındı.
Krem ve açık kahverengi aharlı kâğıtlar üzerine is mürekkebiyle klasik tarzda yazılan hilye, dönemin Türk rokokosu anlayışıyla bezendi. Levhanın iç kısmında açık yeşil zemin kullanılmış. Göbek kısmı yapraklarla ayrılmış olan hilyede çeharyarlar elips şeklinde altın cetvelle çevrelendi. Hilye göbeğinin iki tarafına Mescid-i Haram ve Mescid-i Nebevî minyatürleri nakşedildi. İç bordür koyu zemin üzerine altın yapraklarla süslendi. Dış bordürde buket ve kurdelalar, kardelen ile sümbül çiçek bezemeleri bulunuyor. Dış bordürde nohûdî renk zemin üzerine altın varak kurdeleler ve çiçek buketlerinin içinde lacivert zeminli düğüm kurdeleler kullanılırken, yıldız çiçeklerinden oluşan çiçek buketleri kompozisyonu tamamlandı.
Kazasker Mustafa İzzet Efendi
1801’de Tosya’da doğmuştur. Babası Bostanoğulları ailesinden Seyyid Mustafa Ağa’dır. Küçüklüğünde yetim kalmış, annesi tarafından Fatih’teki Başkurşunlu Medresesi’nde gönderilmiş bu dönemde Kömürcüzâde Hâfız Mehmed Efendi’den dinî mûsiki dersleri almıştır. Henüz on üç yaşındayken II. Mahmud’un da hazır bulunduğu huzurda okuduğu naat ile Sultanın beğenisine mazhâr olmuş, doğrudan doğruya Enderûn-ı Hümâyun’a kabulü mümkün olmadığından Silâhdar Ahmedpaşazâde Ali Paşa’nın dâiresinde yetiştirilmesine karar verilmiştir. Burada gördüğü sıkı bir eğitimin yanı sıra hüsn-i hat ve mûsiki dersleri almıştır. Üç yıl sonunda Ali Paşa’nın dâiresinden Galata Sarayı’na, 1820’de ise Enderûn-ı Hümâyun’a kabul edilmiştir.
1831’de Mürşidi Nakşibendî şeyhi Kayserili Ali Efendi ve hocası Kömürcüzâde Hâfız Mehmed Efendi ile hac yolculuğuna çıkmış Mekke’de ve Mısır’da bir süre kaldıktan sonra İstanbul’a dönmüştür. Fatih semtinde bir ev satın alarak saray çevresinden uzakta, sûfiyâne bir hayat yaşamaya başlamıştır. Ancak Kömürcüzâde’nin de teşvikiyle saraydaki huzur fasıllarına ney üfleyerek yeniden dâhil olmuş, bu durum II. Mahmud’un vefâtına kadar yedi yıl sürmüştür.
Mustafa İzzet, Abdülmecid Han padişah olunca 1839’da Eyüp Sultan Camii hatipliğine getirilmiştir. 1845’te Sultan Abdülmecid’in ikinci imamı tayin edilmiştir. 1849’da padişahın birinci imamlığına getirilerek, Anadolu ve Rumeli kazaskerliği pâyeleri verilmiştir. Ertesi yıl şehzadelerin yazı muallimliğine ve Veliaht Abdülaziz Efendi’nin müzâkereciliğine tayin edilmiştir. 1857’de ise fiilen Rumeli kazaskerliğine getirilmiş, 1860’ta kendisine reîsülulemâlık rütbesi tevcih edilmiştir. 1876’da vefât ederek Tophane’deki Kādirîhâne Tekkesi’nin hazîresine defnedilmiştir. Kabir kitâbesi talebesi Muhsinzâde Abdullah tarafından celî sülüsle yazılmıştır.
Mustafa İzzet Efendi, sülüs-nesih ve rikā‘ yazılarını Çömez Mustafa Vâsıf Efendi’den meşk etmiştir. Altmış yıla yaklaşan hüsn-i hat hayatı boyunca nesih hattıyla on Mushaf, on beş delâi’ül-hayrât, otuzdan fazla en‘âm-ı şerîf, sülüs-nesihle kasîde, 200’ün üstünde hilye-i şerîf, sayısız kıta, murakkaa yazmıştır. Büyük boyda hilye-i şerîf yazma geleneğinin de öncüsü olmuştur. Yazılarının, isimdaşı Yesârîzâde Mustafa İzzet’ten ayırt edilebilmesi için farklı bir imzaya yönelerek “İzzet Mustafa, Harrarahû Mustafa İzzet, “Seyyid İzzet Mustafa” şeklinde farklı dairevî istiflerle satır arasına veya altına taşırmayı tercih etmiştir. Hattatların içinde Mustafa İzzet Efendi gibi mûsikişinas ve kavî derecede iyi bir hattat bulunmamaktadır. Bu meyanda neyzen ve hattat Mehmet Emin Yazıcı mâhir olsa da İzzet Efendi kadar bol eser üretememiştir.
Birçok celî ta‘lik kitabesinin yanında bazı celî sülüs kitâbeleri de bulunmaktadır. Ayasofya Camii’nin kubbesinde yer alan Nûr âyeti’ni yazmış, satranç usulüyle büyütülüp varak altınla kubbeye işlenmiştir. Aynı âyet daha sonra Kasım Paşa, Yahyâ Efendi ve Hırka-i Şerif camilerinin kubbeleri başta olmak üzere aynı usulle işlenmiştir. Ayrıca Ayasofya’daki lafza-i celâli, ism-i nebîyi, ilk dört halife ve Hasan-Hüseyin Efendilerimizin isimlerini de 7,5 m. çapında daire olacak şekilde celî sülüs ile yazmıştır. Bursa Ulu Camii başta olmak üzere birçok camide celî yazıları bulunmaktadır.
Yetiştirdiği talebelerin her biri kendi döneminin önde gelen hattatlarından olmuşturlar. Bunların başında özellikle Mehmed Şefik Bey, Muhsinzâde Abdullah Hamdi, Abdullah Zühdi, Hacı Hasan Rızâ, Kayışzâde Hâfız Osman, Mehmed İlmî, Mehmed Hilmi, Hasan Sırrı ve Mehmed Şevket Vahdetî gelmektedir.
İbrahim Ethem Gören 21.11.2022 Yazı No: 556
Notlar:
1-Muhakkak-Sülüs-Nesih Hilye-i Şerîfe. Hüsn-i Hat Kazasker Mustafa İzzet Efendi
Yıldız Holding İslam Eserleri Koleksiyonu Envanter No: 384
İç Ebadı: 56x86 cm. Dış Ebadı: 94x114 cm.
2-Kazasker Mustafa İzzet Efendi yağlı boya portre: Hattat-Ressam Turan Sevgili