Bakara 2/269’da bahsi geçen hikmet ise öğrenilen ilim manasında olmayıp, herkese verilmeyen Allah vergisi bir özellik olduğundan, bir başkasına öğretilemeyen bu Allah vergisi kavrama yeteneğinin, Resul tarafından bizlere öğretildiği Bakara 2/151’de bahsedilmemektedir.
Çünkü Bakara 2/269’da geçen Allah vergisi kavrama yeteneği, bir başkasına öğretilebilen bir şey olsaydı, çabalayıp, vahyin ilmi öğrenmek isteyen herkese öğretilirdi ve herkes kavrama yeteneğine sahibi olurdu. Böylece kavrama yeteneği Allah vergisi olmazdı, çaba gösteren herkese öğretilebilen bir ilim olmuş olurdu.
Bakara 2/269’da, doğru hüküm verme yeteneği/bilgelik olan hikmet için “dilediğine verir” ve “kime hikmet verilmişse” dendiğine göre, Kur’an vahyini öğrenmiş olanlardan pek çok insana doğru hüküm verme yeteneğinin/bilgeliğin verilmediğini de gördüğümüze göre, doğru hüküm verme yeteneği/bilgelik gibi Allah vergisi bir özellik, bir başkasına öğretilemez, bir başkasına ancak ilim öğretilebilir.
Kur’an vahyindeki ilmi öğrenmek için çabalayıp, Kur’an’daki ilmi öğrendiği halde bazı kimselerin sapkın görüşleri olduğu, bolca isabetsiz yorumları, açıklamaları olduğu konusunda çoğu kimse mutabıktır.
Demek ki Bakara 2/269’daki doğru hüküm verme yeteneği/ bilgelik olan hikmete sahip olabilmek için kişi, Kur’an’daki ilmi öğrenmek için çaba gösterip, bu ilmi öğrense de bu hikmete sahip olabilmesi, sadece çabaya bağlı değil, Allah’ın vermesine bağlıdır. Sahip olunması, sadece ilim öğrenme çabasına bağlı olmayıp, Bakara 2/269’daki “yu’til (verir)” ifadesinden dolayı Allah’ın dilediğine vermesine bağlı olduğundan bu hikmet, Allah vergisi bir yetenektir, bir beşer özelinde yaratılan vahyi kavrama yeteneğidir.
Bakara 2/151’de geçen, öğretilen bir ilim olan hikmetin, Bakara 2/269’da bahsi geçen Allah vergisi doğru hüküm verme yeteneği/ bilgelik olduğuna ve Bakara 2/269’da geçen yeteneğin/ bilgeliğin de, bir çaba ile Kur’an’ı okuyup, Kur’an ilmini öğrenen herkes tarafından elde edilebilecek bir hikmet olduğuna dair hatalı görüşleri olan bazı ilahiyatçılar ve müntesipleri için şunları açıklamak isterim:
Eğer bu görüşleri doğru olsaydı, daha en başından Allah, Bakara 2/269’daki hikmet için, “dilediğine verir” diye buyurmazdı, bu sayede Kur’an’ı okuyan herkes bu hikmeti çaba göstererek Kuran’dan öğrenir ve herkes Bakara 2/269’daki hikmete sahip olurdu. Lakin Kur’an’ın ilmini çaba göstererek öğrenen herkes de bu hikmetin olmadığına şahit oluyoruz, zaten Bakara 2/269’da bu hikmeti Allah’ın herkese değil de, dilediğine verdiği de belirtilmektedir.
Bu hakikatlere rağmen bazı ilahiyatçıların, çaba göstererek Kur’an okuyan herkesin Kur’an’dan öğrenip, herkesin sahip olacağına inandıkları Bakara 2/269’da geçen hikmetin, Bakara 2/151’de bir elçi tarafından öğretildiği belirtilen hikmet olması durumunda “madem bu hikmeti Kur’an’dan herkes öğreniyorsa, bir elçinin öğretmesine ne gerek var” gibi bir tezat durum Kur’an’da oluşurdu.
Yani, Bakara 2/151’de bahsi geçen hikmete erişmek için Kur’an’ı okuyup, çaba göstererek Kur’an’ı öğrenen herkes bu hikmete sahip olsaydı, Bakara 2/151’de kesin bir biçimde hikmete sahip olan Resulün hikmeti öğretme gerekliliğinden dolayı gönderilmiş olduğu “gönderdik” ibaresiyle vurgulanmış olduğu halde, bu vazifeyle gönderilişi haşa gereksiz bir durum olurdu. Bu da Kur’an’da haşa çelişkili bir durum ortaya çıkarmış olurdu.
Kur’an’da böyle çelişki ve tezatlar olmayacağına göre, Bakara 2/269’da geçen, herkese verilmediğinden, her çaba gösterene verilebilen ilim manasında olmadığını anladığımız, ilim olmadığından da bir başkasına öğretilemeyen Allah vergisi bu yeteneğin/bilgeliğin, Bakara 2/151’de Resul tarafından bizlere öğretildiği bahsedilmemektedir. Çünkü bir ilim olmadığından, Allah vergisi yetenek/bilgelik öğretilmez, ancak ilim öğretilir. Demek ki Bakara 2/151’de bahsi geçen hikmet, hikmeti öğreten Resulden öğrenmek için çaba gösteren herkes tarafından öğrenebilen bir ilim manasındaki hikmettir.
İki paragrafla şöyle özetleyeyim:
Bakara 2/151’de Resulün öğrettiği belirtilen hikmet, Bakara 2/269’da bahsedilen kavrama yeteneği olsaydı ve bu kavrama yeteneği Allah vergisi olmayıp, Kur’an’dan okunup öğrenilen bir hikmet ilmi olsaydı, çabalayarak Kur’an’ı okuyan herkes bu kavrama yeteneğine (hikmete) sahip olurdu, o halde "Resulün öğretmesine ne gerek var" gibi bir tezat durum ortaya çıkardı.
Kur’an’da böyle bir tezat olamayacağına göre, demek ki Bakara Suresi 151. ayette bahsedilen, Hz. Peygamberin bizlere hikmeti öğretme işlevine gerek varmış ki, gereksiz iş yapmayan Allah tarafından, kendisinde kesin bir biçimde hikmetin olduğu Resulün, gerekli olduğu için bizlere ilim olan hikmeti öğretme vazifesiyle gönderildiği ayette belirtilmiş. Resulün hikmeti öğretme vazifesiyle gönderilişi gereksiz olsaydı haşa Kur’an’da tezat bir durum oluşurdu.
Bakara 2/269’da, hikmeti Allah’ın dilediğine verdiğinin belirtilmesinden ve çaba gösterip Kur’an ilmini öğrenmiş olan herkese bu hikmetin verilmediğini gördüğümüzden dolayı, bu hikmetin çaba gösteren herkese verilebilen bir ilim manasında olmayıp, Resul tarafından bile bir başkasına öğretilebilen bir şey olmayan Allah vergisi bir kavrama yeteneği olduğunu anlarız. Çünkü Allah vergisi yetenek bir başkasına öğretilebilen bir şey değildir. Ancak ilim bir başkasına öğretilebilen bir şeydir.
Bakara 2/151’deki ilim kökünden gelen “yu’allimukum (size öğreten)” ifadesi, hikmetin üzerine atıf yaptığından, öğrenmek için çaba gösteren herkese Resul tarafından öğretilebilen bir ilim olduğunu anladığımız Bakara 2/151’deki hikmet ile Bakara 2/269’da geçen, bir ilim olmayıp, Allah vergisi bir özellik olduğundan Resul tarafından bile bir başkasına öğretilebilen bir şey olmayan Allah vergisi kavrama yeteneği olan hikmet tıpatıp aynı değildir.
Çünkü Kur’an vahyini öğrenmiş olan herkese verilmeyen Bakara 2/269’da geçen Allah vergisi bir kavrama yeteneği, Resul tarafından bir başkasına öğretilebilen bir şey değildir, ancak Bakara 2/151’deki hikmet ilmi ise Resul tarafından bir başkasına öğretilebilen bir şeydir. Herhangi bir kişi size, “Sana Allah vergisi olan bir yetenek öğreteyim” deseydi, bu bir mantık hatası olurdu. Allah vergisi yetenek öğretilir mi? İlim öğretilir.
Bakara 2/151’e göre Hz. Peygamber ilim olan bir hikmeti öğretmektedir. Peki Resul tarafından öğretilen, ilim olan hikmetin kaynağı nedir?
El-cevap: Vahiydir.
Hz. Peygamber, Kur’an’daki bazı ayetlerle uyarılmıştır. Hz. Peygambere ayetlerle yapılan bu uyarıların istisnasız tamamı, daha öncesinde kendisine vahyedilmemiş konularla ilgilidir. Yani bu uyarıların tamamının, daha öncesinde kendisine vahyedilmemiş konularla ilgili olması, kendisine daha önce vahyedilmiş konularla ilgili olarak Hz. Peygambere Kur’an’da hiçbir uyarı yapılmadığı anlamına gelir.
Kendisine daha önce vahyedilmiş konularla ilgili olarak Hz. Peygambere bir tane bile Kur’an’da uyarı olmaması, Kur’an’ın lafzını ve manasını Hz. Peygamberin Nebi ve Resul olarak eksik ve hatalı anlamayıp, doğru anladığının, Nebi ve Resul olarak kendisine verilmiş hikmet ile de Kur’an’ı isabetli anlayıp, isabetli amel ettiğinin, Nebi ve Resul olarak kitap ve hikmeti isabetli öğrettiğinin en önemli kanıtlarındandır.
Bu kanıtlarla iyice anlarız ki, Bakara 2/151’de bahsedilen, Kitabın ilmini ve kitabın isabetli anlaşılıp, isabetli amel edilmesini sağlayan hikmet ilmini vahyin denetiminde, vahiy kaynaklı öğreten Nebi ve Resule itaatin Kur’an’a itaat olduğu çok nettir. (Bkz. Nisa 4/80, A’raf 7/157-158, Maide 5/44, Enfal 8/64, Ahzab 33/59, Ahzab 33/45)
Bazı ayetlerden anlaşıldığına göre, Bakara 2/269’daki hikmetin (kavrama yeteneğinin) Hz. Peygamberde (a.s) olduğu kesindir. Hz. Peygamberin bu kavrama yeteneğini kullanması ile vahiyden bazı çıkarımlar yaparak, ortaya çıkan ilim olan hikmeti, Bakara 2/151’de belirtildiği gibi öğretmesi sonrası, vahiyle uyarılmaması, vahye uygun olarak vahiyden bazı çıkarımlar yaparak ortaya çıkan, öğrettiği bu ilim olan hikmetinin vahyin suskunluğuyla Allah tarafından onayladığı anlamına gelir. Bu da dolaylı vahiydir, vahyin kapsamındadır.
Yani, Hz. Peygamberin, kavrama yeteneğini kullanımı sonrasında kitap vahyinden bazı çıkarımlar yaparak ortaya çıkmış olan, öğrettiği bu ilim olan hikmeti, herhangi bir ayetle uyarılmadığından dolaylı vahiy olup, vahyin kapsamındadır. Bizi bağlayıcıdır.
Bakara 2/151’de bahsedilen, mecazi manada bir öğreten olan Hz. Peygamberin (a.s) kitap ve hikmeti öğretmesi, Allah hakiki manada açıklayan olduğundan, vahyin gözetiminde ve vahiy kaynaklı bir öğretimdir. Dolayısıyla Hz. Peygamber, kitap ve hikmeti haşa kendisine göre değil de, vahye göre öğreteceğinden dolayı, kitabı ve hikmeti tamamıyla Allah açıklamış olur.
Bakara 2/151’de, hikmete atıf yapan ilim kökünden gelen “yu’allimukum” ifadesiyle, bu ayette geçen hikmetin ilim olduğunu anlamıştık. O halde Bakara 2/151’deki Hz. Peygamber tarafından öğretildiği belirtilen hikmet, ilim başlığı altında toplanabilecek hikmettir.
İlim başlığı altında toplanan Hz. Peygamberin öğrettiği hikmetin, ne tür bir hikmet olduğu konusunu iyice açalım:
Bakara 2/151’de geçen, Hz. Peygamber tarafından öğretilen ilim olan hikmet, Hz. Peygamberin kendisinde de bulunan Bakara 2/269’da bahsedilen kavrama yeteneğinin kullanılmasıyla, kitap vahyi üzerinden bazı çıkarımlar yaparak, vahye uygun olarak ortaya çıkan, dolaylı vahiy (vahyin suskunluğu) ile de onaylanmış ilim olan hikmettir.
Daha önce, Nisa 4/113’deki ilim kökünden gelen “allemeke” ifadesinin üzerine atıf yaptığından ilim manasında olduğunu anladığımız kitap dışındaki hikmet vahyi ve Bakara 2/231’deki vaaz verme manasında olan “ya’izikum” ifadesinin üzerine atıf yaptığından ilim manasında olduğunu anladığımız kitap dışı hikmet vahyi olduğundan bahsetmiştik. O halde Bakara 2/151’deki öğretildiği bahsedilen, ilim başlığı altında toplanan hikmetin kapsamına, Nisa 4/113 ve Bakara 2/231’de bildirilen kitap dışındaki indirilmiş hikmet vahyi olan ilimde girmektedir.
İlim başlığı altında toplandığını belirttiğimiz Bakara 2/151’de geçen Resul tarafından öğretilen hikmet ile ilgili bu açıklamalarımızı teyit edecek, Kur’an’dan bazı örneklere daha sonraları değineceğiz.