Kur'an'da, Kitap kelimesi Tevrat, İncil, Kur'an, Levh-i Mahfuz (En'am 6/38) içinde kullanılır.
Hikmet kelimesi de Kur’an’da birden fazla manaya gelmektedir. Bunlarla ilgili bazı açıklamaları yavaş yavaş yapacağız.
Şu da bir gerçek ki, Hikmetin defalarca Kur’an'ın yanında zikredilmesi, hikmetin Kur'an ile alakalı ve mühim olduğunu gösterir. Kur'an'ın yanında zikredilen bu hikmetin, ayetlerle sabit olduğu üzere, kesin olarak Resulullah'a (s.a.v)’verilmiş olduğu yadsınamaz. (bkz. Bakara 2/151, Cuma 64/2, Bakara 2/129, Al-i imran 3/164, Nisa 4/113, Bakara 2/231)
Bizlerden herhangi birilerinin isimleri ayetlerde belirtilerek kendilerine hikmetin verildiği geçmediğinden, Resulullah'ın haricinde hiçbirimiz kesin olarak kendisine kitabın isabetli anlaşılıp, isabetli amel edilmesini sağlayan hikmetin verildiğini gaybı bilmişçesine iddia edemez. Ama Hz. Peygamberde (a.s) hikmetin olduğu gerçeği, Kur'an ayetleriyle sabit olup, kesin bir bilgidir.
Bazı kimselerin ve İlahiyatçıların, Bakara Suresi 269. Ayette bahsedilen kavrama yeteneği olan hikmete kesin bir biçimde sahip olacakmış veya sahip olmuş gibi kendilerinden kesin bir biçimde emin olmaları çok ilginçtir. Halbuki bahsi geçen hikmetin, kime verileceği hususunun, Bakara Suresi 269. Ayette,"dilediğine verir" ve "kime hikmet verilmişse" dendiğinden dolayı ancak Allah'ın vermesine bağlı olduğunu anlarız.
(Allah) hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verilmişse, ona pek çok hayır verilmiş demektir. Ancak akıl sahipleri düşünüp ibret alırlar. (Bakara 2/269)
Ayette "dilediğine verir" ve "kime hikmet verilmişse" diye vurgulanması, kişi çaba gösterse bile hikmetin kime verileceğinin ya da kime verilmeyeceğinin yine Allah'a bağlı olduğunu gösterir. Vahiyle ilgili ilmini artırmaya çabaladığı halde, vahyin ilmiyle her daim hemhal olduğu halde sapkın görüşlü veya pek çok isabetsiz açıklamaları, görüşleri olan kimselerin varlığı herkesçe malumdur. O halde herkese bu türden bir hikmetin verilmediği çoğu kimse tarafından rahatlıkla kabul edilebilir. Bu sebeple hikmetin herkese verilmediği hususunda, "Aklın yolu birdir" mantığı gereğince pek çok kimse mutabıktır.
Hikmet denilince, bazı kimselerin aklına sadece İsra Suresi 39. Ayette bahsedilen vahyin hikmet oluşu geldiğinden şöyle bir açıklama yapalım:
Bakara Suresi 269. Ayette bahsedilen hikmet, vahyin hikmet olduğunu belirten İsra Suresi 39. Ayette geçen hikmet olsaydı eğer, Allah bu hikmeti “…dilediğine verir…” (Bakara 2/269) diye buyurmazdı ve bu sayede Kur’an vahyini okuyan herkes hikmete sahip olabilirdi. Ancak Bakara Suresi 269. Ayetteki kavrama yeteneği olan bu hikmete ulaşılması, sadece kulun çabasına bağlı değil, ayette geçtiği üzere Allah’ın dileyip, vermesine de bağlı olduğundan, Bakara Suresi 269. Ayetteki hikmetin bazı kimselere verilen kavrama yeteneği/ bilgelik olduğu, İsra Suresi 39. Ayetteki vahiy olan hikmet olmadığı çok açıktır.
Bakara Suresi 269. Ayette bahsi geçen hikmet pek çok çevirmen tarafından bilgelik veya doğru hüküm verme yeteneği olarak anlaşılmıştır. Cemal Külünkoğlu, Mustafa İslamoğlu, Mehmet Okuyan, Edip Yüksel ve daha başkalarıda Bakara Suresi 269. Ayette da geçen hikmet kavramını bu şekilde çeviri yapmıştır.
Günümüzdeki bazı çağdaş meal yazarları, Nisa Suresi 113. Ayetteki kitap dışındaki hikmeti, Bakara Suresi 269. Ayetteki gibi doğru hüküm verme yeteneği veya bilgelik olduğu şeklinde meallendirme yapmaktadır. Bu hatalı bir meallendirmedir.
Şimdi bazı çağdaş meal yazarlarının Nisa Suresi 113. Ayette geçen hikmeti yanlış meallendirip, bu konuda yanlış açıklamalar yapıldığını göstermeye çalışacağız.
Allah, sana Kitab'ı (Kur’an’ı) ve hikmeti indirmiş ve sana bilmediğin şeyleri öğretmiştir. (allemeke). (Nisa 4/113)
Bu ayetteki "allemeke" ifadesi "sana öğretti" manasında olup, bu "allemeke" ifadesi ile ayette Allah'ın, Resulüne kitabı ve hikmeti indirirek öğrettiği ve bilmediklerini öğrettiği belirtilmektedir. Ayetteki ilim kökünden gelen "allemeke” ifadesi, indirilen kitap ve hikmete atıf yaptığından, kitap ve kitap dışındaki hikmetin, öğrenilen bir ilim olduğu anlaşılır. Yetenek/ bilgelik ilim olmadığından, Nisa 4/113’de geçen ve ilim manasında olan hikmetin, Bakara 2/269’daki Allah vergisi yetenek/ bilgelik olmadığını Nisa 4/113’ün kendisi ispat eder.
Nisa 4/113’deki, kitabın dışında indirilmiş olan hikmetin, indirilmiş olmasıyla öğretildiği, ilim kökünden gelen "allemeke (öğretti)" ile bildirildiğine göre, bu hikmetin ilim manasında olduğu anlaşılır.
Nisa 4/113’deki indirilmiş hikmet, Bakara 2/269’daki Allah vergisi yetenek/ bilgelik olamaz. Çünkü gökten, yetenek veya bilgelik inmez. Gökten ilim indirilmiştir. Nisa 4/113’de ilim kökünden gelen "allemeke" ifadesinin indirilen hikmete atıf yapılması, burada bahsi geçen hikmetin ilim olduğunu çok net ispatlar. Ayrıca, indirilen hikmetin "vav" atıf harfiyle kitaptan ayrılmış olması, buradaki hikmetin, kitabın dışında indirilen bir ilim olduğunu anlamamızı sağlar.
Zaten Nisa 4/113’de hikmetin "enzele" ifadesi ile indirilmiş olduğunun belirtilmesi, bu hikmetin, kitabın dışında indirilmiş vahiy olan bir ilim olduğunu anlamamızı sağlar. Bakara 2/269'da ise hikmetin, herkesin öğrenebildiği bir ilim değil de, herkese verilmeyen Allah vergisi bir yetenek/ bilgelik olduğunu anlamamız için ayette, Allah'ın dilemesine bağlı olarak hikmeti dilediğine verdiği, "yu'til (verir) ifadesiyle belirtilir.
Allah’ın hikmeti dilediğine vermesi, maddi zenginliğin Allah'ın dilemesine bağlı olarak bazı kimselere verilmesi gibi bir durumdur.
Görmezler mi ki Allah rızkı dilediğine bol veriyor, dilediğininkini de kısıyor? Kuşkusuz bunda iman eden kimseler için ibretler vardır. (Rum 30/37)
Bir insan günde 13-14 saat bile çalışsa, aklını gereğince kullansa da Allah dilemezse zengin olamaz. Günlük hayatta bunun pek çok örneğini görürüz. Günlük 13-14 saat çalışan ve aklını iyi kullanan birinin zengin olamadığına şahit olabiliyoruz. Ama günde 6-7 saat çalışan biri ise zengin olabiliyor. Kişi, tüm çabasını ortaya koysada, eğer Allah dilerse, o kişi ancak o zaman zengin olabilir.
Bakara 2/269’daki hikmetin bazı kimselere verilmesi de aynen bu şekilde, Allah'ın dilemesine bağlı olarak gerçekleşir.
Bakara 2/269’daki hikmet, Kitap ile birlikte inen değildir, kitap/ vahiy indikten sonra kitap/ vahiy ile hemhal olma sonrasında gün yüzüne çıkan, Allah'ın herkes de değil ama bazı insanlar üzerinde yarattığı, beşeri bir vahyi kavrayış yeteneğinden bahsetmektedir. Dolayısıyla bu Allah vergisi yetenek, Nisa 4/113’de gökten indirildiği bahsedilen hikmet olamaz. Çünkü gökten Allah vergisi yetenek inmez.
Bir kişi vahiyle hemhal olup, Kur’an’daki ilmi öğrenmeye çabalasa ve öğrense bile, Bakara 2/269'da "dilediğine verir" ve "kime verilmişse" dendiğine göre bu kişiye yetenek/ bilgelik verileceği kesin değildir. Allah dilediğine maddi zenginlik vermediği gibi bir başka zenginlik olan hikmeti de, dilediğine vermemektedir.
Bu hikmetin verildiği kimse için ayette “...Kime hikmet verilmişse, ona pek çok hayır verilmiş demektir...” (Bakara 2/269), denilerek, bu hikmetin ne kadar önemli bir zenginlik olduğu ayette belirtilmiştir.
Kur'an'ın ilmini öğrenmek için çaba gösterip, bu ilme olabildiğince sahip olup da, sapkın görüşleri olanların varlığı ve bolca isabetsiz görüşü olanların varlığı, bu türden hikmetin, Kur’an ilmine sahip olmak için çabalamış ve bu ilme olabildiğince sahip olmuş olan herkes de olmadığını kanıtlar.
O zaman Nisa 4/113’de geçen hikmet, Bakara 2/269’daki doğru hüküm verme yeteneği/ bilgelik değildir. Çünkü Nisa 4/113’de bahsi geçen, indirilmesiyle öğretilmiş olduğu “allemeke” ibaresiyle belirtilen hikmet, kitap ile birlikte inmiş bir doğru hüküm verme yeteneği/ bilgelik olsaydı eğer, herkes Kur'an'ı okur, öğrenir ve herkes doğru hüküm verme yeteneğine/ bilgeliğe sahip olurdu. Lakin, Kur'an'ı her okuyan bu yeteneğe/ bilgeliğe sahip değildir.
Demek ki Nisa 4/113’de, "allemeke (öğretti)" ifadesi sayesinde, indirilmesiyle öğretilmiş bir ilim olduğu anlaşılan bu ayetteki hikmet ile, Bakara 2/269’da bahsi geçen, vahyin ilmini öğrenmiş olsa da herkese verilmediğini öğrendiğimiz hikmet (yetenek/ bilgelik) aynı manada değildir.
Zaten Bakara 2/269’daki Allah vergisi yetenek/ bilgelik, Nisa 4/113’de gökten indirildiği belirtilen hikmet asla olamaz. Çünkü gökten Allah vergisi yetenek/ bilgelik inmez.
Bazı çağdaş meal yazarlarının, Nisa 4/113’de, Kitap ile birlikte Bakara 2/269’daki doğru hüküm verme yeteneğinin/ bilgeliğin gökten indirildiğine dair yaptıkları hatalı çevirilerin, bir anlığına doğru olduğunu varsayalım.
Velev ki, Kitap ile birlikte Bakara 2/269’daki yetenek/ bilgelik gökten indirilseydi, “allemeke (sana öğretti)” ifadesi sayesinde indirilmesiyle öğretilmiş olduğu belirtilen bu yeteneği/ bilgeliği öğrenmek için kitabı açıp, okuyan herkes öğrenip, bu yeteneğe/ bilgeliğe herkes sahip olurdu. Bu durumda, Allah'ın hikmeti, herkese vermediği, dilediği bazı kimselere verdiği anlaşılan Bakara 2/269 ayetiyle haşa çelişkiye düşülürdü. Böyle bir çelişki olmaması gerektiğine göre, Nisa 4/113'deki indirilmiş hikmet, Bakara 2/269’daki hikmet (yetenek/ bilgelik) olamaz, bu indirilmiş hikmet ancak bir ilimdir.
Demek ki Nisa 4/113’de bahsedilen, indirilmesiyle öğretilmiş olan hikmet, gökten inmeyen ve herkese verilmeyen Bakara 2/269'daki yetenek/ bilgelik değil, ancak bizim için gökten indirilen, ilim yani bilgidir. Zaten gökten yetenek/ bilgelik indirilmez.
Bakara 2/269’da "Allah dilerse eğer, vahiyle hemhal olan kimselerden bazı kimselere, hikmet verir" diye anlaşılmaktadır. Ayetteki, "yu'til (verir)" ibaresi, Allah'ın dilediği kimselerde yeteneği/ bilgeliği yarattığını vurgular. Yeryüzünde Allah'ın dilediği bazı insanlar üzerinde yaratılan yetenek/ bilgelik gökten iner mi?
Allah vergisi olan, bazı kimselere verilen, bazı kimselere verilmeyen, bir beşer üzerinde yaratılan, beşeri bir vahyi kavrayış yeteneği/ beşeri bir bilgelik gökten iner mi?
Bir çağdaş meal yazarının, Bakara 2/231’deki hikmete, Bakara 2/269’daki hikmetin manasını verdiğini gördüm. Bununla ilgili de bir açıklama yapmak isterim.
"…size vaaz vermek için (ya'izikum) indirdiği Kitab'ı ve hikmeti hatırlayın (vezkuru)." (Bakara 2/231)
Bakara 2/231’de, vaaz verme manasında olan "ya'izikum" ifadesinin, indirilen kitap ve hikmete atıf yapmasından dolayı, indirilen kitap ve hikmetin vaaz edilen/ öğüt verilen olduğu anlaşılarak, burada geçen hikmetin ilim olduğu, Bakara 2/269’daki doğru hüküm verme yeteneği olmadığı hemen fark edilmektedir.
Çünkü vaaz verme manasında olan "ya'izikum" ifadesi, kitap ve hikmetin üzerine atıf yapıldığından dolayı, burada geçen hikmetin vaaz edilen bir ilim olduğunu anlarız. Zaten, Bakara 2/269'dan, herkese verilmeyeceğini öğrendiğimiz Allah vergisi doğru hüküm verme yeteneği, herkese verilmediği halde herkese verilsin diye, vaaz edilir mi? Bu bir çelişki olurdu. Allah vergisi yetenek vaaz edilir mi hiç? Ayrıca Bakara 2/231’de bu hikmetin indirildiği bahsedilir. Yetenek gökten inmedi ki, nasıl gökten inerek, vaaz edilmiş olsun? İlim vaaz edilir. Gökten, Allah vergisi doğru hüküm verme yeteneği de inmez, ilim iner.
Allah vergisi yetenek, Allah’ın dilediği bazı insanlar özelinde yarattığı bir şey olduğu için yeteneğin gökten inmediğini, rahatlıkla anlayabiliriz. O halde Bakara 2/231'de geçen indirilen hikmet, indirilen bir yetenek değil, indirilen bir ilimdir.
Bu ayetteki "indirdiği Kitab’ı ve hikmeti" ifadesinin arasını "vav" atıf harfinin ayırarak, indirilen kitap ve hikmetin birbirinden ayrı olarak indirildiği anlaşılır.
Nasipse devam edeceğiz.