Kitap, Silah, Annem ve Minyeli Abdullah

12 Eylül 1980 darbesi öncesi... Çocuğuz daha... Ülke alev ateş… Çatışma ve kan her yerde... “Sağcı mısın solcu mu?” Babam Almanya'da...

Abone Ol

Sağ sol çatışmalarının merkezinde kitap var. Sağcısı da solcusu da sürekli kitap okuyor, herkes davası uğruna kendini geliştirme ve karşı tarafın tezlerine cevap yetiştirme ve bu yolla gençleri kendi saflarına çekme mücadelesinde... O yoklukta görüyoruz ekranlarda, sokaklarda kitap ve silah ne çok! 

Kitap ve silah!

Darbe olup sıkı yönetim ilan edilince silah evvela kitabı kurşunladı. Her yerde postal ve silah... Asker, polis ve kelepçe... Hücre ve işkence haberleri... Sonra bir bir idam! Ev baskınları! Kitaplar toplatılıyor, yasak yayın, sakıncalı yayın... Kitap suç unsuru! Çocuğuz ama zihnimiz bu kelimelerle kırbaçlana kırbaçlana olgunlaşıyor. 

Sokağa çıkmak yasak!

Delikanlının, aşkın, fikrin, sohbetin, yüreğin ve kitabın sokağa çıkması yasak!

Almanya'dan sıkı bir "Millî Görüşçü” olarak dönen babamın o döneme ve kendi muhitine göre hatırı sayılır sayıda kitabı var. Babamın seyyar sahaflardan, cami önündeki tezgâhlardan ve İslami yayın satan kitapçılardan kitap alma alışkanlığı var. Babam Türkiye’deki duruma henüz tam vakıf değil!

Annem tedirgin! 

Annemde hâlâ çocukluğundan beri taşıdığı "jandarma" korkusu. Yıllarca gizli gizli kitap okumuş dedem, Kuranları saklamışlar… En tenha yerlerde ve zamanlarda dedem Kuran talebesi yetiştirmiş. 

"Korku" annemde nefes kadar çoktu! 

En çok Allah'tan korkardı annem, O'na kul ve Resûl'üne lâyık ümmet olamamaktan... 

Babamdan korkardı, "il âlem ne der"den korkardı, töresizlikten… Jandarmadan korkardı ve biz afacan çocuklarını da jandarmayla korkuturdu. Bir iki bebeği ölen anne olarak çocuklarının başına bir iş gelmesinden korkardı... Alnı secdeden kalkmayan, dilinde Kuran ve dua eksik olmayan annem korkunun ve gözyaşının cisimleşmiş haliydi. (Mekânı cennet ola)

Ya evimize baskın yersek ya babamızın kitapları ele geçirilirse ve sonrası?.. Annem endişeli. Evimizde Hasan el-Benna'nın (sanırım 14 cilt) cep boy "Risaleler" kitabı var. Hekimoğlu İsmail'in "Minyeli Abdullah" ile "Maznun" romanları var. Annem en çok bunları saklama derdinde. 

Annemin tedirginliğiyle beraber bizim çocuk ruhumuzun öfkesi ve okumaya inancı artıyor. Konuşmalardan anlıyordum ki, babam etrafında İslam'a mesafeli duranlara bu kitaplardan hediye ederek kendince onların hidayetine vesile olma derdinde... 

Evet, Hekimoğlu İsmail... Belki de Tarık Buğra'dan, Kemalettin Tuğcu'dan evvel adını bildiğim yazardı. Ortaokuldayken onun bir hocamızın teşvikiyle “Derdimi Seviyorum” kitabını okumuştum. Bir de "İlimler ve Yorumlar" kitabı vardı bizde. İHL’nin orta kısmındayken Fen Bilgisi dersinden “yıllık ödev”imi o kitaptan yapmıştım. Gençtim, onun “Minyeli Abdullah” romanı sinemaya uyarlanınca çocukluğumuzun vakitlerine, mekânlarına, insanlarına, hatırasına, ruhuna kavuşma heyecanıyla ve en mühimi “vakur bir galip” hissiyle gitmiştim izlemeye... Dünün yasaklı eseri bugün sinema salonlarındaydı! 

Yücel Çakmaklı tarafından 1989’da yapılan filmde başrol oynayan Berhan Şimşek’in bu filmden etkilenip İslamiyet ile şerefleneceğini o zamanki aklımla, sabırsızlıkla beklemiştim. Öyle ya; Batı’da ve Türkiye’de sonradan Müslüman olan, hidayete eren veya tövbekâr olan sporcu, şarkıcı, oyuncu haberlerini 1980’lerde sıkça okur veya işitirdik ve göğsümüz kabarırdı! Sonradan İslamı seçenlerin her biri bizim için efsaneydi. İngiliz pop şarkıcı Cat Stevens ile dünya ağır sıklet boks şampiyonu Cassius Marcellus Clay Jr. Sonradan Müslüman olanların zirve isimleriydi.  İslamla şereflendikten sonra biri Yusuf İslam adını, diğeri Muhammed Ali Clay adını almıştı. 

Hekimoğlu İsmail de bizim için biraz öyleydi. Dinin gericilik, dindarın cahil ve öteki sayıldığı dönemlerde; orduda görev yapıp din ve diyanetle barışık olması; romanları ve telif eserleri yüzünden baskılar ve soruşturmalar geçirmesi, çok defa hapis yatması halkın ona sahiplenmesini sağlamıştı.

Asıl adı Ömer Okçu olan Hekimoğlu İsmail, “Büyük Doğu” yazarıydı. İçerdiği konuyu, dil ve üslubu dikkate aldığımda, Üstad Necip Fazıl’ın tesiriyle yazdığını düşünüyorum “Minyeli Abdullah”ı… Bu eser ile İhsan Süreyya Sırma hocamızın “Pakia Mektupları” adlı eserini bir bütün gibi okurdum. Roman ilk defa 1965’te Babıali’de Sabah gazetesinde neşredilmişti.  Timaş yayınlarının kurucusuydu. Çocukluk ve ilk gençlik yıllarımda ruhumda iz bırakanlardan oldu. Sosyal medya hatırlattı, vefat edeli üç yıl olmuş. Rahmet ola…