Aziz İstanbul`a tepeden baktığım bir yerdeyim.
Ellerim üşüyor ve içi sıcak çay dolu bir bardağı avuçlarımın arasına alıyorum.
Hava ayaz sabahın köründe, hâliyle insanlar hep içeride. İstanbul`un sıcağı kadar soğuğunu da sevmek âşıkların işi; Bir ben varım, bir iki kişi de kıyıda köşede. Onlarda âşık herhalde;
Ellerimi ısıtıyor bir bardak çay. Ve gözlerim Haliç`i kucaklıyor akşamın bu saatinde. Ve bir anne merhametiyle mukabele ediyor sanki hissetmişçesine. Ağzımdan birkaçkelime süzülüyor;
Hangi ressamın tuvaline konu olmadın ya da hangi şairin kaleminden damlamadı sokakların, Boğazın erguvanları kimin sayfasını süslemedi, yaz demeden kış demeden.
En çok özlenen şehir sen iken, kim bakabilirdi yan gözle başka bir şehre
Ve bir mahcubiyetle
Ve bir iççekişle
Sana döndü senden gidenler tarifsiz bir özlemle;
Demem o ki sevgili dostlar, burada sizlerle İstanbul`a dair her şeyi paylaşacağız. İstanbul`u anlatacağız. Sokak sokak, cadde cadde;
Tarihiyle, güzel insanlarıyla, kültürüyle, tüm dokularıyla İstanbul diyeceğiz bu köşede;
Zaman zaman aktüel konularla molalar vereceğiz, bir nefesin ardından yine İstanbul`u keşfedeceğiz., sadece İstanbul mu? Başka şehirlerin hakkı yok mu? Olmaz mı? Tabii ki olacak.
Kısacası gördüklerimi, bastığım toprakları, dokunduğum duvarları, bazen camileri, bazen de gök kubbeyi anlatacağım size her neredeysem;
Sahillerinden, köprülerine, balıkçısından, restoranlarına, tarihi dokusunu kaybetmemiş lokantalarından, dergahlarına, camilerine, sokaklarına, antikacı dükkanlarına; Daha sayayım mı?
Bir nefes, bir durak; Her durakta bin bir anı saklı.
Günlerden Pierre Loti`dir puslu bir İstanbul sabahında; O değişmeyen yuvarlak masalardan birinde içilen tavşan kanı çayla yenen bir simitte saklıdır günün geri kalanı. Kaçkişi bilir bu tepenin adının nereden geldiğini? 1876 yılında sık sık buraya gelip çayını yudumlayan Fransız roman yazarı Julien Vivaud`dan aldığını kimler duydu el kaldırsın?
Ve çaydan alınan son yudumla beraber kalkılır demir sandalyeden. Taş yoldan giderken Kaşgari Dergahı`nın suyu içilmez mi? Ve Eyüp; Durakların durağı, sırrın sırı! Bir nefesle eller açılmaz mı?
Galata`da yürümek; Bir koşturmacadır hayat. Koştururken neler kaçırdığımızın ya farkındayız ya da değiliz zaman zaman. Bedenler bir yerlerde koştururken ruhumuz nerelerde kim bilir?
Sahi sizin ruhunuz nerede?
Belki Galata Köprüsünde. Hani pür telâş değil de daha sakince. Yoldan geçen turistleri ve balıkçıların umutlu bekleyişini izleyerek, sindirerek Karaköy`e geçiyor ruhunuz.
Galata Kulesi`ne doğru yürüyor ayaklar belki. O dik ama sevimli yokuşları tırmanıyor aklınız ve fikriniz. Belki bir plazanın bilmem kaçıncı katından özlediğiniz o taş sokaklar sizleri bekliyor. Eskicileri ağırlayan asırlık pasajdaki kediler sevilmeyi bekliyor.
Siz neredesiniz peki ya ruhunuz nerede?
Belki Beşiktaş`ın o Çınarlarla süslü yolundasınız sabahın köründe. Güneşi süzüyor yapraklar, asfaltta yerli yersiz ışık oyunları.
Farkında mısınız?
Gözleriniz kamaşıyor;
Biraz ötede Yahya Efendi Dergahı; Selam veriyor duydunuz mu?
'Eyyam ola eyyam ola' diye sesleniyor bir zamanlar sahile yaklaşan balıkçılara dua ettiği gibi.
Ortaköy mü? Tabii ya! Kumpir yemeden olur mu? Ya kumda pişmiş bir Türk kahvesi?
Gümüşçüler, takıcılar ve sevimli meydanı, camisi.
Sahaflar mı?
Anlaşılan kitap kokusunu özlediniz. Cağaloğlu`mu yoksa Beyazıt mı? Çınaraltında bir çay molası, Hüseyin Avni Dedeyle sohbet de hediyesi. Peyami Safa`ların, Necip Fazıl`ların, Orhan Veli`lerin, Melih Cevdet`lerin ayak izleri hala o yollarda duruyor.
Ve Kapalı Çarşı; Biraz kahve kokusu biraz da baharat. Süleymaniye bizi bekliyor. Ya Mimar Sinan?
Süleymaniye unutulur mu?
Güzel bir İstanbul akşamında bahçesinde ki belki 500 yıllık Çınarın altında zaman geçirmek; Ve bozulmamış dokusunu hissederek tarihe kısa bir yolculuk yapmak hepinize iyi gelecektir.
Şile; Tabii ya! İstanbul`un bahçesi. Dünyanın 2. Büyük deniz Fenerinin Şile`de olduğunu ve 150 küsur yaşında olan bu fenerin hala çalıştığını, uzaklardaki gemilere yol gösterdiğini biliyor musunuz?
Demiştim ya;
İstanbul bitmez.
Belki de bitmeyecek tek şehir Dünyada ki;
Sokak sokak gezmeli.
Her semtin insanı farklı. Yüzleri farklı, istekleri farklı, seviçleri ve hikayeleri farklı. Her birinin istanbul`u farklı.
Ve İstanbul`un her sokağında bir masal yazmalı;