Kırım Tatar Sürgünü yıllarından bir saç hikâyesi

Abone Ol

1944 yılı Mayıs ayının 17-18’inin gecesinde kapıya dayanan Kızıl Ordu Birlikleri tarafından neler olduğunu anlamadan apar topar uyandırılmışlardı. Sadece 15-20 dakika süre verilmişti yuvaları ile vedalaşmaları ve taşıyabilecekleri kadar eşya hazırlamaları için. Çok güzel ve uzun saçları vardı, onları iki örgü halinde şekillendirir mis kokulu örtüsünün altında saklardı. Asker güzel evini bastığında edepli Kırım hanımefendisi  ilk iş örtüsüne sarınıp saçlarını sakınmıştı.

İskiflenmiş bir mal gibi tren istanyonlarına getirilip sığır kamyonlarına dolduruldular. Ağzına kadar dolu araçlar dışarıdan mühürlendi, 3-4 haftalık Orta Asya özellikle Özbekistan, Urallar ve Sibirya yolculuğuna mecbur edildiler. Su, yiyecek, tıbbi malzeme hiçbir şey yoktu. Açlık, susuzluk, hastalık vardı. Yol boyunca sekiz bin Tatar Türkü öldü. Yolculuk bitse de çile bitmiyordu. Çoğu Tatarın sürgün edildiği Urallar’daki Sverdlovsk bölgesindeki toplama kampları, en basit gereksinimlerinden bile yoksundu, hayat yoktu. Sonuç olarak birkaç yıl içinde Tatarların 60.000 den fazlası çocuk olmak üzere %46’sı ölmüştü. 

Kocasını, yuvasını ardında bırakıp talihine Özbekistan düşmüştü. Ata toprakları, eşi, dostu, akrabaları ile arasına acı bir tren sesi ve kara dumanlar girmişti. Annesi yatağa düşmüş son nefesinde bir parça peksimet istemiş onu bile verememişti. Yıllar sonra her peksimet boğazına dizilip zehir olmuştu. Bir ay geçtiğinde kız kardeşini de toprağa vermişti . Yine yıllar sonra Özbekistan’da mezar yerini bulamayınca ellerini açıp, sağa sola dövünerek ismini seslenmiş feryat ederek dua etmişti .Feryatlarını duyan yoktu Rab’lerinden başka. Her şeye hasret bırakılıyorlardı. Vatan, yuva, koca, ana, baba… Her şeyden mahrum edildiler. Saadet, anne olmak, kadın olmak ve sıra saçlarına gelmişti. 

İnsanı insan yapan, onuru, gururu, değerlerini ellerinden almaya çalıştılar. Bolşevizm ideolojisiydi bu. Sıra güzel saçlarına gelmişti. 
Hasta kızının yanında olabilmek için  “sanitasyon” kurallarına göre güzel saçlarını kesmesi gerekiyordu. Gerekçesi insanlara bit bulaşmıştı ve bitler sıtma hastalığının taşıyıcılarıydı. Minicik elleri yaşlı gözleri ile şefkatle annesinin güzel saçlarını okşayarak kesti hasta ve küçük kız. Yıllar sonra okuyup bir göz doktoru olan küçük kızın gök gözlerinde o günlerin hüznü asla silinmedi. Gök gözlü güzel kızının saçlarını hep uzattı, her taradığında ona mücadele gücü aşıladı, okşadığında anneciğinin hatırasını yaşattı. 

Savaş yıllarının ufukları karanlık, yıldızları birer ateş parçasıdır. Sürgün deyip geçmemek lazım  sürgünün ardında ne yıkılan yuvalar,yitirilen evlatlar, parçalanmış hayatlar vardır. Kırım tarihi acının, sürgünün, yoksunlukların, zulmün tarihidir. Kırımlı romancı Cengiz Dağcı, Yurdunu Kaybeden Adam eserinde “Allahım! Beni bu milletten yarattığın için, bin şükran sana!” der. Evet, Kırım halkı tarih boyunca hakkın, onurun, vatan aşkının, mücadelenin destanını yazmıştır, yazmaya devam etmektedir. 

Kırım Tatar Sürgünü’nün 80’inci yıl dönümünde, hayatını kaybeden canlarımızın hüznünü derinden yaşarken, kültür ve kimliklerinin korunması için asil duruşlarından taviz vermeyen, mücadelenin destanını yazan Kırımlı soydaşlarımıza selam olsun.