Kentlerin yakın tarih uzmanları...

Abone Ol

Adana’dan Düzce’ye kadar 81 ilimiz ve ilçeleriyle beraber birçok yerleşim merkezimiz var. Her biri kendine has özelliklere ve kuruluşlarından bu yana ilmek ilmek işlenen özel bir tarihe sahip olan kentlerimizin son dönem yakın tarihini acaba şu anda kime sormak lazım? Sorunun cevabı Vilayet, Belediye, Kent Konseyi ya da tarihçiler değil. Yaşadıkları kentin yakın tarihine tanık olup yazılı hale getiren ve gelecek kuşaklara arşiv niteliğinde görsel içeren belgeler sunanlar olsa olsa gazetecilerdir.

Her şehrin birbirine hiç de benzemeyen nitelikleri var ve hatta bununla alakalı olarak dünyada şehirlerdeki markalaşma hareketleri alabildiğince hızlanmış durumda. Kimi sporuyla öne çıkarken kimi yemekleriyle ve hatta bazısı da skandallarıyla.
Örneğin; Venedik şehrini tüm dünya kanallarıyla tanırken Paris'i modasıyla, Rio De Janerio'yu karnavalıyla ve Konya'yı da Mevlana'sıyla biliyor.

Yerel yönetimler kendi çaplarında bir şeyler deneseler de yeterli olamıyor. Bir şehrin markalaşabilmesi için topyekun bir organizasyona ihtiyaç var. Yalnızca belediye ya da vilayet değil, tüm sivil toplum örgütleri ve hatta iktidarıyla, muhalefetiyle bütün siyasi parti teşkilatları, hepsinden önemlisi de Kent Konseyi ve halk bu işin peşine düşmelidir.

Vilayet ya da belediyeler hiç düşünmeden kentlerinde yaşayan ve yakın tarihe tanıklık etmiş olan gazetecilere imkanlar sağlayıp hem arşiv niteliğinde gelecek nesillere aktarılabilecek görsel ya da basılı içerikler üretmeleri için çözüm sunmalı hem de özellikle EMITT gibi turizm ve tanıtım fuarlarında stantlarının başında durması için ikna etmelidir. Eminim ki çoğu hiçbir karşılık da beklemeyecektir bu hassas görev için.

Sadece gelip geçene şalgam dağıtıp cezerye ikram etmekle, börek ve pastırma tanıtıp folklor kıyafeti giymekle koskoca şehirlerin tanıtılabileceğine hala inanan varsa yaptıkları masraflar çöpe gidiyor demektir. Marketlerde hafta sonu sucuk pişirip ikram eden hostes kardeşlerimizin yaptığı görevden pek de farklı durmuyor açıkçası.

Yeni gelen nesle bile yakın tarihi anlatılmakta zorlanılan bir şehri yabancılara anlatmak çok daha sıkıntılı bir durumdur. Bazı şehirler öteden beri bir şeyler yapmak için çırpınıyor. Ama bu da yeterli değil ki. Vizyon çok önemli bu konuda. Gaziantep gibi birkaç şehir daha olsa diğerlerine çok kolay örnek teşkil edebilir. Ama vizyon kadar hedef de önemli, hatta daha önemli. Maalesef kentlerimizin belirgin bir hedefi yok, odaklandıkları belirli bir mecra yok, yöresel yiyecek ve içecekleri saymazsak öne çıkarılan çok fazla özellikleri yok. Olanları da herkes bilmiyor. Eskişehir’de yaşayıp da Lüle Taşı’na yabancı olan çok kişi gördüm.

Aslında hep övünüp durduğumuz sanat konusunda da öyle ahım şahım bir çalışma da yok. Oysa ki birçok kentimiz neden birer "Sanat Kenti" olmasın, bu çok mu zor? Doğuyla batının sentezi olan başka kaç ülkede var bu tür özelliklerde şehirler? Bu memleketin havasından mıdır suyundan mı bilinmez ama sanatçı olamamak imkansız bu topraklarda. Belki sanat bazı kesimler için boş işler olarak görülebilir ama birçok şehir artık bu alanda kendi kimliğini kazanmak zorunda. Bunun zamanı çoktan geldi de hatta geçti bile. Örneğin Burdur deyince aklımıza ne geliyor? Bayburt’un yakın tarihinde neler oldu? Isparta’da gül dışında ilgi çeken ne var?

Her bir kentin kendi markasal değerini kazanması için gerekirse "Bizimle ne alakası var?" demeden Jeofizik Mühendisleri Odası bile el atmalı bu işe. Her şeyi devletten beklersek ağaç olur kök salarız. Gazetecileriyle, dernekleriyle, vakıflarıyla, siyasileriyle, Kalkınma Ajansı'yla, odalarıyla, borsalarıyla, belediyesiyle, vilayetiyle ve halkıyla elele verip bunun üzerine gidilirse ve sadece bu hedefe odaklanılırsa sonuç alınmaması imkansız.

Sadece bir tek kıvılcım yetecektir bunun için. Ardından zaten o kentin ulusal çaptaki ünlü simaları da sahiplenir bu asil görevi ve alıp yürür bu iş. Önemli olan ilk adımın atılarak öncelikle şehirlerin yakın tarihine ışık tutulmalı ve kentlerin yürüyen tarih kitabı olan gazetecilerle bu işler projelendirilmelidir.

Unutmayalım ki gazeteciler de bir nevi amme hizmeti sunmakta ve ne olursa olsun hiçbir şartta gocunmadan ve yorulmadan en temiz, en hızlı veriyi topluma ulaştırmak için çalışmaktadırlar.