Kariyerinin gerileme döneminde tanımıştım Kemal Sunal`ı. Çocukluğumuz ve gençliğimiz onun filmleriyle geçmişti. Onun gibi gülmeye, onun gibi küfretmeye, hatta onun gibi alıklıklar yapmaya çalışmıştık. Nişantaşı`ndaki fakültenin koridorlarında gördüğümüz adam filmlerinden çok farklıydı. Orta yaşı geride bırakmış bir sinema oyuncusunun yeni döneme uyum sağlayamadığını düşünüyorduk. Pek çok arkadaşımıza göre oyunculuk kariyeri sonlanmış ve nostaljik bir figüre dönüşmüştü. Öyle miydi peki?
Sınav salonlarındaki ağırbaşlı ve ciddi görünümlü bu aktör ile küçük sohbetlerimiz de oldu. Bir büyük oyuncunun egosundan uzak görünüyordu. Daha kariyerinin başlarındaki Şoray Uzun`un şımarıklıklarına alışkın olan bizler, Kemal Sunal`ın olgunluğunu yaşıyla ilişkilendiriyorduk. Yıllar sonra döndüğü okuldan başarıyla mezun oldu. Hatta fotoğrafçılık sınavında bana küçük bir yardımı da olmuştu. Sonrasında kendi sinema kariyerini merkeze alan yüksek lisans tezi de yazdı.
Bu şahsi ilişkimiz bir yana sinemaya İnek Şaban tiplemesiyle damga vuran usta oyuncu, bu dönemde kendi oyunculuğu ve filmleri üzerine de kafa yoruyordu. Bugün onu eleştirenler, o filmlerin çekildiği dönemi, Yeşilçam`ın gerçeğini ve Türkiye`nin sosyolojisini hiç ama hiç bilmiyor. Aradan geçen 40 yıl sadece sinemanın tekniğinde değil Türkiye`nin ve Dünyanın sanat ve mizah anlayışında da devama değişimlere neden oldu.
Kırdan kente yoğun bir göçün yaşandığı, ideolojik kutuplaşmanın şiddete dönüştüğü dönemlerde Kemal Sunal, filmleriyle toplumsal aydınlanma gerçekleştirme misyonu üstlendi ama bunun için toplumun dini ve kültürel değerlerine savaş açmadı. Klişelere dayanan mizahında toplumun yerleşik karakterleriyle hesaplaşmadan çok onu afişe etme tavrı görülür.
Kemal Sunal`a yönelik siyasal İslamcı çevrelerin eleştirilerine gelecek olursak, 'imam ve hoca' tiplemelerinin hep olumsuz olduğu kanaati öne çıkartılıyor. Öğretmen idealize edilirken kaba ham softa tipine ağır eleştiriler olduğu doğrudur ama aynı filmlerde öğretmen karakterinin de sert şekilde eleştirildiğini unutmayalım. Hababam sınıfında Mahmut Hoca gibi öğretmenler yanında bilgisiz, kendini yenilemekten uzak, kurnaz, sahtekar öğretmenler de dikkat çekiyor.
Kemal Sunal filmlerinde sadece sahtekar hoca karakterleri değil, köylüleri sömüren ağa, işçilerin hakkını gaspeden fabrikatör, mahallenin arsalarını üzerine geçiren muhtar, kasabayı rüşvete bağlayan belediye başkanı da Türk halkının olumsuz bir yönü olarak anlatılıyor. Onlarca filmde başrol oynayan Kemal Sunal`ın tüm filmlerinin aynı sepete atılması da büyük haksızlık. Yine bu filmlerin bazılarında aydın din adamı, toplumu uyaran ve kendine göre doğru din anlayışını aktaran hocalar da yer almaktaydı.
Günümüz islamcılarının her buluttan nem kaparcasına tepki göstermelerini çocukça buluyorum. Sunal filmlerindeki Şener Şen karakterlerini bir hatırlamaya çalışalım. Çöpçüler Kralı`ndaki zabıta memuru Şener Şen`in küçük sahtekarlıklarına ülkenin tüm zabıtalarının tepki göstermesi mi gerekiyor? Zabıtalar eleştirilirken hocalar kutsallaştırılmak zorunda mı? Kemal Sunal filmleri yerler  toplumun yerleşik değerleriyle güçlü hesaplaşmalar içine girmekle birlikte, pek çok zaman küçük şark kurnazlıklarına ve sermaye-emek, kadın-erkek, yöneten-yönetilen çelişkilerine göndermelerle doludur.
Döneminin Türkiye koşullarına göre hayli güzel filmlere de imza atan Kemal Sunal`n toplumun milli ve manevi değerleriyle asla kavga içine girmemiş bir isimdir. Çok uzun olmayan ömründe toplumun değerlerine dönük tek bir aşağılama ve hakaret içeren sözü olmamıştır. Sunal`ın manevi şahsiyetine söz söyleyenlerin önce bu gerçeği görmesi ve eleştirilerini bir kez daha gözden geçirmesi gerekiyor. 
 
Zirvede kalıcı olacak mı?
 
Sosyal medya uygulamaları arasındaki yarışta sıralama değişiyor. Trump`a yönelik soruşturmadan büyük yara alarak çıkan Facebook sadece maddi kayıp değil kullanıcı sayısında da da ciddi düşüşler yaşıyor. Kullanıcıların bilgilerini izinsiz olarak siyasi kampanyalarda kullandırtan Facebook, aktif kullanıcı sayısında artık Instagram`ın gerisinde; Aylık aktif kullanıcı sayısına göre yapılan sıralamada 300 milyon kullanıcıya ulaşan Instagram, 280 milyon kullanıcıya sahip Facebook`u geçmenin zaferini kutluyor. Bu iki uygulamayı 200 milyon kullanıcı ile WhatsApp takip ediyor. Snapchat ile Twitter ise hayli geriden geliyorlar.
 
Yazarların sevdiği yiyecekler
Sağ olsun Galip Tahiroğlu bizler için hoş bilgiler derlemeyi sürdürüyor. Geçtiğimiz günlerde edebiyatçıların kedilerinin isimlerini derleyen Tahiroğlu, bu defa yazar ve şairlerin en sevdiği yemekleri araştırmış. Bunun için yazarların söyleşilerini, kitaplarını, yakınlarının anlatımlarını tek tek inceleyen Galip Tahiroğlu`nu bu emeği için hem kutluyor hem de imreniyorum.
 
Mehmet Akif: Armut
Arif Nihat: Muz
Necip Fazıl: Dolma
A.Gölpınarlı: Dondurma
Nazım Hikmet: Vişne reçeli
Ahmet Haşim: Biber dolması
Muallim Naci kayınpederi Ahmet Mithat Efendi ile birlikte yaprak sarma
Refik Halit: Narçiçeği reçeli
Rıza Tevfik: Keşkek
Tevfik Fikret: Komposto/börek
Yahya Kemal ise Süleyman Nazif in mercimek çorbasına bayılırdı.
 
Galip Tahiroğlu, Necip Fazıl ın ne dolması sevdiğini henüz tespit edememiş ama Haşim`in çok sevdiği biber dolmasını yerken öldüğünü eklemeden edemiyor.
GÜ ZEL
TRT World Emmy`e aday
Türkiye`nin küresel haber kanalı olma misyonuyla kurulan TRT World, dikkat çekici haber dosyalarıyla ses getiriyor. Dünyanın pek çok ülkesinden habercilerin katkı yaptığı kanal, geçtiğimiz günlerde ciddi bir başarıya imza attı.
Özellikle çatışmalı bölgelerden aktardığı haberlerle dünya medyası için de bir referans kabul edilmeye başlayan kanal organ mafyası` dosyasıyla dünyanın en prestijli televizyon ödüllerinden Emmy`e aday gösterildi. Suriyeli göçmenleri merkeze alan ve Akdeniz`den Avrupa`ya ulaşmaya çalışan mültecilerin zorlu mücadelesini ve bu mücadele sırasında organ mafyasının eline düşmelerini konu alan haber çalışmasını mutlaka izlemenizi öneririm.
 
ÇİRKİN
Su terazisinin sıkışmışlığı
 
Sosyal medyada bir kullanıcının 'canım Esenler`de sıkışmış tarih' mesajıyla paylaştığı fotoğraf, İstanbul`daki tarih eserlere yönelik duyarsızlığımızı gözler önüne seriyor. Apartmanlar arasına sıkışan tarihi su terazisini tabela kirliliği arasında fark etmek için çok dikkatli olmak gerekiyor. Kaldırımdan geçenlerin kafasına bir şey düşmemesi için üstünkörü korumaya alınan eserin ciddi bir restorasyona ihtiyacı olduğu da açık.
 
Yüz yıl önceki İstanbul`dan rakamlar
 
15 milyon nüfusu çoktan aşıp artık 20 milyonun konuşulduğu İstanbul`da yüz yıl önce rakamlar nasıldı diye merak ettiniz mi hiç? Kaç okul vardı, kaç dükkan faaliyetteydi? İşte bu sorulara tarihçi Recep Kankal yanıt vermiş. Kankal`ın araştırmasına göre 1926`da İstanbul`daki bina ve işyerlerinin sayısı şu şekilde:
 
212 otel
200 mabed
1656 kahvehane
227 gazino
8 bar
16 tiyatro
33 sinema
2 stadyum
33 eğlence yeri
881 han
121 hamam
525 camii
817 çeşme
29 bin 277 dükkan
Eğitime dair sayılara da bakalım 326 sı resmi, 109 u özel, 122 si azınlık 562 okulda toplam öğrenci sayısı 81 bin 317 dir. Bunların 33 bin 830 u kız, 47 bin 497 si erkektir. Eğitim veren öğretmenlerin 1777 si bayan, 3038 si erkektir.
ALKIŞ
ABD de yaşayan bilim insanımız Dr. Hande Özdinler, günümüzde tedavisi en zor hastalıklardan biri kabul edilen ALS hastalığının nedeni olan nöron hücrelerini onarmayı başararak ABD tarafından en iyi 10 bilim akademisyenlerden biri olarak seçildi.