Bilenler bilir; bu memlekette Recep Yazıcıoğlu adında bir vali, ardınca nice izler bırakarak aramızdan ayrıldı ve hâlâ unutulmadı. Aklımıza her geldiğinde, “Vay be!” dediğimiz ender kişiliklerdendi. Buna, Adnan Kahveci ve Muhsin Yazıcıoğlu’nu da ekleyebiliriz. Gerçi soyisimleri benzer olsa da Muhsin ve Recep Yazıcıoğlu arasında bir kan bağı bulunmamaktaydı. Fakat Adnan Kahveci ile Recep Yazıcıoğlu’nun gençlik yıllarındaki arkadaşlıkları dillere destandı.

Merhum valimiz yıllarca istikrarlı bir biçimde bürokrasi hastalığından dem vurdu. Görev yaptığı her şehirde, verdiği her röportajda ve vatandaşla bir araya geldiği her fırsatta bunu dilinden düşürmedi. Ona göre bürokrat halka değil, devlete karşı sorumluydu. Daha yirmili yaşlarında toy bir kaymakam olduğu dönemlerde incelemeye aldığı devletin bürokratik yapısını, devletin önemli bir bürokratı olduğu dönemlerde sürekli eleştirmeye başlamış ve hatta bunu bir misyon olarak kendisinde görmüştü.

Aslında karşısına devleti değil de sistemi almıştı Vali Yazıcıoğlu. Sistemin bütünüyle değişmesi gerektiğini ve halka tepeden bakan bürokrasinin haddini bilmesi gerektiğini beyinlere kazımaya çalışıyordu. Çünkü O, Türkiye’nin müreffeh bir seviyeye ulaşabilmesinin ve kaliteli yaşam tarzının önündeki en büyük engelin bu sistem olduğuna inanıyordu. Devlet yerine insanın ve milletin kutsallaştırılması gerektiğine inanmıştı. Yalnızca bunlarla kalmayıp aynı zamanda özellikle gençlere örnek olmak amacıyla ve “En genç Vali” unvanına sahip olması hasebiyle de bilhassa ‘rafting’, ‘yamaç paraşütü’ ve ‘dağcılık’ gibi doğa sporlarıyla da ilgilenmesi onu daha da medyatik hale getirmişti.

Türk devlet geleneğinde atanmışların bu derece cesur dilli ve medya tarafından öne çıkarılmasına alışık olmadığımızdan olacak ki dillerden dillere bir destan gibi aktarıldı Süper Vali Recep Yazıcıoğlu. Aynı dönemlerde aynı söylemlerle devlet yönetimine talip olan Recep Tayyip Erdoğan da sistemin yanlışlarından ve bürokrasideki bozuk düzenden bahsediyordu her fırsatta. Her ne kadar Vali Yazıcıoğlu’nun şimdiki bürokrasiyi görmeye ömrü vefa etmese de birçok kusurlarına rağmen 90’lar ve daha önceki dönemle kıyaslandığında çok daha modernize edilmiş bir bürokratik yapının oluşturulmaya çalışıldığını ayan beyan görmekteyiz.

Geçtiğimiz günlerde bir kaymakamımızın döner konusundaki esnafa yaklaşımı halk nezdinde infiale neden oldu. 80’li yıllarda olsa olağan karşılanabilecek olan bu mülki amirin tutumu Cumhuriyetimizin 100. yılında, devletten daha kutsal olan millet tarafından büyük tepki gördü ve kaymakam geri adım atmak zorunda kaldı. Aslında bu memleketin evladı olan hiç kimse böyle bir kamu görevlisinin böylesine bir durumun içerisine düşmesini istemez. Ancak ne var ki modern Türkiye’nin yeniden inşasında büyük atılımlar ve büyük devrimler gerçekleştiren şimdiki Cumhurbaşkanı; “Biz millete efendi olmaya değil, hizmetkâr olmaya geldik.” sözleriyle, milletle aynı safta olduğunu çoktan göstermişti.

Günümüzde Vali Recep Yazıcıoğlu ile kıyaslamaya girmeden de örnek olarak gösterebileceğimiz nice valilerimiz ve nice kaymakamlarımız var. Mesela Niğde Valisi Dr. Cahit Çelik, resmen bir “Atom Karınca” edasıyla koltuğuna yapışmadan her yere, her konuya yetişebiliyor. Gençlerle türlü doğa sporlarına imza atarken bir diğer yandan da seçilmiş yönetimler ve himayesindeki tüm birimlerle eş güdüm mekanizmasını çalışır hale getirmiş vaziyette. O da halk ile yönetim arasında duvar barındırmayan bir vali ve sürekli halkla iç içe. Şu anda Mülkiye Başmüfettişi olan zamanın Tunceli Valisi Tuncay Sonel de görev süresi boyunca Tunceli’nin eski imajını silerek yepyeni ve güvenli bir il izlenimini oturtmak için elinden gelen her şeyi yaptı ve bugün bunun meyvelerini yiyoruz. Yine Mülkiye Başmüfettişliğine atanan Vali Çetin Oktay Kaldırım’ın Elazığ ve Sakarya’da yaptıklarını yöre halkından dinlemek çok daha aydınlatıcı olur.

Aslında tüm vali ve kaymakamlarımız kendi bölgelerinde inanılmaz hizmetlerde bulunuyor. Münferit olaylar dışında devlet mekanizmamız ve bürokrasinin millete bakışı eskiyle kıyaslanamayacak derecede AB normlarından altta kalmayacak seviyeye geldi. Elbette kamu idaresine yeni bir soluk getirebilecek yeni KAYA ve MEHTAP raporlarına ihtiyacımız var. Bu anlamda tüm bakanlıklar uyum içerisinde özellikle bu konuda bir çözüm için çalışıyor  ve yeni anayasa çalışmalarında da bu durum göz ardı edilmiyor.